Asıl zenginliğin sahip oldukları değil yoksunlukları, sözleri değil suskunlukları olduğunu düşünen insanlar vardır. Yaşamları A. Schopenhauer’ın mutlu yazgı yorumundan izler taşır. Schopenhauer’e göre bilge kişinin özelliklerinden biri kötülüklerden kaçınmaktır. Arzu ve isteklerin aldatıcı imgeleri en kolay budalaları etkiler. Mutluluğu kişiyi değerlendirmek için bir ölçüt olarak kullanmak istediğimizde, onu neyin sevindirdiğinideğil neyin kederlendirdiğini sormamız gerekir.

Yurttaşlarının mutluluğunu önemsemeyen idareciler, toplumu haz ve tüketim çılgınlığına davet eden sermayedarlar, kazanç uğruna etiği ve itibarı bir kenara bırakan akademisyen, sanatçı,şu ya da bu unvana sahip kişiler günümüzde daha da umursamaz ve cüretkârlar. Çevresine olan duyarlılığını kaybedip bireyselleşen gençlere, gerçek yaşama yabancılaşan çocuklara kızmak, sistemle yüzleşmemizden daha kolay olacak ki maruz kaldığımız yaptırım ve tavırlara karşı duyarsızlığımız sürüyor. “Onu değiştiremeyeceğim o halde yararlanayım” diye düşünen kişi ve kurumlar karşısında ezilmeye, yok sayılmaya, eksilmeye, değersizleşmeye devam ediyoruz. Başkalarını kendimize benzerlikleri üzerinden yorumlamayı sürdürdükçe kavramları ayırt etmekten uzaklaşıyoruz. Gitgide yüzeyselleşen davranışlarımız ve yargılarımız hepimize ağır bedeller ödetiyor. ‘Bir tıkla’ kapımıza gelmeyecek olan şeylere odaklanabilsek savunduğumuz ya da uğruna feda ettiğimiz şeyler değişecek. Düşlediğimiz değerler arzuladığımız nesnelerden daha fazla oldukça ilerlemek adına doğru rüzgârı yakalayacağız. “Kişi kendisinde ne denli çok şeye sahipse dışarıdan o denli az şeye gereksinim duyar” sözünü bilirsiniz. İçimizi zenginleştirdiğimiz ölçüde özgür ve mutlu olabileceğimize işaret eder. Kitaplar her zaman olduğu gibi bu konuda da varoluş sancımızı saptayan, tanımlayan, hafifletip anlamlandıran en kıymetli araçlar. Duygu ve düşüncelerimden yola çıkarak yakın geçmişte çocuklarımla birlikte okuduğum iki resimli kitaptan bahsetmek istiyorum bugün.

BÜYÜK SÖZCÜK FABRİKASI kendimizden ötesini görebilmemize yardımcı olabilecek bir kitap. Neredeyse hiç konuşmayan insanların yaşadığı tuhaf bir ülkede gece gündüz sözcük üreten fabrikanın kasvetli ortamına giriyoruz önce. Ülkede sözcükleri satın alabilmenin ve sahiplendiğin sözü dile getirebilmenin yolu onları yutmaktan geçiyor. Böyle bir atmosferde israfa yer yok fakat israf eden de bir o kadar çok. Söylemek istedikleriniz bir servet değerinde ve alım gücünüz sınırlı ise yüreğinizde filizlenen aşk muhatabına uzanabilir mi? Bu kavram aşk değil bir başka duygu olsa; adalet, özgürlük ve refah mesela? Edebiyatın gücü sessizliği ne ölçüde bozar? Aşkın tarifi için bazen tek söz yeterlidir. Peki söz para eder mi? Hikâyede zengin olmayanların kullanamayacağı sözcüklere örnekler verilmiş. Konuşmak ve ifade etmek de bir sınıf mücadelesi olabilir mi? Bir insan, yutabilmek için kaşığına en fazla kaç sözcük sığdırabilir? Kitabın iç sayfalarında çöpe atılan sözcüklerin hoyratlığında duvara yazılmış yazı, tüketim toplumunu ve onun bitmez iştahını okura çizginin gücüyle yansıtıyor. Öyküyü okurken bir ucuzluk döneminde ihtiyacınız olmayan sözcükleri alabilir, gücünüz yetmiyorsa küçük bir çocuğun düş filesine takılanlarla kendinizi avutabilirsiniz. Yokluğun yorgunluğunda ‘Seni Seviyorum’ diyebilmeye gücü yetmeyen Özgür’ün, doğum gününde Cemile’ye söyleyebileceği yalnızca üç sözcük var. Orijinal metinde çocuğun adı Phileas, küçük kızın adı Cybelle. Metinler Türkçeye çevrilirken özel adların değiştirilmesi açıkçası bana yapay geliyor, okuma lezzetini bozuyor ancak öyküyü öyle sevdim ki buna çok takılmamaya karar verdim. Öyküde karşımıza çıkan Gürbüz adındaki çocuk sahip oldukları ve korkusuz iştahıyla Cemile’ye açılmaktan çekinmiyor ancak okura sessizliğin içine gömülmüş bir hazineyi; yüreğin sahip olduğu şeyleri aratıyor. Varlık cüret eder, yüksek seslidir. Duygular da onun için mülk değerindedir. Çakıl taşının değerini bilen yokluk, iddiasız sözcüklerle uzanır sevdiğine… ‘Keçi pisliklerinin’ ve ‘tavşan popolarının’ arasından sıyrılan üç kelime ile de anlatılabilir hakiki bir hikâye!

kendimizden-otesini-gorebilmek-953652-1.

Aylak Kitap
Yazan:Agnes de Lestrade
Resimleyen: ValeriaDocampo
Çeviren: Çağıl Öksüztepe

“Zihinden yoksun olana bütün zihinler görünmezdir. Her değer biçme de değerlendirilenin değeri ile değerlendirenin bilgi çarpımından çıkan sonuçtur.” İnsanın düşünce tarihine yön vermiş aforizmaların yaşamdaki karşılığını aramak keyifli. Düşünceyi eyleme geçirmek ise meşakkatli. En nihayetinde medeniyeti ileriye taşımak, taşırken mutsuzluktan kaçınmak derdindeyiz. Acılardan boş anlamlar çıkarmamak, hoyratlık ve anlamsız çatışmalar ile aramıza mesafe koymak, kitaplara yaklaşmak ama gerçekten ilgi, sevgi ve şefkatle yaklaşmakla mümkün olabilir.

kendimizden-otesini-gorebilmek-953657-1.

KİTAP adlı kitap, çizerin resimlediği pembe bir kalple okuru selamlıyor. John Alcorn kitabı 1962 yılında tasarlamış. AmericanInstitute of GraphicArts tarafından yılın en iyi elli kitabından biri seçilmiş. Sarı, kırmızı, pembe, siyah ve beyaz renkli desenleri ile büyük küçük herkesin dikkatini çeken kitabın sayfaları yalın ve güçlü bir estetiğe sahip. Alcorn’un tasarımını yazar Murray McCain “Kitaplar neye benzer?”, “Konuşur mu?”, “Nasıl bir his verir?” gibi kısa, samimi, net metinlerle destekliyor. Kitapların biçim, işlev, işleyişini okura onunla konuşur gibi aktarıyor. Grafik çizimler an geliyor muzip yönergelere dönüşüyor. “Çok uzun zaman önce kitapları tek tek elle kopyalayanlar” kimlerdi? Anlatıda gerekçesi ne olursa olsun bize kendisini açan kitapların konuları, kahramanları, zor, neşeli ve komik duyguları da karşımıza çıkıyor. “Kitaplarda kimler ve neler vardır?”Keçilerin kütüphanelere girmesi neden yasaktır? İçinde harf olmayan bir sözcük var mıdır? “Abaragandi” olmadıkları sürece mutlaka bir anlama sahip olan şeyler nelerdir? Her seferinde başka kentlere, başka insanlara, başka zamanlara açılan kitapların yazılış nedenini, ardındaki emeği çocuklarımıza anlatmak ve onları kitaba yakınlaştırmak istiyorsak büyük büyük sözcüklere ihtiyaç duymadan okuma keyfi sunan KİTAP ile tanışmalarını sağlayabiliriz.

kendimizden-otesini-gorebilmek-953656-1.

KÜ Çocuk
Yazan: Murray McCain
Resimleyen: John Alcorn
Çeviren: Itır Arda

Bir insanı kendi aynamızda değil hayatın o insana tuttuğu aynalarda yorumlayabilmek için okuyoruz biraz da. Hata ve başarıya, gerekçe ya da itiraza dengeli yaklaşmak için kitaplarla dostluk kuruyoruz. Çocuklarımızın iyi insanlarla karşılaşmalarını dilediğim gibi iyi kitaplarla karşılaşmasını diliyorum. “Bir kitapla buluşmadan önce ne çok şey olduğunu” fark ettikçe kitaplara ve yaşama daha çok değer vereceklerine inanıyorum. Okuma serüveninizde servet değerinde sözlerle karşılaşmanız dileğiyle… İyilikle kalın.