Kafenin kapısını açacakken, sirenlerini son ses açmış bir ambulans yanaşıyor yanıma. İçinden telaşlı iki görevli iniyor, daha ne olduğunu anlamadan kafeden birini alıp sedyeyle götürüyorlar. Bombanın patladığı yerde babası çalışıyormuş, atlı polismiş babası, kalbi dayanmamış, diye söyleniyor

Kendimi çok seviyorum

GÜLŞAH ELİKBANK

Ne vardı sanki yağmurlu güne randevu verecek. Bu hatun kısmının kafasının nasıl çalıştığına akıl ermez ki. Kaç aydır benden köşe bucak kaçıyordu, şimdi birden mevsimin en yağmurlu gününde beni göresi geldi. Hayır, demek vardı ama ufukta başka ilişki umudu gözükmüyor. Mecburen bununla yetineceğiz. Ama o kızıl, uzun saçlarla da yetinilmez mi ya? Kızıl Sonya'm benim…

Vapura son anda yetiştim, bunu iyiye işaret saydım. İşler tıkırında gidecekti, fiyakam da yerindeydi, şemsiyemi buluşma yerine varmadan beş dakika önce kapatacaktım. Kızın karşısına hafif ıslanmış çıkmakta fayda vardı, onun için ne fedakârlıklar yaptığımı görürse bana karşı daha cömert olurdu. Zaten ben icabında çok fedakâr bir kişiliğimdir. En çok bu huyumu severim.

Karşıyaka iskelede tam vapurdan indim ki, koca yolu kapamışlar. Ne olduğunu anlamak için şöyle bir göz ucuyla baktım. Otobüsün biri motorsiklete çarpmış. Bir delikanlıyı ezmiş, yerde kanlar içinde yatıyor, siyaha yakın kan caddeye boylu boyunca akmış. Kana basmamaya gayret ederek geçiyorum karşıya, daha yeni boyattım ayakkabılarımı ne de olsa. Kızlar titiz adamları severler, ben de kendimde en çok bu huyu seviyorum.

Biraz sahilden yürümem gerekli buluşma mekânına ulaşmak için. Neyse ki yağmur yürümemi zorlaştıracak kadar değil, diye sevinirken bu sefer de polisin sahil şeridini kapattığını görüyorum. Şansa bak! Kadın polise yanaşıp soruyorum. Bomba var, buradaki atlı polisi hedef almışlar, diyor. Ulan diyorum, bomba patlatacak başka gün mü bulamadınız. Kırk yılda bir kız düşürdük, onu da ürkütecekler. Polise, iyi şanslar dileyerek yine karşı yola geçiyorum. Zikzak çize çize yürüyorum artık, her yerde mayın gibi tehlike var. Ama randevumu kaçırırsam ömür boyu abazanlık tehlikelisi var, koşuyorum. Hızlı koşarım, severim bu huyumu.

Paçalarım biraz ıslanıp çamurlanıyor ama serseri bir hava verdi bu hal bana, kız daha çok etkilenebilir benden. Hadi yine iyisin oğlum, diyorum kendime. Kendimi böyle zamanlarda çok seviyorum. Neden kızlar bana bazen uzaylı görmüş gibi bakıyor, anlamıyorum. İşte buluşacağımız kafe gözüktü. Şemsiyemi kapatıp, kediler gibi silkeleniyorum. Saçlarımı biraz daha dağıtıyorum. Artık hazırım buluşmaya, kız beni görünce dağılacak, akşam bende kalmak isteyecek belki de, kim bilir.

Kafenin kapısını açacakken, sirenlerini son ses açmış bir ambulans yanaşıyor yanıma. İçinden telaşlı iki görevli iniyor, daha ne olduğunu anlamadan kafeden birini alıp sedyeyle götürüyorlar. Bombanın patladığı yerde babası çalışıyormuş, atlı polismiş babası, kalbi dayanmamış, diye söyleniyor. Sedyeden uzun, kızıl saçlar yana doğru sarkıyor. Ah be Sonya'm, başka vakit bulamadın mı bayılacak? Hastane kokusunu hiç sevmem ben. En iyisi sert bir kahve içmek, hem kafe epey dolu, belki başka bir kız düşürürüm, onlara hikâyemi anlatırsam etkilenip acırlar bana. Ulan ne duygusal adamım ya, seviyorum bu duygusal hallerimi. Bir de hüzünlü bir cümle bulup, ıslanmış halimle ağlamaklı bir fotoğrafımı koyayım sosyal medyaya, insanlar da anlasın ne kadar hassas, insan canlısı bir kişiliğim. O da ne; interneti de kesmişler, başka gün mü bulamadınız kardeşim interneti kesecek. İşte hep bunlar yüzünden yalnızım ben, internetsiz olur mu oğlum! Aşk hayatımı bitirdiniz lan, neyse ki kendimi çok seviyorum. Bu gece de kendimleyim.