İzmir Alsancak’ta önemli bir kültür mekânı olan ve 23 yıldır faaliyet sürdüren Miko Cafe, zamanın ruhuna yenik düşerek kapılarını kapattı

Kent hafızası ve Miko

Namık ALKAN

Anılarımız bizi bir insana, bir eşyaya kimi zaman da bir eve, bir şehre bağlar. Aidiyet duygusu da böyle gelişir ve güçlenir... Şehir de bize bağlanır, kentin hafızası oluşur. Geçtiğimiz günlerde Alsancak’taki Miko Kafe kapandı ve kentimiz bir hafızasını daha yitirdi.

Kafeler, sadece sosyalleşme alanı değil, kültürlerin de yayıldığı mekânlardır. Bunun yegâne örneklerinden biri, Ege kültürünü yaşatmak adına yaptığı etkinlikler ile dünya çapında tanınan İzmir’deki Miko Cafe’dir. Ancak son yıllarda İzmir’de yaşanan kültürel değişime yenik düşerek kapandı. Haberi sosyal medyadan duyan İzmirliler, “İzmir bir değerini daha kaybetti” diyerek tepki gösterdi.

Türkiye’de belki de ilk defa bir cafede sergiler, söyleşiler yapıldı. Yazarlar Miko masalarında kitaplarını imzalayıp tanıttı. Birçok kişinin klasik müzik sevgisi Miko’da başladı. Opera sanatçıları için sahne oldu, aryalar söylendi. İzmirli olup da Miko’da anısı olmayan var mıdır acaba?

‘EGELİ, KENTLİ, DENİZCİ’

“Egeli, kentli, denizci” sloganıyla hayatımızda yer edinen Miko neden kapandı? İzmir neden Miko’ya sahip çıkamadı? Çandarlı’dan gelip Alsancak’ta kendine sessiz ve ışıksız bir sokak bulup yuvasını kuran, dostlarını ağırlayan Miko, neye yenilmişti?

Artık düşünmemiz lazım. Son yıllarda Alsancak’ta hakim olan kaos içinde viyolonsel sesini duymak mümkün müydü? Ya da yıllarca dostlarımız, ailemiz, iş arkadaşlarımızla bir araya gelip keyifli anlar geçirmemiz için bize ortam sağlayan Miko’nun bunu sürdürmesi mümkün müydü? Miko, kent kültürüne ivme kazandıran etkinlikleri ile yıllarca kültür hayatımıza katkı koyarken, İzmir nasıl karşılık verdi?

Tam bir Ege insanı olan Miko Cafe’nin kurucusu Cenap Türksavaş, anlatmıştı, Miko’yu nasıl kurduğunu, atıl bir sokağı turistler için nasıl çekici bir sokak haline getirdiğini:

“Önce sokağın tüm düzenlemesi ile ilgilendik. Ağaçlar diktik, çiçeklendirdik. O yıllarda sadece sokak peyzajı ile ilgilenen bahçıvanımız vardı. Sokağa girenler şehir dışına çıkmış, deniz kenarına gelmiş gibi hissediyordu. Yerli yabancı turistler fotoğraflar çektiriyordu. Sokağımız o kadar güzeldi ki yaya trafiği her geçen gün artmıştı. Sokaktan geçmek bile huzur veriyordu. İstanbul’daki Fransız (Cezayir) Sokağı, Miko’nun sokağı örnek alınarak yapıldı. Ancak bu durum 12 yıl sürdü. Sonra sokağın yeni sakinleri ile birlikte değişim başladı.”

Peki sokak şimdi ne halde? Neye hizmet eder, kime örnek olur?

Bir yıl kadar önceydi; Cenap Türksavaş ile yaptığımız sohbetten aklımda kalan bir sitem: “Miko, sanatçıların, kültür insanlarının, kentlilerin bir araya gelebilecekleri bir buluşma mekânı olarak kuruldu. Ancak İzmir’de etkisini hızla gösteren kültürel değişime ne kadar direnebiliriz ya da direnebilir miyiz? Bilemiyorum. Bu mücadelede çok yalnız kaldık”

MİKO, İZMİR’İN İÇ DENİZİDİR”

Alışılmışın dışında çok farklı bir yerdi. Sanatçı ve yazarların uğrak yeriydi.

Kimler oturmadı ki Miko masalarında, İzmir sevgilerini Miko’da yaşadılar, Miko’da paylaştılar.

Peki şimdi nerede ağırlayacak İzmir, bu güzel insanları?

Miko’nun ağzımızda bıraktığı tatları özleyeceğiz ama en önemlisi ruhumuzda bıraktığı izler...

Evet, anılarımız bizde kalacak. Peki ya kentin hafızası!

Kentin hafızasından yitirdiklerimiz bizi aidiyet duygusundan uzaklaştırırken, biz nereye gidiyoruz? İzmir nereye?