Kadıköy vapurundan inerken uçuşan eteğim, o gün Dolmabahçe’nin penceresinde büyük bir kaygı yaratmış

Kadıköy vapurundan inerken uçuşan eteğim, o gün Dolmabahçe’nin penceresinde büyük bir kaygı yaratmıştı. Bir gazetenin köşesinden gülümseyen frikikli aktris, o sabah Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının sabah kahvesini zehir ettiğinden habersizdi. Sunucunun dekoltesi bir işten çıkarma bahanesi olarak belirmişti karşımızda. Kızlı erkekli evler göz hapsindeydi. Vajinalar utanç içinde, rujlu dudaklar şehvet peşindeydi. Örtüsüz kadınların perdesiz eve benzetildiği günlerde, örtülü kadınların sivri topuklu ayakkabılarıyla sokakta salınmaları ayıplanıyordu.

***

Erkek egemen toplumda kadına dair hiçbir şeyin özgür olmaması şaşırtıcı değil. Şaşırtıcı olan, iktidarı boyunca kadın erkek eşitliğine burun kıvırmış, dahası bunu yaradılıştaki biyolojik farklılığa bağlamış bir hareketin, böylesine temel bir alanın üzerini çizdikten sonra bile, özgürlük ve demokrasi mücadelesinin yılmaz neferi olarak sunulmasıydı. Demokratlığın bir gereği olarak, toplumsal özgürlük alanlarının genişletilmesi şöyle dursun; Erdoğan’ın özellikle üzerinde durduğu “tek dil, tek din, tek bayrak” sloganı, iktidarın nasıl da farklılıkların dışlandığı tekçi bir toplum planı yaptığını gösteriyordu.

***

Arınç, ortaöğretim kılık kıyafet mevzuatında gerekli değişikliği yaparak başı açık ibaresini kaldırdıklarını kızlarımıza müjdeledi. Bu kararı din ve inanç özgürlüğü kapsamında verdiğini açıklayan hükümet; AİHM’in Alevi ailelerin başvurusu üzerine zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin kaldırılması talebini haklı bulmasıyla ilgili kararını ise özgürlükten saymadı. Aksine, Başbakan Davutoğlu zorunlu din dersini “Ateistler de dini öğrenmeli” diyerek savundu.

***

Cumhurbaşkanı Erdoğan, dindar nesiller yetiştirme arzusunu açıkça dile getirmişti. Eğitim sistemini deneme yanılmayla yapboz tahtasına çeviren çalışmaların amacı, bu isteği en etkili şekilde hayata geçirebilecek yöntemi bulmaktı. Dolayısıyla, Türk –İslam senteziyle bezenmek istenen okullarda anadilde eğitim hakkından yoksun bırakılan Kürt çocuklarının, Sünni-Hanefi anlayışın dayatıldığı Alevi çocukların hak ve özgürlüklerinin kolayca bir kenara itildiğini görüyoruz. Oysa özgürlüklerin tek bir alanda sınırlandırıldığı bir demokrasiden söz edilemez.

***

“Özgürlükleri yeni ahlak formasyonuyla buluşturacağız” diyen Davutoğlu’nun özgürlükten kastının ‘sadece bizi ilgilendiren meseleler’, bahsettiği ahlak formasyonunun da ‘sadece bize göre’ olduğu, kendi tabanı dışından gelen taleplere kulak tıkamasından anlaşılıyor. Ortaöğretimde başörtüsü serbest bırakılırken, toplumun diğer inanç gruplarının ihtiyaçları görmezden geliniyor. AKP’nin özgür bir toplumu hedeflemediği; aksine, 4+4+4’le, zorunlu din dersiyle, her mahalleye bir imam hatip okuluyla; kendi belirlediği değerlerle, kendi dünya görüşü ve hayat tarzına uygun bir toplum yaratma niyetiyle mühendisliğe soyunduğu ortada.

***

Toplumdaki farklı inanç gruplarından sadece birini seçip ‘özgürleştirmek’ diğerlerini baskılamak, yok saymak anlamına gelir. İnanan inanmayan, toplumun her kesimi için hak sayılmayan bir özgürlük, özgürlük olarak yorumlanamaz. İktidarın kendi inancı, beğenisi, doğrusu üzerine inşa etmek için, toplumun bütün farklılıklarıyla bir arada yaşayan insanlarını kutuplaştırmak, hele de bunu 10 yaşındaki kız çocuklarını, olası bir mahalle baskısına maruz bırakma uğruna yapmanın, özgürlükle bir ilgisi yok. Bu, İslami referansla toplumu dizayn etme çalışmasıdır.