Roller belirli, gündelik rutinde parçalanan sözcükler. Bitmek bilmez analizler sokakları kuşatmış. Huzursuz edici yapış yapış bir söylem. Türler arası bir sarkaçta meydanlardan, dar sokaklara yürüyorum. Kentin duvarlarında irili ufaklı beliren grafittiler uzunca bir süredir zamanın ruhunu, yükselen muhalefeti izleyebildiğimiz değişken ara-alanlar. Peşinden gittiğim ya da peşi sıra gelen; İzler.

Fransız sanatçı JR. “Şehrin Kırışıkları / The Wrinkles of the City” projesini İstanbul etabıyla sonlandırarak, Balat’ta etkileyici bir duvar resmi-fotosu ile kentle bütünleşmekteydi. JR: “ bu fikri yalnızca mimarinin değişmeye başladığı, hızlı bir kentsel dönüşüm yaşayan kentlerde hayata geçiriyorum. Yaşlı insanları fotoğraflıyorum, bu sayede o toplumu, ülkede gerçekleşmiş olan devrimleri daha iyi anladığımı düşünüyorum. Bu proje her kentte gerçekleştirilemez.”

Bir kente bakmak kişiye özel bir zevk verebilir. Tıpkı bir bina gibi, bir kent de boşlukta yer tutan bir yapıdır, tek farkı ölçülerinin daha büyük olmasıdır. Ve uzun zaman içinde Modern kentte hayat temelde farklı hareket biçimlerinin ayrışması ilkesine dayanır. Bu ayrışmada öncelik daima hızlı hareket edene tanınır, değer daima hızdan türetilir. Yavaş olan hızlı olana, yayalar otomobillere, merdivenler asansörlere boyun eğer. Karmaşa ve kakafoni.

Sanatçı Cartagena, Şanghay, Los Angeles, Havana ve Berlin’den sonra… JR: “ İstanbul’da bitirmek istedik. Farklı dinler ve mimariler bir arada. Balat’ta fotoğrafları yapıştırırken bu mirası tam olarak hissedebildik. Ve orada anladık ki, maalesef kültürel hafızayı saklamak ve binaları restore etmek, o binaları yıkıp yenilerini yapmaktan daha zor…”

Beyoğlu adasında nerdeyse her duvar başkaldırının izlerini taşır. Grafittiler belleğe sızarak anların toplamını hatırlatır. Zihin renkli ve kışkırtıcı detaylarla coşar.

Duvarların izlenmesi, insanın en ilkel durumlarından birini aksettirir. Bu ilkel durum, insanın yalnızlık içinde bulunması ve bu yalnızlıktan sıyrılmak, kurtulmak isteğini, hatta zorunluluğunu duyması halidir. Ama insan bu yalnızlığından sıyrılamaz, çünkü konuşacak kimsesi yoktur. Konuş ki seni göreyim diyor Aristoteles. Konuş ki seni göreyim…
Merdivenler boyu izlenen yazılamalar, desenler derinlemesine incelendiğinde; O anda sesler duyuluyor bu sesler ona yardım ediyor. Artık sessiz monolog bitiyor ve diyalog başlıyor.

Gerçeküstüde olsa bu diyalog olagelmektedir, sürmekte, varolmaktadır. Deneyimi ilginç kılan, belki de hayali- görünmeyen bir diyalogun olagelmesi ve bu gerçeküstü olayın gerçek bir sonuca varmasıdır. Bu haliyle grafitti Modernizme eklemlenir. Somut ve soyut karışır, zamanda boşluk, zamanda yırtılma ya da kayma ya da süreklilik yaratılabilir. Gerçeküstü bir oyundur, moral değer taşımaktadır.

Gece yarısı öğreniyorum; Balat’taki eserin zabıta tarafından boyanarak yok edildiğini. Akıl tutulmasının göstergesi olan baskı ve yasakların tezahürü, JR.nin eserini de vuruyor. Gezi İsyanı’ndan günümüze renklenen duvarlar zabıtaların uzun zamandır gündeminde. Yaratıcılığa, özgürlüğe tahammülsüz bir grup hırsız… Üzerlerini sıvadıkça kurtulacaklarını sanıyorlar. Cehaletten doğan şiddet kentlerimizi sarmalasa da günler HAZİRAN şafağında.

Küçük tek bir hamlenin örgütlediği itaatsizliği, birlikte deneyimledik! Çıkış yok ya da var biz göremiyoruz. Ne olursa olsun, insanın insanca yaşaması gerekliliğinin bilinciyle denemekten başka şansımızın olmadığını da biliyoruz. İzleme deneyimi, kişiye, çıkışın imkânsız olmadığını (bir an için bile olsa) düşündürtebiliyor. Medeniyet kaybının artarak, trajik boyutlara ulaştığı günümüzde duvarlar; tarih dizgesi içinde anlamlı bir yere oturmakta.

NOT: Sanatçı JR. detaylı röportajı IAN.Chornicle-7 okunabilir.