Sosyal medya Gezi direnişinin olmazsa olmazıydı. Duyurulması, örgütlenmesi, eklemlenmesi ve her türlü sınırı aşan yayılımı ağ toplumunu mümkün kılan iletişim altyapısı, dolayısıyla da çokça sosyal medya temelliydi

"Kent bizim” ya da "tweetlediğim her şey  bana seni hatırlatıyor”

BORA ATAMAN - BARIŞ ÇOBAN

Sınıflı toplumlarda kentleşmenin bölme, ezme, yerinden etme, yaşanamaz hale getirme vb. karakteristik özelliklerinden mütevellit sürdürülemez canavarlaşma eğilimi, kapitalizm tarihinin farklı dönemlerinde yaşanan yine kent merkezli çatışma ve kırılmaların da başlıca sebepleri arasındadır. Ezilenlerin özgürlük, kardeşlik ve eşitlik temelli kent düşü, H.H. Korkmazgil’in "bir yanımız yaprak döker, bir yanımız bahar bahçe” dizelerindeki bahar bahçe kısmını anıştırır. Ancak şairin sözünü ettiği bir "çıldırtan denge” durumunda değildir kent. Tersine sürekli bir dengesizliğin uzamıdır. Korkmazgil’in seslendiği dostlarının bahar bahçe düşü ise bu uzamın tarihsel ötesinde değil kısmen, kırılgan ve geçici de olsa içindedir. Bu uygar, yerleşik, eğitimli Batılı sermayenin veya bizim coğrafyamızda olduğu gibi talancı, cahil ve lümpen sermayenin baş tasarımcısı olduğu farklı türden de olsa canavar kentlerin içerisinde, alternatif ve yeni yaşam biçimlerini yaratmak talebi ile ortaya çıkan yaşam savunucuları vardır. Bunlar tarihte farklı biçimlerde karşımıza çıkmışlar; kentlerin içinde bazen gecekondu hareketi, işgalevcilik, kolektif mülkiyete haiz arazilerde kurulan mini ütopyalar olarak kalıcı veya farklı uzamları farklı zamanlarda farklı formlarda ele geçiren geçici otonom bölgeler yaratmışlardır. Hakim Bey’in kalıcı ve geçici olarak kuramsallaştırdığı söz konusu otonom bölgeler, küçük ölçekli ve iktidarın karşısında zayıf ve kırılgandırlar. Buna rağmen alternatif kent ve yaşam düşlerinin uygulama şansı bulduğu nadir alanlar olarak büyük ölçekli ve kalıcı düşlerin maddi ve manevi besinlerini oluştururlar.

Occupy hareketleri aslında bir biçimde bu otonom alanlar yaratma çabasının bir devamı (belki hatta içerilerek aşılması) olarak da okunabilir. Yurttaşın siyasete katılım olanaklarının enformasyon ve iletişim teknolojileri sayesindeki artışı ve "ağ toplumunun” karakteristiklerinden olan bireyselleşme, 20. yüzyıldan 21. yüzyıla geçerken yurttaşın siyasete bakışında da -özellikle Batı’da- dönüşümlere sebep olmuştur. Egemen siyasetin hiyerarşik ve sığ dili milyonlarca yurttaşın sisteme müdahale olanaklarını aktif olarak denemeye ve deneyimlemeye başlamasıyla çeşitlenmiştir. Ağ toplumunun güçlendirdiği milyonların hiyerarşik siyasal ve sosyal yapılar üzerindeki baskısı, egemenliğin merkezindeki güçleri yeni formüller aramaya yöneltmektedir. Merkeziyetçiliğe karşı çok merkezlilik ve hatta merkezsizlik eğilimi hem sistem içi hem de sistem karşıtı güçlerde gelişmektedir. Geleneksel siyaset alışıldık sivil toplum ve sistem içi muhalefetin yanı sıra ağ toplumunun bu anti-hiyerarşik örüntülerine daha hızlı ayak uyduran yeni toplumsal hareketler ve bizzat yurttaş inisiyatiflerinin baskısı altındadır. İşte biz de bu Occupy hareketlerini ve yaklaşık on yıldır dünyanın farklı coğrafyalarında patlak veren benzerleri isyan ve işgalleri, söz konusu yeni muhalefet unsurlarının sürüklediği ancak zaman zaman geleneksel muhalif odaklarla omuz omuza verilen ve alternatif bir siyasetin deneyimlenerek yeniden tasarlandığı kuluçka merkezleri olarak görüyoruz.

Occupy hareketleri, kentlerin dışında, bu alanlardan kaçarak değil tam da merkezlerinde alternatif bir yaşamın yaratılabileceğini gösterdi. Neo-liberalizmin kıskacında yaşanmaz hale getirilen kentlerin özgürleştirilmesinin mümkün olabileceğine dair küçük de olsa bir umut ışığı! Gezi direnişi de benzer bir karaktere sahip bizim gözümüzde. Editörlüğünü yaptığımız Kafka Kitap’ın "Alternatif Medya ve Toplumsal Hareketler” serisinden, Gezi’nin yıldönümüne yetiştirdiğimiz "Kent Bizim” isimli derleme eserde bu fikri pozisyonun altını dolduran birçok çalışma bulunuyor. Direniş sırasında bunun yerelleştirilmiş sürümüyle karşılaşmıştık hatırlarsanız: "Ev kira ama semt bizim!” Geçmiş ve gelecek mücadelelerinin kesişiminde, ancak şimdiye dair bir slogan olarak da oldukça anlamlı. Bunun yanı sıra enerji yatırımlarının kıskacındaki ticarileşmiş kırsaldan yükselen ekoloji mücadelesi, uzun zamandır, yatırım sahibi şirketlerin yönetim merkezlerinin de bulunduğu kentlerdeki bileşkelerinin eklemlenmiş eylemleriyle, kent ve kır mücadelesinin birikimini ortaklaştırıyordu. Gezi parkının yok edilmesine yönelik hareket, önce doğanın ve ortak alanların korunması meselesinde en duyarlı olan bu unsurları harekete geçirmiştir. Tüm muhalefet odaklarının da olağanüstü bir hızla eklemlenmesiyle, beklenmedik bir toplumsal yarılma ve başkaldırı yaşanmıştır. Sonuçta, iktidarla toplum arasında yaşam alanlarının sömürgeleştirilmesi ve savunusu meselesi temelinde yaşanan çatışmanın giderek derinleşmesi kent temelli bir mücadelenin yükselen dalgasını yaratmıştır.

Bu günlerde Paris sokaklarındaki canlanışına tanıklık ettiğimiz küresel isyancı ruh, Gezi ve benzeri isyanlardaki gibi, siyasi ve ticari rant oyunlarının yaşamsal merkezleri olan kent meydanlarını kısa süreliğine de olsa ele geçirmekte; farklı kültürel, ekonomik ve siyasi motivasyonlara sahip toplulukların geçici egemenliğine olanak sağlamaktadır. Hatırlarsak, önce park ve meydan işgal edilmiş sonrasında da hızla ve kendiliğinden derme çatma da olsa komünalist bir yaşam pratiği inşa edilmişti. Yurttaşın herhangi bir hiyerarşinin önceden düzenlenmiş bir ögesi, üyesi olmadığı Kent temelli bu yeni siyasi müdahale biçimi, kendine ait bir dil, ilişkilenme ve iletişim biçimi de yarattı. İşte bu bağlamda sosyal medyanın merkezi bir rolünün olduğu söylenebilir.

Sosyal medya Gezi direnişinin olmazsa olmazıydı. Duyurulması, örgütlenmesi, eklemlenmesi ve her türlü sınırı aşan yayılımı ağ toplumunu mümkün kılan iletişim altyapısı, dolayısıyla da çokça sosyal medya temelliydi. Geleneksel alternatif medyanın söz konusu sınırların içindeki mahpus halini gün yüzüne çıkartan türden bir sosyal medya pratiği yaratıldı. Geleneksel toplumsal hareketlerin siyaset kuram ve pratikleri bağlamında, yaşanan süreç tüm muhalif örgütlenmelerin köklü bir dönüşüm geçirmesi gerektiğini de ortaya çıkardı. Alternatif yeni medya tartışmaları açısından da geleneksel sınırları aşan tartışmaların yapılması gerekliliği belirginleşti. Bununla birlikte, Occupy hareketlerinin öğrettiği yeni siyaset ve medya pratikleri, alternatif medyanın mümkün değil zorunlu olduğunu da açıkça gösterdi. Sosyal medya merkezli devrimci bir medya pratiğinin yaratıldığı Gezi direnişi sürecinde oldukça fazla yeni ve yaratıcı medya üretimi yurttaşlar ve yurttaş kolektifleri tarafından gerçekleştirildi. Bildik alternatif mecralardan bazıları ise kendini yeni duruma adapte etmeye çalıştı, çalışıyor…

Gezi’nin büyüsü hem kentin merkezinde yarattığı komünalist deneyim hem de bu deneyimi sosyal medya üzerinden tüm ülkeye yayabilmesi hatta sınır ötesine taşıyabilmesiydi. Alternatif bir yaşamın tam da bugün, şimdi gerçekleştirilebilir olması ve bunun tam da bunu gerçekleştirenler tarafından anlatılması, gösterilmesi direnişin en güçlü yanını oluşturuyordu. Hiçbir özgürleşme talebinin geleceğe ertelenmeden şimdi gerçekleştirilebilir olması, anında her yerde ve şimdi merkezli yeni medya karakteristikleriyle iç içe geçmişti. Kitap serimizden geçtiğimiz ay çıkarttığımız "Twitter ve Toplum” isimli derleme eserde de birçok defa altı çizildiği üzere, sosyal medya süreğen, etkileşimli ve sıçramalı bir akış içerisinde ana odaklıdır, şimdiye aittir. Siyasal hareketlerin geçmiş ve gelecek arasında salınan ancak şimdiye dokunamayan kuramları, Occupy hareketlerinin şimdi-temelli yaklaşımı üzerinde pek de etkili değildir. Hâlbuki Gezi gibi otonom hareketler ağ toplumuna içrek ve şimdiye dairlerdir, şimdiye müdahale ederler ve şimdiyi değiştirmeye çalışırlar. Şimdiye dair siyasetin medyası da şimdiyi yakalayan alternatif yeni medyadır.

kent-bizim-ya-da-tweetledigim-her-sey-bana-seni-hatirlatiyor-141861-1.kent-bizim-ya-da-tweetledigim-her-sey-bana-seni-hatirlatiyor-141862-1.