Kentte imge-olay toplayıcısı

ZEBERCET KATİP

Karikatürist-yazar Rewhat’ın çizgiromantik komediler olarak tanımladığı Hatıran Yeter, Alfa Yayınları’nın edebiyat dizisinden yayımlandı. “Herkes birinin geçmişinden bir hatıradır. Ama herkesin bir geleceği vardır. Bazısı da benim gibi başkasının hatırası olmayı seçer ve orada kalır. Kötü olan bir hatıra olmayı seçmişken bile unutulmaktır” diyen yazar, aşk onun için kusurları yüceltme sanatı demek olan ve kusursuz sevilmenin ne olduğunu bilmeyen bir kent romantiğinin, belki de burada Walter Benjamin’in ‘flaneur’ü demek gerek, eğlenceli olduğu kadar melankolik de olan maceralarını bizlerle paylaşıyor. Rewhat üslup olarak, hikâyedeki betimlemeleri, bazı ayrıntıları yazıyla vermek yerine özgün ve detaycı çizgileriyle vermeyi tercih etmiş. Bu da hikâyelere görsel zenginlik ve yorum çeşitliliği katmış.

Kentte gün boyu gezerek imge toplayan Benjamin’in flaneur’ü gibi Hatıran Yeter’in kahramanı da bu dönemin imge-olay toplayıcılığına soyunuyor ve kentte gece gündüz demeden dolaşıp başından geçenleri aktarıyor. Kitabın ilk hikâyesi olan ‘Aziz’de “bir mezarlıkla başlar ve bir kiliseyle son bulur. Ölümle yaşam arasında bir durak gibidir” dediği Kurtuluş semtine götürür bizleri. Burada, güneşli bir havada pastanenin dışarı attığı masalara oturan yazar, yanına gelen ve insanların nerde oturduklarını çöplerinden çıktıkları sayesinde bulan (mesela gezginimizin caminin ordaki sokakta oturduğunu, ordaki çöpten çok ‘karikatürlü kağıt’ çıkmasından çözer) Aziz isimli bir kağıt toplayıcısıyla tanışır. Çöpten Mari adında bir kızın günlüğünü bulan ve bu günlükten çok etkilendiğini belirten Aziz, kahramanımızdan, günlükten edindiği bilgilerle Mari’nin resmini yapmasını ister. Başka bir hikâyede ise geceyarısı, anahtarlarını evde unutmasıyla, kapısından adım attığı pavyonda bira içip yeşil erik yemeye başlar. Gün ağarmaya başladığında herkesin terk ettiği bu pavyondan çıkan kahramanımızı, barda çalışan kadın bir şeyler içmek davet eder. Fakat bu davet hiç de düşündüğümüz gibi değil. İlkokulu zar zor bitiren ve okuma-yazması çok iyi olmayan bu kadın, istek parça için yazdığı peçetedeki yazının güzel oluşundan eğitimli biri olduğunu çıkarttığı kahramanımızdan cezeaevindeki sevdiği için mektup yazmasını ister. ‘Sıradan Hikâye’de de sırf aşık olduğu banka gişesindeki kadınla ilişki kurabilmek adına, hesaptaki parasını ufak meblağlarda çekmeye bankaya gider ve gişe görevlisiyle arkadaş olur. Şiirsel bir şekilde duygularını açmayı düşündüğü gün, bankacı kadın ona düğün davetiyesini verir.

Rewhat yukarıda da verdiğim örneklerden görüleceği üzere günceli, şimdiyi yakalıyor ve bunu olanca çıplaklığıyla aksettiriyor. Şehrin sosyolojisini, yeni ortaya çıkan sosyal sınıfların gündelik yaşamlarını ustalıkla anlatıyor. Yeni sosyalleşme, ilişki kurma alanımız olan sosyal medyadan (“Benim on mislim takipçisi bulunan dudakları geri takipte gecikmedim. Dudaklarıyla birkaç yaraya parmak basan içeriğini beğenerek ‘senin farkındayım’ demeye çalıştım. Anında DM kutumda ‘1’ yazdı. Zaten şu ana kadar 2 veya daha fazlasının yazdığını görmemiştim.”) biriyle tanışıp buluşuyor kahramanımız ya da zayıflamak için gittiği spor salonunda çekici spor hocasına aşık oluyor ve pop müziğe dinlemeye başlıyor.

Bugün birçok insanın bir şeyler satın aldığı internet siteleri, İskandinav kökenli büyük mobilya mağazaları, barlar, fast-food restoran zincirleri, spor salonları, İstanbul’un eski semtleri, gece kulüpleri, rock müzik, küçük çapkınlık numaraları, sigaradan karamelize olmuş bıyıklarına yapışan bira köpüğünü ‘hıfzııp’ diye içlerine çeken yaşlılar, türkü barlar, banka şubeleri, bankamatikler, çilingirler, ‘Vileda sopası’, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin resim atölyelerindeki odun sobaları, arabesk, Kral FM ve dahası zamanın değişimini yakalamış bu eserin bir parçası olarak bizleri, bir kent gezgininin yaşantısını anlayabilmemiz için yardımcı oluyor.