Zhuangzi’nin bilgeleri, sık sık eleştirdiği Konfüçyüsçü bilgelerden farklı olarak, dünyevi hiyerarşilerin peşinde olmayan, azla yetinen, kendi kendine yetip doğanın akışını takip eden münzevilerdir.

Kendini doğanın akışına bırakan yönetim çağrısı: Zhuangzi
Çinli Ressam Lu Zhi’nin Kelebek Rüyası adlı resmi. (Fotoğraf: Wikimedia)

Ateş USLU

Daha sonraları “Çin” adını alacak olan topraklarda M.Ö. 4. yüzyılda uzun bir savaş sürüp gidiyordu: Tarihçiler geriye dönüp baktıklarında buna Savaşan Krallıklar Dönemi adını vereceklerdi. Zhuangzi (Zhuang Usta, okunuşu Cuangdzı), bu dönemin pek çok düşünüründen biriydi. Savaşçılara yöneltilen övgüleri anlamsız görüyor, saraylarda gelişen karmaşık adetlerden hiç etkilenmiyor, bu arada kendi döneminde çok yaygın olan karmaşık düşüncelerin ve fikir savaşlarının yerine sadeliğe dönüşü, olayların kendiliğinden işleyişine teslim olmayı öneriyordu.


Pek çok Eski Çağ metninde karşımıza çıkan engel burada tüm heybetiyle kendini gösterir: Elimizde doğrudan yazarın kaleminden çıkan bir metin değil, bir derleme vardır. Düşünürün tahmini ölüm tarihinden, yani 3. yüzyıl başlarından iki yüz yıl sonrasına kadar metne eklemeler yapılmaya devam etmiştir. Zhuangzi’nın yaşamına dair bilgilerimiz bütünüyle bu çok katmanlı metinle sınırlıdır. Savaşan Krallıklar Dönemi’nin yedi güçlü beyliğinden birinin yöneticisinin, Chu Kralı Wei’nin, ona idari bir görev teklif ettiği ancak onun bu görevi reddettiği söylenir: Kutuya kapatılan bir ölü kaplumbağa gibi sarayda yaşamaktansa çamura batma pahasına saray dışında yaşamayı tercih ediyordur.

Zhuangzi, kendisinden iki yüz yıl kadar önce yaşadığını tahmin ettiğimiz Laozi’nın bir izleyicisiydi. Laozi’nın düşüncelerinin temelinde dao (yol) ve wuming (isimsizlik/tanımsızlık) kavramları yer alır: Dao tüm var olanların oluş ve işleyişine, akıp gidişine; wuming ise tanımlamadığımız, isimlendirmediğimiz bir gerçeklik alanının varlığına işaret eder. Dinamik bir varlık tasavvuru ve sınırlı bilgi anlayışını içeren bu fikirler Zhuangzi metinlerinde yankı bulur. Gerçekliğe dair nihai sözü söylemek konusunda temkinlidir, hatta rüyasında bir kelebek olduğunu gördükten sonra “Yoksa kelebek mi rüyasında Zhuangzi olduğunu gördü?” sorusunu sormuştur.

Zhuangzi’nın bilgeleri, sık sık eleştirdiği Konfüçyüsçü bilgelerden farklı olarak, dünyevi hiyerarşilerin peşinde olmayan, azla yetinen, kendi kendine yetip doğanın akışını takip eden münzevilerdir. Karmaşık sözlerle dünyayı açıklamaya ve değiştirmeye çalışan bilgeleri sık sık eleştirir. Zhuangzi, Kuzey Denizi’nin Tanrısı’nın ağzından ufku kitabi bilgilerle sınırlı olan kişileri eleştirmişti: “Bir kuyunun dibindeki kurbağayla denizi tartışamazsın çünkü onun görebilecekleri bulunduğu yerle sınırlıdır; [...] Dao’yu sadece kitap okuyan biriyle tartışamazsın çünkü o sadece kitaplarda okuduklarını bilir” (17.[1]). Masa başından yalnızca kitap okuma ve akıl yürütme yoluyla iyi yönetim gibi konular üzerine temelli bilgi geliştirmek mümkün değildi. Ancak Zhuangzi’nın basit bir anti-entelektüelist olduğunu düşünmemeliyiz; eninde sonunda o da bir bilgeydi. Ancak o en başta Konfüçyüsçülerin bilgi, toplum ve yönetim arasında kurduğu ilişkiye karşı çıkıyordu. Konfüçyüs, geçmişin Zhou Hanedanı’nın eski geleneklerini sürdürmek, bunları kendi döneminin beyliklerine uygulamak arzusundaydı. Oysa Zhuangzi’ya göre törenler ve yasalar zamana göre değişiyordu ve geçmişi günümüze aynen taşımak, sonsuz değişime uyum sağlamayı reddetmek anlamına geliyordu. Geçmişin büyük klasik metinleri, geçmiş hükümdarların bıraktıkları izlerden ibaretti; izlerin kaynak olarak alınması kabul edilebilir bir yaklaşım değildi. Zhuangzi, teorilerimizin “yerin en derinlerinden gökyüzüne yükselir gibi” olmasını öneriyor, anlaşılmazlıkla başlasa da netlikle geri dönmesi gerektiğini belirtiyordu. Somutun zenginliği ve soyutlamalar arasında sürekli bir geçiş öneriyordu aslında.

Zhuangzi’ya göre “yol”u takip eden bir kişinin yönetici olması durumunda yapacağı, insanların hareketine hükmetmek değil, kendi zihnini doğru tutup diğerlerinin ellerinden geleni yapmalarını beklemektir; iyi bir yöneticinin insanlara yönelik tek görevi onlara rehberlik etmek olabilir. Burada, Laozi’da köklerini bulduğumuz, ancak esas gücüne Zhuangzi metinlerinde kavuşan bir kavram ortaya çıkar: wuwei, ya da eylemsizlik, hiçbir şey yapmamak, olayların doğal seyrini izlemek. Zhuangzi, yöneticinin bireysel özellik ve tavırlarını anlatırken “hiçbir şey yapmamak” ilkesini somutlaştırmakta zorlanmaz: İyi yönetici mal ve servet için can atmayan, bireysel heveslere kapılmayan, çaresizlere yönelik kibri bir kenara bırakan, yoksullara sırtını dönmeyen, ölüler için yas tutan, kadınlara yumuşak davranan bir hükümdardır.

Hükümdarın ideal bireysel özelliklerinde “eylemsizlik” ilkesini açıklamak belki kolaydır, ancak hükümdar-tebaa ilişkileri söz konusu olduğunda müdahale yokluğu ilkesi nasıl somutlaşabilir? Savaşan Krallıklar Dönemi’nin, 2020’li yılların ya da tarihin başka bir döneminin büyük çatışmaları içinde “müdahale etmemek”, “akışına bırakmak”, “rahat bırakmak”tan ibaret bir yönetim düşlemenin anlamı ne olabilir? Burada dönüp Zhuangzi’nin günümüz ya da kendi dönemi için neler önerdiğinden önce hangi dönemleri ve ne türden toplumları idealleştirdiğini dikkate almamız gerekiyor. Ona göre eski zamanlarda insanlar kuşlar ve hayvanlarla birlikte yaşamış ve dünyadaki her şeyle karışmışlardı; cahil olsalar da bu aslında onlar için bir erdemdi, “arzusuzdular, doğasını koruyan yontulmamış bir kereste gibi doğal bir sadelik halindeydiler”. Sadeliğin hüküm sürdüğü geçmişin ideal dönemlerinde yönetim yok değildi, Zhuangzi bir dizi efsanevi hükümdarın ismini sayıp bunların döneminin mükemmel olduğunu anımsatıyordu. Zhuangzi’nın ideal hükümdarı tıpkı bu eski ideal hükümdarlar gibi kendini doğal akışa bırakırken tebaasına da bu konuda örnek olan bir hükümdardı, ancak böyle bir hükümdarın varlığı için toplumun da doğaya yakın yaşaması bir ön şarttı. Sadece geçmişte değil, kendi yaşadığı dönemlerde de böyle ideal bir toplumun var olduğunu anlatıyordu. Nanyue’de (günümüzde Güney Çin, Kuzey Vietnam) bulunan bir beyliğin halkı sade, dürüst ve kendilerine ait arzuları olmayan insanlardan oluşuyordu; bunlar çalışsalar da istifleme yapmıyor, ihtiyacı olana karşılıksız yardım yapıyor, doğruluğu bilmekle birlikte sabit normlara ihtiyaç duymuyorlardı (20.[2]).

Gördüğümüz gibi, Zhuangzi’nın düşüncesi önerdiklerinden çok eleştirdikleriyle ilgi çekicidir: Kapitalizmin ortaya çıkışından yüzyıllar önce insanların karmaşıklaşan yaşamlarına eleştiri yöneltmiş, insanın özü gereği sadeliğe ve doğanın diğer varlıklarına yakın olduğunu anımsatmıştı. “Doğanın akışını izleyen bir yönetim” çağrısını somutlaştırmaya çalışan Ruan Ji gibi izleyicileri M.S. 3. yüzyıldan itibaren yönetimin bütünüyle ortadan kaldırılmasını önermeye başlayacak, adı konmamış bir anarşizmin Çin’deki ilk temsilcileri olacaklardı.

Ateş Uslu, Siyasal Düşüncelerin Toplumsal Tarihi 1, İstanbul: Yordam Kitap, 2022 (ikinci basım), s. 187-189.
Li Zehou, A History of Classical Chinese Thought, çev. Andrew Lambert, New York: Routledge, 2020.
Stuart Schram, The Thought of Mao Zedong, Cambridge: Cambridge University Press, 1989, s. 15.
Zhuangzi Metinleri, çev. Giray Fidan, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2020.