Kapitalizmin yıkıcı ve yırtıcı ilerleyişinin insanlığa devasa ağır bedeller ödettiği günümüz dünyası; artan panzerlerle, sinsi denetimlerle dizayn edilerek otokrasiye bir adim daha yaklaşmıştı. Modern zamanlarda kavramlar konumsuz, hareketli, belirsiz bir yapı da tekrarın kıskacında. Mevsimler dönerken denizlerden doğan isyan dalga dalga sarayı sarsıyor. Felsefi, akademik, politik ve edebi dil, bütün anlatımların dokusunda tahrifata uğramakta. Kavramlar, dil oyunları, çok anlamlı tanımlar, çok katmanlı anlatımlar ve karmaşık dil/mantık örgüsüyle sahnelenen bu gösteri yazgının getirdiği.

Mekân ile yer arasındaki ayırım kent için temel bir ayrım. Kişinin yaşadığı yere duyduğu bağlılıktan daha fazlasını gerektirir, zaman deneyimini de içerir. Bedenimizle olan ilişki zaman içinde başkalaşır. Fiziksel özgürlüğümüzün göründüğü kadar büyük olduğunu hangimiz iddia edebiliriz? Kitle iletişim araçları yolu ile pasifleşen bedenin hassasiyetini yitirir. Modern toplumun pratiklerinde, mekân içinde hassasiyetini yitirmiş olan beden, parçalı ve süreksiz bir kent coğrafyası içine yerleştirilmiş hedeflere doğru pasif bir biçimde hareket eder. Farkındalıklar yitirilir. İlişkilerimiz, temaslarımız giderek kırılganlaşır.

Nekropolis; bir anlamda, ölülerin kenti, canlılar kentinin öncülü, nerdeyse onun özüdür. Kent hayatı ilk insanın ölülerinin gömülü olduğu alanlarla, tarih boyunca sayısız uygarlığın son nefesini verdiği yer olan nihai mezarlık Nekropolis arasındaki tarihsel alanı baştan sona kat eder. Katman katman yükselen yapılarda, geçmiş ile şimdi arasında yaşanan kent hayatı biçim değiştirir. Yaşayanlar, kendilerinden saklanan sonsuz sayıda hikâyenin pek farkına varmadan, sorgusuz geçip giderler.

İletişimsizlik ve tahammülsüzlükle örgülü yeni hayat! Uygarlık saati keşfeder. Modern insan, zamanı insani olaylardan ayırmış olur. Zaman artık, matematik bakımdan ölçülebilir, art arda gelen anlar dizisinden oluşan bağımsız bir dünyadır. Ölçülen bu aralıklarda bireyin, ne yapması gerektiği, yaşanılan ekonomik sistem tarafından belirlenir. Oysa kentlerin oluşumunda birçok zamandan, “zaman yırtılması”ndan söz edilir. Biçimin kentte izini bıraktığı zaman, kentin tarihidir; olaylar silsilesi ise kentin belleğini oluşturur. Kentin çehresi çok kısa aralıklarla değişebilir, kentin ve bireyin, belleğinde meydana gelen boşluklardan yeniden üretimlerden yola çıkarak, yeni kent anlamlandırılır. Hızın içinde yuvarlanılan günde burjuvalaşmış birey, yırtık zaman ve bellek vb kavramlarla ilgilenmez.

Sosyal-ekonomik-tarihsel bağlamda kentin, yeniden inşa edildiği günümüzde; İsyan, eşitlik, özgürlük taşıyan rüzgârlar sokakları sarıyor. Karanlıkta olan kentin kökenlerinin, gelecekte nasıl bir hal alacağı meçhul. Hayatı savunarak, direnerek değiştiren devrimciler meydanlarda, bir arada. Kentlerin dört bin yıllık dönüşümü surların çevrelediği. İnsanın gelişimini olumlu yönde etkileyip daha da ileriye taşıyacak yeni türden bir kent kurma imkânı hâlâ mümkün mü? isyan, devrim, Haziran… Haziran güneşi parıldıyor. Zeytin dalı kentlerde. Umut otobüsleri Ankara yolunda. Nekropolis ile ütopya arasında gidip gelen bir serüvende. Faşist diktaya karşı Biraradayız!

Kapışma başlamıştı iktidar ve muhipleri çözülüyordu. Tutuklamalar, direniş dosyaları açıklanıyor, fişlemeler sürüyordu. Mahallelerin üst bölümünde konuşlanmış bireysel güvenlik uyduları otomatikman harekete geçmiş; vücut ısısına on metreden fazla yaklaşmamaya ayarlı olarak, sessizce, yukardan izliyorlardı onu.

*Sürecek.