Bir kent ölür mü? Evet nefes aldığınız, anılar biriktirdiğiniz, sokaklarında top oynadığınız, kahvelerini, aktarlarını, meydanlarını, parklarını adım adım bildiğiniz bir kent. İyi ya da kötü tüm anılarınızın yurdu olan bir kent. İnsanları, kedileri ve köpekleri ile, sokakları ile sizin olan bir kent. Söyleyin ölür mü?

Peki siz ölü bir kent gördünüz mü?

İnsansız bir kent. Sokaklarına çıkılamayan bir kent gördünüz mü?

Kentlerin ölüm fermanı verilmiş. Bir yanda sermaye birikiminin kâr döngüsünün sokak sokak, mahalle mahalle teslim aldığı, gökdelenlerin, otobanların, alışveriş merkezlerinin, boğazda yükselen beton blokların girdabında, ormanların yüreğinden yükselen can çekişen bir kent var. Öbür yanda sokakta olmanın bile ölüm nedeni ilan edildiği, tanklarla, tüfeklerle kuşatılmış kentler.

Kapısının önüne çıktı diye keskin nişancıların hedefi haline gelen anneler, küçük çocuklar. Ölümün yükselişi bir kentte.

Yıkılmış binaların bir kokusu vardır. Canlıların çürüme kokusu ile karışmış bir koku. Beton ve ölüm kokusu. Gölcük depreminde tanıklığı olan çoktur. Savaşta tanıklığı olanların sayısı da çoğalıyor.

“Fethedilmedik tek bir yer bile kalmamalı !”. Böyle diyor olmalılar. Teslim alamadığın bir kenti, zorbalıkla almak mümkün mü?

Gezi Direnişi’nde sokak sokak, mahalle mahalle sindirilmeye çalışıldı insanlar. İstanbul’da yaşayanların önemli bir kısmı tecrübe etmiştir zulmün ne olduğunu.

Şimdi zulüm gaz bombası ile TOMA’sı ile değil, tankıyla, gerçek mermisi ile başka kentlerde hayatı hedef alıyor. Göç eden insanlar, öldürülen siviller. Zulüm ne kadar yakın.

Savaş, ölümün kara gömleği ile sokaklarda alçakça dolaşmasıdır.

Evet bir cinayetin içindeyiz ve susuyoruz öylece. Oysa bugün bir kente insanıyla, sokağıyla bunu yapanlar bu suskunlukla, biz sustukça istediği kente bunu yapabilirler. Fethetmek için ev ev girebilir. Dilek’leri öldürebilir. Yani size uzak gelen bu kâbus hiç de uzak değil.

“Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi memleket” böyle diyordu Edip Cansever “Mendilimde kan sesleri” şiirinde. Evet tam da öyle.

Payınıza düşen ölüm

Bir devlet düşünün. Bu devletin bir bütçesi olsun her devlet gibi. Ve fonksiyonlarına göre dağıtsın gelirlerini. Sizin payınıza da hep kamu düzeni ve güvenlik düşsün. Kabul eder misiniz bunu?

Türkiye’de bütçeden kişi başına en çok pay alan iller hangileri biliyor musunuz? Tunceli, Ankara, Hakkâri, Kastamonu ve Artvin. “Vay Tunceli ve Hakkâri. Biliyorduk zaten. Bunlar elektriği de kaçak kullanıyorlardır zaten” diyenlerinizi duyar gibiyim. Ama durun sakin olun. Bu harcamalar sağlık, eğitim, sosyal güvenlik gibi harcamalar değil. Kamu düzeni ve güvenlik, savunma gibi harcamalar. Yani asker, polis, tank, tüfek, TOMA, gaz fişeği vb. Örneğin kamu düzeni ve güvenlik için Tunceli, Şırnak, Hakkâri ve Bingöl’de kişi başına düşen harcama ayık 100 TL’nin üzerinde. Bu miktar Ankara’da 69, Kastamonu’da 42, Artvin’de ise 50TL. Gaziantep, Şanlıurfa, İstanbul ve Kocaeli’nde ise 25 TL’nin altında. Tunceli’de kişi başına düşen kamu düzeni harcaması tek başına 14 ilin toplamına eşit. Şırnak’ta kişi başına düşen kamu düzeni, güvenlik ve savunma harcaması 178 TL iken eğitim ve sağlık harcaması 100 TL.

Evet kentler de ölüyor. Her durumun bir bayrağı vardır der Edip Cansever. Şimdi elimizde suskunluğun ve acının bayrağı var.

*İllere göre kişi başına aylık gider verileri muhasebat Genel Müdürlüğü 2015 yılı Merkezi Yönetim Kümülatif Bütçe Giderleri Aralık-Kasım dönemi ve TÜİK illere göre nüfus verileri üzerinden hesaplanmıştır.