Neoliberal birikimin en yaygın araçlarından biri, kamusal alanlar veya ortak varlıklar gibi herkese ait şeylere el konularak çitlenmesidir. Üretim ve geçim araçlarının, yaşam alanlarının sermayeye dönüştürülmesi anlamında neoliberal çitlemeler, hem kırsal hem de kentsel alanların kullanım değerinin toplumsal mücadeledeki önemini artırmıştır.

***

Sema Erder, kentsel muhalefetin dönüşümünü irdelediği ‘Yeni İstanbul Çalışmaları ve İstanbul’da Yapılan Yeni Çalışmalar’ başlıklı metnini bu açıdan, yerel bir perspektif sunan bir yaklaşım olarak düşünebiliriz. Erder, 1950'lerden 2000'lere kadar İstanbul’da yerel siyasetin belirleyicisi olan gecekondu hareketinin sönümlendiğini; eğitimli, profesyonel, dış̧ dünyaya açık, küreselleşen ve bireyselleşen yeni kentli grupların belirginleştiğini söyler. Bununla birlikte, gecekonduda geçen kötü günleri unutturmanın bir yolu olarak kentsel dönüşüm vaadinin kentsel rantı, ekonominin gündemine getirdiğini belirtir. Erder, metnini bitirirken bu antidemokratik dönüşüm sürecinin yarattığı eşitsizlikle birlikte kentteki muhalefetin de değiştiğine dikkat çeker.

***


Erder’in tespitleri AKP’nin kent politikaları ile kentsel muhalefetin ilişkisini de özetler niteliktedir. Kentsel rant ekonominin gündemine gelirken, “kentsel dönüşüm”ün kapsamı da dönüşmüştür. Kentsel dönüşüm adı verilen politikalar, yaşamın metalaştırıcı pratik ve politikalarla domine edildiği bir antidemokratik dönüşüm olarak gerçekleşmeye başlamıştır. Neoliberalizm Demokrasi İçin Her Zaman bir Tehdit Oldu başlıklı metninde Alda Madariaga’nın neoliberalizmi “yalnızca devletin gücünü azaltmayı değil, daha somut olarak, herhangi bir kolektif aktörün çabalarını baltalamayı amaçlayan siyasi bir proje” olarak tarifi de bu anlamda hatırlanması gereken bir uyarıdır. Madariaga bu metinde, demokratik kurumların temellerini değiştirerek hayatta kalan neoliberalizmin, günümüz demokrasisi için tehlikeli hale gelen bir dönüşümden geçtiğini söylüyor:

“(...) neoliberalizm, demokrasiyi eşit derecede hor gören güçlerle -diktatörler ve teknokratlarla ittifak kurdu. Neoliberal projenin bu temel yönü, dünya çapında yeni nesil radikal sağ liderler için zemin hazırlayan şeydir. Bugün neoliberaller ile büyük sermaye arasında milliyetçilerin, muhafazakârların ve otoriter popülistlerin desteğine dayanan bir ittifak ortaya çıkıyor. Demokratik siyasete yönelik en büyük tehditlerden birini oluşturabilecek olan bu ittifaktır.”

***

Günümüz kentsel muhalefetinin yönelimi de bu anlamda önemli sinyaller barındırıyor. Son haftalarda ses yükselten kentsel muhalefet hareketleri dönüşüm süreçlerinin antidemokratik muhtevasını yeniden gündeme sokmaktadır. Validebağ Korusu örneğin, yerel halk tarafından onu ihya etmek isteyen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan korunmak üzere nöbet alanına dönüştürülüyor. Marmara Denizi’ni çevreleyen kentlerin sakinleri, “Kanal İstanbul’a değil Marmara’ya bütçe” diyerek kentin demokratik yönetiminde bütçenin, rantsal değil, toplumsal ve ekolojik öncelikleri gözetmesi gerektiğini hatırlatıyor. Tozkoparan ve Küba mahalle sakinleri öte yandan, sağlam raporu olduğu halde neden evlerimize el koyuyor; elektriğimizi, suyumuzu kesiyorsunuz diye sorarak isyan ediyorlar.

***

Bana öyle geliyor ki burada demokratikleşme çağrısının yanı sıra hükümete karşı güvensizlik de önemli bir unsur oluşturuyor. Bu unsur artmakta olduğu görünen kentsel tepkilerinin önemli bir belirleyicisi olarak kendini gösteriyor. İster ekosistem için isterse de toplum için veya yaşam ve geçim alanlarının idaresindeki antidemokratik, otoriter, baskılayıcı yöntemlere karşı bir itirazı barındırıyor.