Kentler, yaşamımızın ayrılmaz bir parçasıdır. Onlarla ilişkimizi belirleyen şey kimlikleri, yani özgün yanlarıdır. Kimi dinamizmi ile bizi kendine bağlar, kimi doğal güzellikleri, kimi de sanat kurumları ve etkinleri ile. Çoğumuz, doğup büyüğümüz kentten kopamayız. Zorunlu olarak ayrılsak da, bir gün o kente dönme özlemini taşırız içimizde. Elbette, ailesinin işi nedeniyle çocukluk ve gençlik yıllarını farklı kentlerde geçirenleri, doğuştan gezgin olanları, diplomat çocuklarını kastetmiyorum. Onlar dünya vatandaşıdır ve tek bir kente değil, birden fazla kente bağlılık duyarlar. Benim gibi…

Yaşamımın ilk dört yılını geçirdiğim Zonguldak, annemin kenti Safranbolu, baba memleketi Bergama, öğrenimimi tamamladığım, siyasetle tanıştığım kent Ankara, sanatla haşır neşir olduğum İstanbul, sonra kimi zaman aile ilişkileri, kimi zaman görev nedeniyle yıllarımı geçirdiğim Paris, Londra, Madrid, daha kısa süreler geçirsem de Sevilla, Budapeşte, Roma, Venedik, Berlin, Moskova, New York, her yıl dolu dolu iki hafta geçirdiğim Cannes ve dönüp dolaşıp geldiğim İzmir’in güzel ilçesi Urla… Hepsinin benim için ayrı bir önemi, her birine ilişkin çok özel anılarım var. Çoğunu, birlikte yaşadığım insanlarla anımsıyorum. Bir de, benim için ayrı bir anlamı olan mekanlarla. Bir park, bir sinema salonu, bir kafe, bir fuar alanı, bir müze…

Kentlerin, yaşamlarımızda ayrı bir yeri, özel bir anlamı vardır, ama onları eşsiz yapan, dünya çapında ün kazandıran şey, simge anıtları, mekanları, etkinlikleri ve sanatçılarıdır… Paris, çoğu kişi için Eyfel kulesidir ya da Notre Dame katedrali. Benim gibiler içinse, Pompidou Sanat Merkezi… Rio ‘Kurtarıcı İsa’ anıtı ile belleklere kazınmıştır, Hindistan’ın Agra kenti Tac Mahal’le… Bilbao, Guggenheim Müzesidir, Madrid Prado, Milano Duomo katedrali, Londra Trafalgar meydanı ve British Museum, Amsterdam Rijks Museum, Van Gogh ve Anne Frank, Berlin bir zamanlar Batı ile Doğu’yu ayıran duvar ve duvarın hemen kıyısındaki Berliner Ensemble ve Bertolt Brecht…

Buenos Aires tangosu ve Borges’le övünür. Venedik, gondolları, karnavalı, cam sanatı ve Bienalleri ile. New Orleans caz, Arles fotoğraf kentidir, Cannes ise sinemanın ‘Kabe’si… Barcelona, Gaudi ve Picasso ile özdeşleşmiştir, Dublin James Joyce, Prag Kafka ile; St. Petersburg Dostoyevski ve Hermitage ile… Pekin, Yasak Şehir, Tiananmen meydanında tanklara göğsünü geren genç, Gdansk tersane işçilerin grevi ve işçi lideri Walesa’dan bağımsız düşünülemez. Santiago Neruda’dır, bir de Allende…

Peki, ülkemizde nedir durum? İki kentimizin, Samsun ve Ankara’nın kimliği Mustafa Kemal Atatürk’le özdeşleşmiştir. İstanbul Fatih Sultan Mehmet, Konya Mevlana, Eskişehir Yılmaz Büyükerşen ile… Çanakkale Troya Atı, Diyarbakır Surları, Mardin Deyrulzafaran Manastırı ile… Bazı kentimiz meyveleriyle ünlüdür, bazıları kebapları, bazıları da güreşleri (yağlısı, devesi, horozu) ile… Peki, kimliğini bir sanatçının adıyla bütünleştirmiş bir kentimiz var mı? Orhan Kemal’i, Yaşar Kemal’i, Yılmaz Güney’i Uluslararası bir Sanat Festivali ile ölümsüzleştiren bir Adana düşünebiliyor musunuz? Rıfat Ilgaz’ın Cide’si, Sabahattin Ali’nin Sinop’u için de aynı şey söylenebilir… Sayısız anıt mekana (bunlardan biri de, Gezi Parkı artık), Nâzım Hikmet gibi dünya sanatçılarına sahip olan İstanbul’un eşsiz Ayasofya’sını müze olmaktan çıkarıp, cami yapacaklar. Fatih’in kentine bir Bellini resmi kazandıran Ekrem İmamoğlu’na teşekkür etmek yerine, masraf yapıyor diye eleştirenlerden ancak bu beklenir…

Türkiye’de özgün niteliği ile kendini dünyaya kabul ettirmiş kaç festival, sanatçıların adlarını ölümsüzleştiren kaç sanat mekanı var? İstanbul’da Tanpınar Edebiyat Festivali, Leyla Gencer Operası, İzmir’de Adnan Saygun Sanat Merkezi dışında... Akdeniz’in incisi İzmir’e, yarın sevgiyle anacağımız (6 Temmuz 1995’de İzmir’de yitirdiğimiz) Aziz Nesin ustanın adına yakışır uluslararası bir festival ve müze yakışmaz mı? Ne yazık ki, sanatçılarıyla tanınan kentlerimiz yok, ama yaktıkları aydınlarla, katliamları ile tanınan kentlerimiz var. Bu yazgı değiştirilebilir istenirse. Madımak Oteli’ni ’Toplumsal Bellek Müzesi’ yaparak başlayabiliriz…