Duygu Demir’le ve müziğiyle tanışmam 2010 senesine rastlamakta. Myspace’te şarkılarını dinlemiş; “İnsanlık Türküsü” adlı bestemin kayıtlarında Demir’in çello çalması için onu Ankara’ya davet etmiştim.

Kendine özgü yol çizen bir sanatçı: Duygu Demir

Ozan Eren

Çello (“violoncello”), ilk örneklerine 16. yüzyılda rastlanan, bugün dört telli bir enstrüman tasarımına sahip olsa da başlangıçta beş telli olan bir çalgıdır (URL-1). Bu enstrüman, keman, viyola ve kontrbas gibi yaylı ailesine aittir.* J.S. Bach, Antonín Dvořák, Camille Saint-Saëns, Edward Elgar, Samuel Barber gibi figürler başta olmak üzere çello için önemli eserler sunan besteciler repertuarın genişlemesine katkıda bulunmanın yanı sıra enstrümanın sunduğu olanakları yeniden değerlendirmemizi sağlamışlardır. Pablo Casals, Jacqueline du Pré, Mstislav Rostropovich ve Yo-Yo Ma 20. - 21. yüzyılda büyük etki yapmış, yaşadıkları dönemin öncüleri sayılan çellistler** arasındadır. Bu haftaki yazımda ele alacağım sanatçı Duygu Demir klasik müzik eğitimi almış; ancak, farklı tarzda müziklerden beslenerek özgün bir müzisyen kimliği oluşturabilmiş, yetenekli çellistlerdendir.


“Küçük yaşlardan itibaren müziğe, dansa ve resme olan yatkınlığım, ailemin de desteğiyle klasik müzik konservatuarına girmeme yol açtı” (Eren, 2010: 57) diyen sanatçı öncelikle bale ve müzik dersleri almış. Sonrasında, Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi’nde, Müzik Bölümü’nde eğitim alan Demir, Joshep Györffy ile çello çalışmış (Demir, 2022). (Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi’nin birçok öncü sanatçı yetiştiren, çok değerli imkânlar sunan bir yapıya ve akademik kadroya sahip olduğunu belirtmekte fayda görüyorum.) Ayrıca, İlhan Baran’ın post-romantik ve çağdaş müzik analizi dersleri ve E. Oğuz Fırat’ın çağdaş müzik repertuarı dersleri sanatçının takip ettiği dersler arasında. Perpignan Konservatuarı’nda da eğitim alan Demir 22 yaşındayken İstanbul’a yerleşmiş (Demir, 2022).

Benim Duygu Demir’le ve müziğiyle tanışmamsa 2010 senesine rastlamakta. Myspace’te şarkılarını dinlemiş; “İnsanlık Türküsü” adlı bestemin kayıtlarında Demir’in çello çalması için onu Ankara’ya davet etmiştim. Bu vesileyle, ilk organizatörlük denemem sayabileceğim bir girişimle, 20 Mayıs 2010’da, Koridor Sanat Evi’nde (Ankara), sanatçının solo çellist olarak yer alacağı bir çello dinletisi organize etmiştim.

Bu haftaki yazım için e-posta üzerinden Duygu Demir’e, sanatçının müziğe yönelimine, bestelerine; müziğe ve Türkiye’deki müzik endüstrisine bakışına dair birtakım sorular yönelttim. Farklı müzik gruplarında yer alan; kendi bestelerinin yanı sıra film müzikleri de besteleyip icra eden müzisyen, sanatçı ve besteci kimliğine dair şunları söyledi:

“Ben kendimi çellist-besteci olarak tanımlıyorum aslında. Şimdilerde müzik prodüksiyonu öğreniyorum ve üretmeye de başladım yavaş yavaş. Nadiren çaldığım türkü aranjmanlarım haricinde çaldığım hemen her şey kendi bestem… Sözlü, solo, ensemble, prodüksiyon, film ve belgesel müzikleri gibi pek çok alanda ve türde farklı işler üretiyorum. Solo çello eserlerimden oluşan bir albüm ve ‘Seven Seas’ adlı grubumun dörtlü albümünü kaydettik fakat henüz yayımlanmadı. Belgesel ve film müziklerimin tümü gösterimlerde sunuldu. Çoğu bestemi canlı olarak icra ediyorum/ediyoruz nihayetinde; ancak endüstrideki yerlerini henüz almadılar. İmkânlar elverdikçe daha çok ürün yayımlamayı arzu ediyorum” (Demir, 2022).

Bestelerinin çok azına YouTube üzerinden ulaşılabilen Demir’in YouTube’da yayımladığı “Dilbaz” ve “Love Without Words” adlı besteleri dikkat çekici. Öncü sanatçılardan olan Tolga Tüzün (org/klavye) ve Turgut Alp Bekoğlu’nun (davul) Demir’e eşlik ettiği “Dilbaz” adlı eserin yeni düzenlemesininse, sadece çello-vokale dayalı ilk haline göre daha güçlü bir etkiye sahip olduğunu düşünüyorum. Sanat Dünyaları (2013) adlı kitabında sanatın kolektif doğasına vurgu yapan Howard S. Becker, temel üretici olarak beliren sanatçının çekirdek personel olarak çekirdek/sanatsal faaliyetleri yerine getirdiğinden bahseder. Ancak, Becker’a göre (2013: 38-54), sanatçının üretimine ve sunumuna destek olan (örn; eseri düzenleyenler, eserin tanıtımını yapanlar, eserin icrası için konser imkânları ayarlayanlar gibi) destek personel de sanat dünyalarının bir parçası olarak değerlendirilmelidir. Sanatçıyla destek personel arasındaki işbirliğinin gücü sanatsal üretimin karşılığını bulmasında; alımlayıcılar tarafından takdir görmesinde önemlidir. Demir’in bestelerini farklı sanatçılarla işbirliği içerisinde düzenleyip sunmasıyla (“Dilbaz” örneğinde olduğu gibi) sanatçının ürettiklerinin “sanat dünyaları”nda daha çok karşılık bulacağını düşünüyorum. Tabii, bunun yanı sıra, eserlerin potansiyel alımlayıcıya ulaşması için organizatörlerin, kitle iletişim araçlarının ve sponsorların “destek faaliyetler”ini güçlendirmelerinin önemini de vurgulamakta yarar var.

Diğer yandan, belirlenmiş ticari bir etikete sıkışmayı ruhuna uygun bulmadığını belirten sanatçı (Demir, 2022) müziği bir ifade ve aktarım aracı olarak görürken müzikle kurduğu ilişkiyi şu şekilde açıkladı: “Kendi müzikal görgümü elimden geldiğince dâhil olduğum her müzik türünde aktarmaya ve hikâye anlatmaya özen gösteriyorum. Daha doğrusu kelamımı anlatmak için müzik üretiyorum” (Demir, 2022).

Bir çellist ve kadın bir müzisyen olarak, müzik endüstrisine dair gözlemlerinden yola çıkarak, Demir’in üzerinde durduğu eşitsizlikler ve atfedilen anlamlar ayrıca önemliydi:

“Kanımca müzik alanında çalışan kadın sayısının azlığı kadınların yetersizliğinden ötürü değil. Kaale alınmak, kabul edilmek için erkeklerden açık ara daha iyi olmak; grup lideri olarak saygı görmemek, birlikte çalışacak müzisyen bulamamak, ekip arkadaşlarınca metalaştırılmak vb. yerleşmiş seksist alışkanlıklar mevcut piyasada. Bu, kararlı bir yolda ilerleyen bir kadın müzisyeni yalnızlaştıran bir durum” (Demir, 2022).

Türkiye’deki müzik endüstrisine dair yorumlarını sorduğumdaysa, Demir birtakım yetersizliklerden bahsetti:

“Türkiye’de bir müzik piyasası var; ancak endüstri olmak için henüz çok prematüre. Endüstri kavramını telaffuz ettiğiniz zaman fikri haklar, telif hakları, sosyal haklar, vergilendirme sistemi, emeklilik ve sosyal haklarının çizgilerinin oturduğu bir düzenden bahsetmek gerekir. Ancak Türkiye’de hâlâ müzisyenlerin önemli bir çoğunluğu vergi yükümlülüğü ve sosyal haklardan bağımsız çalışıyor” (Demir, 2022).

Sanatçının bahsettiği eksikliklerin özellikle Covid-19 salgını döneminde daha görünür olduğunu; bu yetersizliklerin eleştirel bir perspektifle değerlendirilmesinin önemli olduğunu düşünüyorum.

Duygu Demir’in prodüktör olarak yenice başladığı yolculuğunda kat edeceği yolları ben de merakla takip ediyor olacağım. Ayrıca, sanatçının bestelerinin daha geniş bir işbölümü, ortaklık ve destek ağı üzerinden alımlayıcılara sunulmasını umuyorum.

*Yaylı quartet’lerin iç dinamiklerini konu alan; derinlemesine görüşmeler yapıp nitel ve nicel analiz yöntemleri kullanan öncü çalışmalardan biri için, bkz. Murnighan & Conlon, 1991

** Genç yaşta hayatını kaybeden, dünyaca tanınan öncü çellistlerden Natalia Gutman’ın sınıfına kabul edilmiş; yeni kuşağın en önemli temsilcilerinden çellist Benyamin Sönmez’in de adını anmakta ayrıca yarar görüyorum.

Kaynaklar

Becker, H. S. (2013). Sanat dünyaları. İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Demir, D. (2022). Kişisel görüşme. 13 Mart, İstanbul.
Eren, O. (2010). Duygu Demir’le müzik üzerine bir röportaj. Koridor Kültür Sanat Edebiyat Dergisi, 14, 57-58.
Murnighan, J. K. & Conlon, D. E. (1991). The dynamics of intense work groups: a study of British string quartets. Administrative Science Quarterly, 36 (2), 165-186.
URL-1 https://www.britannica.com/art/cello >, Erişim tarihi: 31.03.2022