Marin “Bir dil olarak insan vücudunu, genelde başka ögelerle zenginleştirerek ama her zaman eserimin merkezî bir parçası olarak kullanıyorum, bu da büyük oranda ilgimin ve tutkumun insan olmasından kaynaklanıyor” diyor.

Kendimi biçim, hacim ve ışıkla ifade ediyorum

Ulaş Bager Aldemir

Dil Tarih’te “uzatmalı” Felsefe lisansım devam ederken 2019 senesindeki ODTÜ Estetik Kongresi’nde mikrofon sorumlusu olmuştum. Bir Mayıs günüydü. “Ayların en zalimi Nisan” geride kalmış ve ömrümü berbâd edecek bir ayrılık yaşanmıştı. ODTÜ’deki görevimi tamamladıktan sonra, Cer Modern’e, sonrasında izlediğime pişman olacağım bir filmi izlemeye gittim. Öyle ya, Ankara’da akşamlar uzun sürer… Ne demişti şair: “Ben akşama doğruyum, karıştır saçlarımı.”


O gün ODTÜ’de âşık olmuştum. “Akşama doğru” gittiğim Cer Modern’de ise, gözleri eski çağlardan günümüze bakan yontularla karşılaştım. Bir kongre salonunda yaşadığım simsiyah aşk, Jorge Marin’in gotik bronzlarıyla daha da koyulaştı.

Jorge Marin’in bir Mayıs akşamı gezdiğim Varlığın Yeniden İnşası adlı sergisi; Hölderlin’den Eco’ya, Ortaçağ’dan Romantizm’e birçok sanatçıyı, dönemi ve akımı yeniden düşündürmüştü bana. Mitik ve dinsel kültleri, insan vücudunun anıtsallığıyla hayal eden bu bronzlar hakikaten büyüleyiciydi.
Aradan üç yıl geçtikten sonra Jorge Marin’le konuşmaya karar verdim. “Akşama doğru” koyulaşan o aşk bitse de, Jorge Marin’in bronzlarını unutmamıştım. “Her aşktan geriye kaç şiir kalır ona bakalım,” dememiş miydi Necatigil? Nihayetinde Jorge Marin’e ulaştım ve ona romantizmi, dinsel imgelemi ve Varlığın Yeniden İnşası’nı sordum.

Romantik heykeltraşların temel referansı insan vücuduydu. Örneğin “Schelling 1807 yılında Bavyera krallığının yıl dönümü için, doğa ile plastik arasındaki ilişkiye dair yaptığı konuşmada, sanatın genel olarak daha yüksek ve daha gelişmiş olana – yani insan vücuduna – yönelmesinin temel bir önsezi olduğunu söyler.” Öte yandan Johann Gottfried Herder de “Yunan sanatının çağdaş sanat karşısındaki üstünlüğünü sağlayan şeyin “plastik”, yani dokunsal öge olduğunu” belirtir. Sizin poetikanızda insan vücudunun yeri nedir?
Romantiklerin böyle düşündüğünü bilmek harika oldu benim için fakat ben romantik değilim. Bana göre, insan figürü bütün dönemler ve hemen hemen bütün trendler ve sanatsal ifadeler için ikonografik bir nitelik taşıyor. İnsan vücudu, bu türden bir öge olarak kesinlikle temel ve öncü bir role sahip zira her birimizin bir bedeni var ve kendimizi onunla özdeşleştiriyoruz.

İnsan vücudu, insanlar arasında hem iletişimsel hem de duygusal olarak göz ardı edilemez bir erk. Kendi biçimimiz üzerinden kurulan bir mesaja kendimizi daha yakın hissediyoruz çünkü bu bir biçimde ayna işlevi görüyor. Fakat tabii ki insan vücudu üzerinde çalışmamın tek sebebi bu değil. Bunu daha çok, bir öge olarak – ifade edeceği bir şey olduğu sürece – herhangi bir zamanda ve herhangi bir durumda yeniden yorumlanabilecek kadar zengin olduğunu düşündüğüm için yapıyorum.

Bir dil olarak insan vücudunu, genelde başka ögelerle zenginleştirerek ama her zaman eserimin merkezî bir parçası olarak kullanıyorum, bu da büyük oranda ilgimin ve tutkumun insan olmasından kaynaklanıyor. Tabii ki insanı basit bir beden olarak değil, fiziğinden öte entelektüel ve duygusal kabiliyetiyle bütüncül bir manevi varlık olarak ele alıyorum.

Bu insani nitelikleri ifade etmenin yollarından biri – muhtemelen de en ideali – yazmaktır aslında. Fakat yazar ya da şair değil heykeltıraş olduğum için, kendimi biçim, hacim ve ışıkla ifade ediyorum.

Jorge Marin, Varlığın Yeniden İnşası. Cer Modern, Mayıs 2019.Jorge Marin, Varlığın Yeniden İnşası. Cer Modern, Mayıs 2019.

Bronzlarınızda mitik ögelerin Hıristiyan imgelemiyle kaynaştığını söyleyebilir miyiz?
Tabii ki söyleyebiliriz. Hatta eserlerimde sadece Hristiyanlığın değil farklı kültürlerin imgelemleri de yer alıyor. Sanat tarihi okudum, dolayısıyla da sadece estetik eğitimimin ana kaynağı olan Batı kültürüyle değil diğer kültürlerle, dinlerle, felsefelerle ve kültürlerle de tanışıklığım var. Bunların içinde çok değerli ikonografik ögeler buluyorum ve bunları kendi eserlerimde kullanıyorum (mesela küre, geometrik figürler ve insan formunun geometriyle soyutlaştırılması). Hiç şüphe yok ki dinler tüm insanlık için büyük bir kültürel ve sanatsal zenginlik yaratmış çünkü tarih boyunca en büyük sanat destekçileri olmuşlar. Bu yüzden dinler, bütün sanatçılar ve dünyada kültürün en önemli ifadelerini anlamak isteyenler için temel kaynaklardan biri konumunda. Dinler aracılığıyla üretilen olağanüstü şaheserleri ve tabii ki inancın farklı ifadeleri ile tapınakların karışımını anlamak gerekiyor.
Özetle duruşumu şöyle açıklığa kavuşturabilirim: Farklı inançların estetik etkilerini alıyorum ve bunlara minnettarım. Hayatımı herhangi birine göre yaşamıyorum ama dinlerin kültürel ve sanatsal mirasından etkileniyorum.

Türkiye’de de açılan serginizin adını La reconstrucion del ser / Varlığın Yeniden İnşası koymuştunuz. Bu adlandırmanın sebebi neydi?
Belki de serginin ismi, insanın iç dünyasının bir yansıması olarak bütün farklı fiziksel olasılıklarıyla birlikte insan figürünün inşası ya da yeniden inşasıyla yakından ilgilenmemle ilişkilidir.

Bu serginin yolculuğu, yaklaşık on yıl önce, Mexico City’deki (kendi şehrim) işlek yollar için hazırladığım gösteriyle başlamıştı. Çok sayıda insanın eserimi diğer toplumsal alanlara taşımak istediğini keşfettiğimde, dünyanın çeşitli ülkelerini gezdiğimiz uzun bir tura başladık, ki bunlardan biri de Türkiye’ydi.
Varlığın Yeniden İnşası temel olarak, eserlerimi halka açık alanlardan geçen insanlarla, yani müzeleri ziyaret edenlerden çok daha geniş bir kitleyle paylaşmaktan aldığım keyfin bir ürünüdür.

Çeviren: Kerim Can Kara