Kendileri kısa mesajları güçlü
Sabancı Vakfı Kısa Film Yarışması, bu yıl ‘İklim Göçü’ temasıyla düzenlendi. Yarışmanın Sanat Yönetmeni Zeynep Atakan, “Kısa film türünde bağımsız ve çığır açan işler çıkarmak her zaman mümkün” dedi.

Emrah KOLUKISA
Sabancı Vakfı’nın toplumsal sorunlara sinema yoluyla dikkat çekmek amacıyla 2016’dan bu yana düzenlediği Kısa Film Yarışması’nın kazananları belli oldu. Bu yılki teması ‘İklim Göçü’ olarak belirlenen ve ‘Çok Göç Olmadan Çek’ sloganıyla gerçekleştirilen yarışmanın birincilik ödülü ‘Son Yuva’ adlı filmiyle Hasan Hüseyin Alkan’a verildi.
Alkan ayrıca Sosyal Etki Ödülü’nün de sahibi oldu. Bu vesileyle Sabancı Vakfı Kısa Film Yarışması’nın Sanat Yönetmenliği’ni üstlenen yapımcı Zeynep Atakan ile kısa film formatının Türkiye’deki yerini, değişen film izleme ve üretim pratiklerini konuştuk.
Kısa film formatının ülkemizde nasıl algılandığını düşünüyorsunuz?
Kısa film kavramı Türkiye’de özellikle öğrenci filmleri ile karıştırıldığı için bazı yanlış anlamalar olabiliyor. Bu format, belirli bir süre sınırlamasına tâbi olan, hikâye içeren, kurgu veya belgesel türünden bağımsız, kendi bütünlüğü olan bir sanat formudur. Öğrenci filmleri, genellikle öğrenme sürecine yönelik deneme yanılma yöntemleriyle oluşturulan yapımlar olduğundan, bu filmlerdeki deneysel unsurlar, kısa filmlerden farklı bir değer taşır. Kısa film yapmanın, sinema kariyerinin başlangıcı olduğu algısı yaygın olmakla birlikte, bu türde çığır açan işler çıkarmak her zaman mümkün. Birçok yönetmen, uzun metrajlı filmleri olmasına rağmen kısa film yapabilir. Bu da kısa filmin bağımsız bir ifade biçimi olduğunu ve sanatçıların kendilerini özgürce ifade edebileceği bir alan sunduğunu gösterir. Türkiye’de kısa film, çeşitli biçimlerde karşımıza çıksa da esasen yaratıcı bir ifade biçimi olarak değerlendirilmeli ve her türde hikâye anlatımına imkân sağladığı göz önüne alınmalıdır. Kısa film, sadece bir başlangıç değil aynı zamanda yeteneklerimizi sergileyebileceğimiz bağımsız bir alandır; bu türe ilgi her geçen gün artıyor.
Kısa film ile uzun metrajlı film arasında nasıl farklar var ya da nasıl farklar olmalı?
Sinema dünyasında kısa film ve uzun metrajlı film arasında belirgin teknik farklılıklar söz konusu. Süre farkı bu iki formatı ayıran temel unsurlardan biri. Ancak bu farkların ötesinde, her iki tür de sanatsal bir üretim sürecini kapsar. Kısa film, genellikle bağımsız sinemanın bir türü olarak kabul edilir. Bağımsız sinemadaki yaratıcılar, seyircilerin beklentileri olmadan kendi vizyonlarını hayata geçirebilirler. Bu özgürlük, kısa filmlerin kendine özgü anlatım biçimleri geliştirmesine olanak tanır. Bir sinemacı olarak, iyi bir filmin her türlü formatta var olabileceğine inanıyorum. Belgesel, animasyon veya kurmacanın hepsi, yaratıcının tercihine bağlı bir ifade biçimi olarak değerlendirilebilir. Birlikte ele alındıklarında, bu çeşitlilik sinema sanatına güç katıyor. Kısa filmlerin sunduğu yenilikçi anlatım biçimleri izleyicilerle farklı bir ilişki kurma olanağı sağlıyor. Birçok bağımsız sinema projesi sosyal meselelere ışık tutarak izleyicinin düşünce yapısını zenginleştiriyor.
Sabancı Vakfı’nın düzenlediği yarışma hangi vizyonla yola çıktı ve bu anlamda nasıl bir seyir izleniyor? Yarışma amacına ulaşıyor mu?
Sabancı Vakfı Kısa Film Yarışması, 9 yıl önce sosyal meselelerin sinema yoluyla anlatılması ve daha çok insana ulaşmasını amaçlayarak başladı. Burada hem sosyal meseleler konusunda bir farkındalık yaratmak hem de sinemacıların farklı platformlarda görünebilirliğine katkı sunmak amacıyla yola çıktı. Mülteci kadınlar, çocuk işçiler, ayrımcılık, dijital yalnızlık, yeni dünyada yeni meslekler, eğitimde ve istihdamda genç kadınlar, su krizi ve bu sene de iklim göçü olmak üzere nokta atışı diyebileceğimiz evrensel konular ele alındı. İlk yıldan itibaren gündeme dair önemli konuları ele alan filmler yapıldığı için filmler sürekli izleyici ile buluşuyor. Bu da yarışmanın amacına ulaştığını gösteriyor.
Bu ve benzeri yarışmaların sektöre nasıl bir katkısı var? Yeni yönetmenler çıkıyor mu buralardan?
Bu ve benzeri yarışmaların sektöre çok ciddi bir katkısı var. Çünkü filmleri ve yaratıcılarını görünebilir kılıyor, izleyiciyle buluşma şansı oluyor. Yeni yönetmenler elbette çıkıyor. Hem kısa film alanında hem de uzun metraj alanında. En son verebileceğim örnek Murat Fıratoğlu. İlk yarışmamızın finalistlerinden biriydi. Finalist kampı ve tüm eğitimlerimize katıldı. Geçen yıl Venedik’te Orizonti bölümünde ‘Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri’ adlı uzun metrajlı filmiyle özel ödül kazandı. Bu büyük başarının ardından Türkiye’de de pek çok ödül kazandı. Burada önemli olan yarışma veya festival düzenleyen kurumların, kişilerin bir vizyon sağlaması ve devamında sürdürülebilir bir iletişim kurmaları.
Kısa filmleri izleyiciyle buluşturmak için festivaller dışında bir yol var mı?
Kısa filmleri izleyiciyle buluşturmanın yolu sadece festivallerle sınırlı kalmıyor; dijital platformlar da önemli bir rol oynuyor. Bu değişim, kısa film yapımcılarının eserlerini daha geniş bir kitleye ulaştırmasına olanak tanıyor ve bu, sektör için oldukça etkili bir gelişme. Sosyal medyanın ve dijital platformların sunduğu fırsatları görmek oldukça önemli. Bugün herkesin, kısa filmleri ve kendi projelerini görünür kılma potansiyeline sahip olduğuna inanıyorum. Artık izleyicilerin kısa filmlere ulaşabileceği birçok mecra var ve bu, yaratıcı fikirlerin hayata geçmesine olanak tanıyor. Kısa filmlerle sınırların aşılabilir, sanatın ve yaratıcılığın daha fazla görünür olabileceğine inanıyorum.
Kısa film çekmek isteyenlere önerileriniz nedir?
Kısa film çekmek isteyen herkese hep önerdiğim bir şey var: Başlayın! Ne kadar mükemmel olacağına dair endişelenmeden, yola çıkın ve devam edin. Unutmayın ki her filmin temelinde bir hikâye olmalı, ama yolda öğrenmeyi de ihmal etmeyin! Yaratıcı fikirlerinizi, başkalarının beklentilerini gözetmeden, sadece kendinizin beğenebileceği ve inandığı projeleri hayata geçirmenizi öneririm.
∗∗∗
BELİRSİZ BİR DÖNEMDEYİZ
Covid-19 salgını sonrası salonların yaşadığı ekonomik kriz ülkedeki genel ekonomik krizle birleşince ne oldu? Sinema sektörü ciddi bir krizin eşiğinde mi?
40 yıla yaklaşan meslek yaşamımda pek çok kriz ve değişim gördüm, ancak şu anki kadar belirsiz bir dönem hatırlamıyorum. Bu sadece ekonomi ile ilgili değil, izleyicinin alışkanlıkları, yeni formatlar, kültürel ve sosyolojik değişimlerle de ilgili. Her dönemde farklı sıkıntılarla karşı karşıya kaldık ama salgının yarattığı dönüşüm, sinema izleme alışkanlıklarımız ve üretim yöntemlerimizi epeyce değiştirdi. Salonlarda film izleme alışkanlıkları değişti, bu da üretim şekillerini, ekonomik dönüşüm planlarını etkiledi. Bu anlamda bunun bir krize dönüşüp dönüşmeyeceğini tahmin etmek zor.