Herkes, olması gerektiği gibi, insani koşullarda konut ve barınma hakkına sahiptir. “Devlet bu hakların gerçekleştirilmesi için şehirlerin ve diğer yerleşim birimlerinin tarihi ve kültürel nitelikleri ile çevre değerlerini de esas alan bir plan çerçevesinde tedbirler alır.” Devletin görevi, özellikle yoksul yurttaşların barınma hakkı için gerekli koşulları sağlamak, güvence altına almak ve yeni ihtiyaçlar doğrultusunda proje geliştirmektir. AKP iktidarında bunun adı ‘kentsel dönüşüm’ oldu. Dönüştü dönüşmesine de, yoksulların değil, sermayenin lehine… AKP bu projeyle, merkeze sığışamayan yeni kentlilerin imdadına yetişti. Kent duvarlarının dışına yerleşmiş yoksul ‘ötekilerin’ evleri, betona gönül veren yöneticilerin kararlarıyla adım adım gasp edildi. Kıyısından geçerken göz devrilen, burun kıvrılan mahalleler yerle bir edilip içindekiler biraz daha dışarı itilince, birden bire ‘soylulaştı’, muteber bölgeler sayılmaya başlandı.

***

İnşaat ve emlak sektörünü kalkındırıp, halkın ‘bazı’ kesimine hizmet etme projesi olarak kentsel dönüşüm, yıllardır AKP için önemli bir rant aracı. Lüks semtlerin etrafını saran ve ‘gözü kirleten’ yoksul mahalleli “Ya buradan gidin ya da üzerine para verip evinizi bir kez daha, bir de bizden satın alın”, denilerek tercihe zorlanıyor. Isınma, sağlık, eğitim gibi diğer pek çok temel hakkı sermayeye can suyu yapan siyasal İslamcı iktidarın, barınma hakkıyla ilgili de bakışı bu; varsa paran yaşa bey paşa gibi… yoksa paran sürün perişan gibi…

***

Bugün, rantın yüksek olduğu büyükşehirler başta olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanında kentler yıkılıp yeniden inşa ediliyor. Bunun için mahallelerin hem sosyal yapısı hem yapı kimliği, tarihi umursamazca yok ediliyor. Ormanlık alanlar, tarım arazileri, su havzaları, sit alanları saniye düşünülmeden, tek imzayla yapılaşmaya açılıyor. Siyaseti ve hizmeti o bazı yurttaşların refah ve rahatı için sürdüren iktidar, ‘bedava mı sandın, para verip alıcan’ mottusundan milim sapmayarak Türkiye’de kamusallığın, kamusal hizmetin dibine sıra sıra mayın döşedi. Yoksul mahallelinin yaşam kalitesini artırma iddasıyla ortaya atılan projenin, depreme karşı alınması gereken önlemler çerçevesinde dayanıksız olanların yıkılıp yerine sağlamlarının inşa edileceği vaadi ise kısa sürede çürüdü. Yaklaşan İstanbul depremi de göz önünde bulundurulduğunda, yapı kalitesi ve zemin durumu açısından bilimin en riskli bölgelerden bir olarak tespit ettiği Avcılar’daki sorunlu binalar yerine kepçeyi Kadıköy Bağdat Caddesi’nden çalıştırmaya başlamış olmak, amacın açık göstergesi.

***

Kentsel dönüşüm projeleri, ilk günden beri pek çok haksızlığa ve mağduriyete yol açtı. Elbette ki bu uyarı, işine ve bilime saygılı meslek örgütleri tarafından defalarca tekrarlandı. Hesapsız plansız, sadece kar amacı güdülerek gerçekleştirilen yıkım ve inşaaların memlekete maliyeti, doğaya ve tarihe verdiği zarar, toplumsal hafızanın taşıyıcısı olan mekanların yitirilmesi, yoksulluğun artması, barınma sorununun devasa bir boyuta ulaşması… Özetle, hesap oldukça kabarık. Rantı tamamen imkansız kılacak düzeyde kaynak tüketmekte kararlı görünen iktidarın bu konudaki son ısrarına Beykoz’da Tokatköy Mahallesi’nde şahitlik ediyoruz. Deprem vergilerini duble yola yatırmış olan hükümet, dönüşüm projesi kapsamında evini sağlamlaştırmak için, yurttaşı sabaha karşı üçte, kapısını koçbaşıyla kırarak sokağa attı. Öncesinde barınamaması için elektriğini, suyunu, doğalgazını kesti. Eşyalarını, anılarını, hayatını dışarı attı. Direneni de kelepçeledi. AKP, yurttaşı polis zoruyla, döve döve sokağa atarak depreme karşı önlemini aldı. Kentleri dönüştürmedi, bölüştürdü. Sonuç olarak birkaç müteahhit daha para kazandı, mahkemenin yürütmeyi durdurma kararına rağmen, bir insani yaşam olanağı daha İslamcı, sermayeci iktidar tarafından yok edildi. Hesaplar iyice kabardı.