‘Kent dili’ derken: Değerli arkadaşım Ayşe Ayhan’ın; “Kentsel Müdahalenin Çeviri Etkinliği Bağlamında Kavramsallaştırılması: Bir Çeviri Bölgesi Olarak Yeldeğirmeni Mahallesi” başlıklı doktora tezini okurken rastladığım Roland Barthes’ın; “şehir bir söylemdir; bu söylem de gerçekten bir dildir,” sözündeki anlamı kast ediyorum. Öncelikle belirtmem gerekir ki; Ayşe Ayhan’ın bu doktora tezi son derece kapsamlı ele alınmış değerli bir […]

‘Kent dili’ derken: Değerli arkadaşım Ayşe Ayhan’ın; “Kentsel Müdahalenin Çeviri Etkinliği Bağlamında Kavramsallaştırılması: Bir Çeviri Bölgesi Olarak Yeldeğirmeni Mahallesi” başlıklı doktora tezini okurken rastladığım Roland Barthes’ın; “şehir bir söylemdir; bu söylem de gerçekten bir dildir,” sözündeki anlamı kast ediyorum.

Öncelikle belirtmem gerekir ki; Ayşe Ayhan’ın bu doktora tezi son derece kapsamlı ele alınmış değerli bir tez. Yeldeğirmeni Canlandırma Projesi’ni ele alıyor ve projeyi;
“…kentsel mekân yaratmak, mekânı dönüştürmek ve daha az görünür olan bir kentsel mekânı yenilemek, iyileştirmek ve canlandırmak üzere gerçekleştirilen bir belediyecilik ve sivil toplum örgütü ortak girişimi (…),” diye tanımlıyor.

Yalnızca bu değil, cümle; “…mekân yaratmak bağlamında aktivist bir eylem ve katılımcı, eşitlikçi ve demokratik bir bakış açısıyla alternatif bir alan yaratmak üzere ortaya çıkan, Türkiye’deki ilk işgal evi Don Kişot İşgal Evi; ve 2012 yılında Yeldeğirmeni Mahallesi’nde düzenlenen, İstanbul ve Türkiye’nin ilk duvar resimleri festivali olan Mural İstanbul Festivali, tanıdık olmayan, yabancı bir metnin ve üretimin kültürel aracılar tarafından erek kültüre taşınmasıyla kent mekânını ve toplumsal ilişkileri dönüştüren kültürlerarası ve sanatlararası aktarım etkinlikleri olarak irdelenebilir,” diye de devam ediyor.

Lefebvre, ‘mekânın üretimi’ni, kentin sadece maddi mekânlarının üretimi değil aynı zamanda kentsel yaşamın her alanı ile toplumsal ilişkilerin de üretimi ve yeniden üretimi olduğundan mekâna yapılan her müdahale fiziki müdahale boyutunu aşarak toplumsal ilişkileri etkileyebileceğinden bahseder;

“Kent, sakinleri arasındaki ilişkilerin bir ürünüdür. Mekânı insan ilişkilerinin uzamsal ve toplumsal ürünü olarak kabul eden Lefebvre, kentin de bu nedenle bir yapıt olduğunu savunur. Kentin hareket halinde bir repertuar ve dilin yaşayan bir olgu olması, kentin dilinin de sürekli bir değişim ve dönüşüm içerisinde olduğu anlamını taşıyabilir.” (Ayşe Ayhan’ın tezinden)

Kentin dilinin nasıl bir değişim ve dönüşüm geçireceği aynı zamanda toplumsal ilişkilerin de bir ürünüyse eğer bunun en iyi örneği Gezi Parkı Direnişi sonrası mahalle konseyleriydi.

Unutulmamıştır, örneğin kentsel müdahale ve mekân yaratıp dönüştürmek bağlamında Gezi Parkı Direnişi’nin ardından Yeldeğirmeni’nde kurulan Don Kişot İşgal Evi; sivil hareketler ve sivil inisiyatifler olarak bir karşı duruştu, birlikte alternatif bir dünya yaratmayı amaçlamış kentsel müdahaleydi…

Aynı şekilde her yıl yapılmakta olan Mural İstanbul Festivali; Kadıköy Yeldeğirmeni Mahallesi’nde düzenlenen bir streetart festivalidir ve kentsel mekânı dönüştürme bağlamında bir sanatlararası aktarım etkinliğidir. 2012’den bu yana düzenleniyor ve her festival Kadıköy’e eşsiz eserler bırakıyor. Caferağa, Osmanağa, Rasimpaşa mahalleleri başta olmak üzere Acıbadem’e de taşan festival gri duvarları bulup renklendirmeye devam ediyor.

Yine; 2015 yılında bir esnaf tarafından bıçaklanarak öldürülen Bianet’in eski editörlerinden ve Yeldeğirmeni Dayanışması üyesi olan gazeteci yazar Nuh Köklü anısına, heykeltıraş İskender Giray tarafından yapılan ‘Ayrışma’ adlı heykel hatırlardadır…

Hepsi kentin dilini oluşturur. Kentin dilinden; kentsel mekânın üretiminde kullanılan kent kültürüne ait tüm unsurlar, edim ve üretimlerin tümü anlaşılıyorsa, yapılan duvar resimleri, grafitiler ve heykeller de kentin bir söylemidir. Sayesinde katılımcı, eşitlikçi ve demokratik bakış açısıyla sürekli üretim içinde olan kentin dili, kentsel yaşamın her alanı ile toplumsal ilişkilerin de üretimini değiştirecektir.

Bilindiği gibi 23 Haziranda İstanbul seçimleri yeniden yapılacak. Bir yanda ‘Her Şey Güzel Olacak” sloganıyla yeni bir ‘kent dili’ni hayata geçirme umuduyla, diğer yandan 25 yıldır süren gerici ve dayatıcı dil arasında geçecek bir seçim yarışı da bu.