Yazının başlığı bana ait değil. Sabah gazetesi Okur Temsilcisi İbrahim Altay’a ait. Hatta yazının girişi de şahane. “Kimsiniz değerli meslektaşım? Hâkim mi, savcı mı, avukat mı, polis mi, yoksa gazeteci mi?” Bu girişi okuyunca “Vay be!” dedim. Bir tane cesur yürekli adam çıktı kendi gazetesi dahil tüm medyaya bunu soruyor. En sonunda iktidara yakın medyadan da biri çıktı diyerek halaya durdum. Sonra okumaya devam ettim. Eleştiri kadına taciz ve darp haberlerinde “masumiyet karinesi” atlanarak suçlu ilan edilen ve sonradan suçlu olmadığı anlaşılan kişilerle ilgili. Haklı mı, haklı. Medyamızın masumiyet karinesini genelde sallamadığı bilinen bir şey. Nitekim Hürriyet Okur Temsilcisi Faruk Bildirici de benzer şeylere değindi bu hafta, çok yerinde uyarılardı. Yeri gelmişken, medya üzerine yazdığım için ara ara beni de “Okur Temsilcisi” zannedenler var, peşin peşin söyleyeyim öyle bir görevim ve sorumluluğum yok. Ancak medya üzerine yazdığım için diğer gazetelerin okur temsilcilerini yakından takip ediyorum.

Gelelim yazımızın konusuna. Sabah Okur Temsilcisi Faruk Altay, acaba aynı soruları Rusya Büyükelçisi Karlov’un öldürülmesi üzerine gazetesinin ve bir kısım iktidar medyasının attığı manşetler üzerine de sorabilecek mi? Bu haftaki Köşe Vuruşu’nun sorusu bu.

Sabah’ın manşeti

Sabah gazetesinin dünkü manşeti “Kalleş FETÖ’den dostluğa suikast” şeklindeydi. Neredeyse baskı saatlerinde gerçekleşmiş bir cinayeti birkaç saat içinde çözmüşlerdi. Sabah’a göre katil “FETÖ sempatizanı olduğu için gri listede yer alan bir polisti.” Falanca bankada hesabı olan öğretmenlerin dahi uzaklaştığı bir dönemde her nasılsa hâlâ aktif görevdeydi onun cevabı yok elbette. Haberin alt kısımlarında manşeti desteklemek için “Bütün işaretler FETÖ’yü gösteriyor” şeklinde bir ara başlık var. Evet Emniyet Teşkilatı’nın 15 Temmuz öncesi durumu nedeniyle herkesin aklına bu ihtimal gelebilir. Açıkçası benim ihtimal sıralamamda da var ama kanılarımız tek başına haber değeri taşımaz. Yani olay bu kadar tazeyken, iddialar şüphe düzeyindeyken neredeyse %100 emin bir şekilde bu manşeti atmanın gazetecilikle alaka düzeyi nedir? İbrahim Altay, bu noktada da “Kimsiniz değerli meslektaşım? Hâkim mi, savcı mı, avukat mı, polis mi, yoksa gazeteci mi?” sorusunu sorsa iyi eder.

Diğer manşetler

İktidar medyasında belli ki o akşam, manşetlerin nasıl atılacağı üzerine bir uzlaşı olmuş. Nitekim Yeni Şafak CIA’nın FETÖ’cü suikastçileri harekete geçirildi vurgusuyla BÜYÜK SABOTAJ manşetini uygun görmüş. Akşam gazetesi RUS ELÇİYE FETÖ KURŞUNU, Star ise Türk Rus ilişkilerine FETÖ’DEN KURŞUN manşetleriyle olayı birkaç saat içinde çözüvermişti. İktidara yakın medyadan sadece Türkiye gazetesi “Saldırıda FETÖ izi” ve “FETÖ şüphelisi 2,5 yıllık polis” gibi daha temkinli vurgularla veriyordu haberi. Sabah gazetesi Okur Temsilcisi İbrahim Altay kadına yönelik taciz ve darp haberlerinde “masumiyet karinesinin” unutulmasını eleştirdiği yazısında “Bu eleştirimin sadece Sabah gazetesine yönelik olduğu sanılmasın. Medyamızın hemen bütün kanal ve televizyonları bu konuda çuvalladı. Bazılarının yanında Sabah çok 'masum' kalır.” diyordu. Bu haber örneğinde Sabah’ın çok masum kalır bir yanı yok ama olay bu kadar tazeyken bu kadar net hükümler vermenin de gazetecilikle pek bir ilgisi yok.

Başlıktaki sorunun cevabı

Bu manşetler aslında saldırı saatlerinde sosyal medyadaki yandaş hesapların kanılarının da ortak bir yansıması. Zira neredeyse daha “ceset kaldırılmadan” sosyal medyadaki yandaş ve troll hesaplar tarafından sanki “FETÖ yaptıysa Büyükelçi öldürülmemiş sayılır” gibi bir hava oluşturulmuştu. Manşetler de bu havanın devamı gibiydi. Ayrıca olay üzerine derinleşip araştırıldığında bu şüphelerin gerçek çıkma ihtimali de yadsınamaz. Yani hayır kardeşim şu değil bu yapmıştır gibi, ancak bir cinayetin bu kadar çabuk çözülüp paketlendiği sadece yandaş medyada görülür. O yüzden Sabah Okur Temsilcisi’nin çoktan seçmeli “Kimsiniz siz? Hâkim mi, savcı mı, polis mi, yoksa gazeteci mi?” sorusu çok yerinde bir sorudur ama bir şık eksik. Doğru cevap da o. “E” şıkkı ne mi? Katip.