Kerç Köprüsü’nden Kırım gerçekliğine: Her evde Rus bayrağı var
Rostov’dan Rus meslektaşım Mark ile yola çıkarak ünlü Kerç Köprüsü’ne geldiğimizde öyle heyecanlıydım ki: Evet, sonunda Kırım’a gidiyordum. Savaşa sadece 200 km uzakta yaşasam da şimdi gerçekten savaşı hissedecektim.

Yaren ÇOLAK / Kırım
Çok uzun zaman önce değil bundan yaklaşık iki yıl önce Rusya ve Kırım’ı birbirine bağlayan Kerç Köprüsü’nün bombalanmasına dair ülke basınında da pek çok haber yer almıştı. O zamanlar BirGün’de bu haberleri yazarken Rusya için adeta gücün simgesi olan 2018’de açılarak 100 yıllık bir hayalin hayata geçirildiği köprünün bombalanmasıyla aklımda “Savaş yeni bir aşamaya mı geçiliyor?”, “Putin buna nasıl yanıt verecek?” gibi sorular vardı ve çok uzun süre bu konuyu oldukça yakından takip ettim. Tıpkı Rusya siyasetini yakından takip ettiğim gibi. Bu “yakın takip” beni önce Rusya’ya şimdi de Kırım’a sürükledi.
Rostov’dan Rus meslektaşım Mark’la yola çıkıp Kerç Köprüsü’ne geldiğimizde öyle heyecanlıydım ki; evet, Kırım’a gidiyordum. Savaşa yalnızca 200 km uzakta Rostov’da yaşıyordum ama şimdi gerçekten savaşı hissedecektim. Ailem, arkadaşlarım beni dikkatli olmam konusunda iyice tembihledi. Bu kez savaşı ve izlerini gözümle görecektim. Ve daha köprüde her şey başladı. Rus hatlarımız çalışmıyor, internet çekmiyordu. Böyle olacaktı tabii. Sonuçta burası bombalanan, Zelenski ya da Batılı liderler tarafından her zaman işaret edilen, “her şeyin başladığı ve dolayısıyla sona ereceği yer”di.
ASİ ÇOCUK DURULMUŞ
Bizim asi Karadeniz’in diğer yüzü nasıl sakinmiş! Köpüre köpüre sahilleri tokatlayan asi çocuk gitmiş de nazik nazik kıyıyı okşayan bir deniz gelmiş. İlk durağımız olan Yalta’da Karadeniz’in sakinliğine Kırım’ın lezzetli şaraplarını yudumlayarak eşlik eden halk da hiç tedirgin görünmüyor. Savaş manzarası yerine bizi ışıl ışıl dükkanlar, kafeler ve cıvıl cıvıl bir halk karşılıyor.
Ben durumu anlamaya çalışırken yan masadan kötü Rusça’mı duyan Tanya ve Nataşa ile tanışıyoruz. Doğma büyüme Kırımlı olan genç kadınlar, başta sorularıma anlam dahi veremiyor çünkü yıkık bina, bomba, jetler, asker... gibi bir durum burada mevcut değil. Bombalanan Kırım Köprüsü’nü ve öncesi-sonrası yaşananları, gerilimi, korkuyu sorduğum Tanya ve Nataşa ‘tabii ki korktuk’ diyorlar. Ancak köprüye yapılan saldırının günlük yaşamı etkilemediğini ve kendilerini güvende hissettiklerini söylüyorlar.
Kırım’ın şu an içinde bulunduğu tek tedirginliğin yaz turizminin nasıl geçeceği yönünde olduğunu söyleyen genç kadınlar, 2014 ve sonrası yapılan yatırımlar sayesinde turizmin çok geliştiğini vurguluyorlar. Tarım, balıkçılık, madencilik ve turizm sektörlerinin ekonominin büyük bölümünü oluşturduğu Kırım’da, Yalta ve Massandra bölgeleri başta olmak üzere şarap üretimi yapılıyor. Oldukça lezzetli şaraplara sahip bölgedeki sahil şeridi bölgeyi turizm açısından daha da çekici hale getiriyor.
EVE DÖNÜŞ
Kerç köprüsü, Simferopol Havalimanı gibi devasa projelerin yanı sıra yarımadadaki yolların yüzde 85 onarılıp yenileri inşa edildi. Akıtılan bu paralar Putin’e destek olarak geri döndü. Tam da Kırım’ın ilhakının 10’uncu yılında 15-17 Mart’ta gerçekleşen başkanlık seçimlerinde Kırım sandıklarının yüzde 93,60’ından Putin çıktı. Kırım sokaklarında gezerken sık sık “eve dönüşümüzün 10’uncu yılı kutlu olsun” yazılı tabelalar görüyorsunuz. Ancak bu tabelalardan ziyade benim dikkatimi daha çok hemen hemen her evin camında ya da balkonunda asılı olan Rusya bayrakları çekiyor.

NEREDE BU SAVAŞ?
Bana keyifle sokaklarını gezerken size de bu yazıyı okurken “Nerede bu savaş?” sorusunu sordurtan Yalta turumuzun ardından Rus meslektaşımla beraber bu defa rotamızı Sudak’a kırıyoruz. Yol boyu bizi üzüm bağları takip ediyor. Burada Simferopol Üniversitesi’nden akademisyenlerle bir araya geliyoruz.
İçlerinde tarih, ekoloji ve daha birçok farklı bilim dalından uzmanın yer aldığı ekip ile yaptığımız sohbetin de öne çıkan başlığı yine Rusya’nın 2014 tarihli ilhakı ve sonrası. Yaptığımız sohbet esnasında Kırımlı olan tarih bölümü akademisyenlerinden Rostislav Nikolin, kendi öğrencilik dönemi ile şimdiyi karşılaştırıyor. Bundan yaklaşık 20 yıl önce Kırım’da öğrenci olmanın kendisinde ciddi bir geleceksizlik kaygısına yol açtığını anlatıyor. İşsizlik verilerine değinen uzman, yarımadadaki işsizliğin 2014’ten bu yana yüzde 7,2'den 3,3 gibi rekor bir seviyeye gerilediği bilgisini veriyor. Yarımadada 2014 öncesi ciddi bir mutsuzluk ve umutsuzluk hakim olduğunu aktarıyor. Eğitime yapılan yatırımlara değinen akademisyen devasa bir eğitim merkezi olan “Tavrida.Art” gibi komplekslerin inşa edildiğini anlatıyor.
Bundan 10 yıl evvel bir referandumla kendi kaderlerini değiştiren bu toplum iki yılı aşkındır Donbass’ta yaşananları nasıl değerlendiriyor merak ediyorum. Uzmanlara sorduğumda iki durumun birbirinden çok farklı olduğunun altını çiziyorlar. Ancak Donbass’da da halkın kendi kaderini tayin etmek için sandık başına gittiğini hatırlatan Nikolin, orada yaşananların bir an önce son bulmasını dilediklerini belirtiyor. Tüm dünyada yükselen neonazizmin en acımasız şekillerinden birin Donbass’ta yaşandığını söyleyen Nikolin, barış ve huzur ortamın yaratılması için gerekli adımların biran önce atılmasını diliyor. Nikolin, Zelenski’nin Batı tarafından yönetildiğinin altını çiziyor.
Kırım’da geçirdiğim 4 gün markette, çarşıda, pazarda karşılaşıp konuştuğum herkes benzer şeyleri söyledi. “Evine döndükten” sonra gelişen bir Kırım olduğu... Benim de gördüğüm Kırım’da her şeyin yolunda olduğu yönündeydi. Savaş, asker, korku, gerilim göreceğimi düşünerek gittiğim Kırım’da gördüğüm harika bir doğa, huzurlu ve keyifli sahil şeridi, lezzetli şaraplar, Rusya Federasyonu’na olan bağlılık oldu.
Ancak Rusya’nın yeni dönemini etkileyen en büyük tehlikelerden biri olan radikal İslam, Kırım halkının da huzurunu kaçıran ciddi bir konu. 2021’de yapılan nüfus sayımına göre Kırım nüfusu yaklaşık 2 buçuk milyon. Nüfusun yüzde 70’lik kısmını Ruslar oluşturuyor. Rusları, Ukraynalılar ve Kırım Tatarları takip ediyor. Yarımadanın önemli ev sahiplerinden Kırım Tatarları ve radikal İslam konusuna geçmeden önce bölgenin siyasi yapısına göz atmak lazım.

SOVYETLER VE SONRASI
Kırım 23 yıl boyunca Ukrayna'nın bir parçasıydı. Kırım'ın bu 23 yıl boyunca birkaç kez Ukrayna'dan ayrılmaya çalıştığı ise pek sık dile gerilmeyen bir gerçek. Mayıs 1992'de, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından birkaç ay sonra, Kırım Parlamentosu Ukrayna'dan bağımsızlığını ilan etti. Bu Ukrayna hükümeti için kabul edilemezdi. Kırım'da ayrıca Ukrayna'nın kendi anayasasına aykırı gördüğü Kırım Cumhurbaşkanlığı makamı da kuruldu. Anlaşmazlık aynı yılın sonunda Ukrayna'nın Kırım'a daha fazla özerklik vermesiyle çözüldü. 1991 yılında Ukrayna Rusya'dan bağımsızlığını kazandı. Ancak Ukrayna kendisi için hayati ve gerekli olduğunu düşündüğü şeyleri Kırım'a vermeye hazır değildi. 2014’te yüzde 89 katılımla gerçekleştirilen referandumda Kırım nüfusunun yüzde 96'sı ve Sivastopol nüfusunun yüzde 95’i Rusya Federasyonu ile yeniden birleşmek için “evet” dedi. Bizim “ilhak” diye tanımladığımız ancak burdaki halkın “eve dönüş” dediği ikinci Rusya dönemi böylece başlamış oldu. Ancak tabii ki bu pembe bir rüya değildi.
DALINDAN YİYEBİLMEK İÇİN
Hesaplaşacak çok şey vardı. Kırım’ın en acı gerçekliği olan 1944 gecesi mesela. Nazi Almanyası ile işbirliği suçlamasına maruz kalan Kırım Tatarları, 18 Mayıs 1944'te gece yarısı çıkarılan bir kararnameyle Orta Asya’nın farklı bölgelerine sürgün edildi. On binlerce kişinin yaşamını yitirdiği belirtilirken binlercesi de sürgünde farklı trajediler yaşadı.
Sovyetlerin dağılması sonrası Tatarlar kendi imkanlarıyla Kırım'a döndükten sonra 2000'li yıllarda geri dönüş hızı binlerle ifade edilmeye başlandı. Şimdi yaklaşık 2 milyon nüfuslu yarımadada 350 bin civarında Kırım Tatarı yaşıyor. Nüfusun en yoğun yaşadığı Simferopol’e (Akmescit) Kırım’ın başkentine doğru yola çıkıyoruz. “Ey güzel Kırım” şarkısının sözlerinde de ifade edildiği gibi vatanına hasret olanların hikayelerini dinlemeye.
Evine konuk olduğumuz Rüstem Halil, “Ben 2 yaşındaymışım Özbekistan’a gittiğimizde, Kırım’ı gördüğümde ise 26. Evimize bazen misafirler gelirdi mesela elma getirilerdi, üzüm getirirlerdi; annem hemen dolaba saklardı. Özbekistan’da yok mu alası var ama bu başka, Kırım elması...” diye anlatıyor çocukluğunu.
Yıllarca evde tüten hasretin dinmediğini vurgulayan Halil, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bir gün babam dedi ki ben döneceğim memleketime orda öleceğim. Her şeyi geride bırakıp Kırım elmasını dalından koparıp yiyebilme hayaliyle geldik buraya. Ondandır belki de benim de bah çeye olan bu düşkünlüğüm.”

Boyasız, tek katlı, güzel bahçeli bir evde yaşlı annesiyle yaşayan Halil’e Rusları soruyorum; “Nasıl aranız?”. “Komşuyuz, meslektaşız, arkadaşız...” diyor. “Ayrımcılık yok mu yani? Mesela neden siz Kırım Tatarları onlardan ayrı, bu fakir mahallede yaşıyorsunuz?” Halil’in 85 yaşındaki annesi giriyor lafa, “Bak kızım ben her işi yaptım; temizlik, bulaşık, odacılık hep bir evimiz olsun diye çalıştık.
Biz yıllarca birbirimizi başka memleketlerde aradık durduk. Şimdi kendi memleketimizde kendi milletimizle aynı mahallede oturmak istiyoruz. Yoksuluz evet. Ama iyiyiz. Rusya geldiğinden beri yollar yapıldı. Suyumuz her şeyimiz var.” Halil sorumu yanıtlıyor, “Ruslar biliyorlar sürgünde yaşadığımız acıları. Hepsi bu konu açılınca başını önüne eğiyor, özür diliyor. Biz de zaten artık sadece huzur ve barış arıyoruz. Kendi dilimizi özgürce konuşuyoruz. Çocuklarımız öğreniyor. Bizim bir derdimiz varsa o da bu ‘meclis’ üzerinden yapılan kışkırtmalar.”
DEVASA CAMİ BİR MESAJ MI?
Rusya’da toplam nüfusun yüzde 10’u kadarı Müslüman. Yarımada da kök salmaya çalışan radikal İslamcılar, endişe nedeni. Tatarlar kendi içlerinde farklı gruplara bölünmüş durumdalar. Önemli bir kısmı Rusya yanlısı iken, bir diğer yarısı da Ukrayna’dan yana. 1991’de Akmescit’de kurulan Kırım Tatar Milli Meclisi Kiev’in yanında. Meclisin kuruluşundan 2013’e kadar başkanlığını yapan Mustafa Cemiloğlu 2018’den beri de Ukrayna Yüksek Şurası üyesi. Kırımoğlu’nun eski danışmanı Kırım Tatarı Rüstem Umerov ise Zekenski tarafından savaşın 550’nci gününde ülkenin en önemli pozisyonu olan Savunma Bakanlığı’na getirildi.
Halil, yaşananları şöyle anlatıyor: “Küçücük çocukları okul çıkışlarında topluyorlar. Onlara anlattıkları hikayelerle Rus düşmanlığını aşılamaya çalışıyorlar. Herkes çocuklarını okula gönderirken dahi endişe duyar oldu. Bizler Müslümanız ama onlar ne ben bilmiyorum.”
Yalnızca Kırım topraklarında değil ülke genelinde radikal İslamla başı dertte olan Putin de çareyi gösterişli bir cami yaparak bulmuş olacak ki, Edirne’deki Selimiye Camii’nden esinlenilerek yapılan Cuma Camisi’ni Akmescit’in ortasına inşa ettirmiş. AKP camilerini aratmayacak büyüklük ve gösterişteki yapıt 2016’da Kırım Tatar Meclisi’nin “yasadışı” ilan edilmesinin hemen ardından 2017’de temelleri atılan caminin önümüzdeki aylarda yapılması planlanan açılışına Putin’in de katılması bekleniyor.
Yolda yürürken sık sık anadillerinde konuştuklarını duyduğum Kırım Tatarlarına bu hak 2014 sonrasında resmi olarak da verildi. Kırım Tatarcası da Ukraynaca gibi devlet dili statüsüne sahip. Sayıları her geçen gün artan iki dilli eğitim veren okullar mevcut bu sayede anadilde eğitim alabiliyorlar. Bir de yarımadada kimle konuşsanız illa bahsettikleri “Millet” adından bir televizyon kanalları var.
Biz de Kırım Tatarlarına ait bu kanala ziyarette bulunuyoruz. Kanalın Genel Müdürü Lilya Nuzetovna bizi karşılıyor. Oldukça büyük bir binada yer alan kanalda TV yayının yanı sıra radyo da var. 2015’te kurulan kanalın Kırım Tatarları’nın anadiline ve kültürüne sahip çıkabilmesi için ne kadar önemli olduğunun altını çizen Nuzetovna, kanalın tüm finansmanının devlet bütçesinden sağlandığını ve 24 saat aralıksız yayın yapan büyük bir kanal olduğunu söylüyor. ‘Nesli tükenmekte olan’ diller arasında yer alan Kırım Tatarcası konusuna dikkat çeken genç kadın, “Kanal sayesinde çocuklara daha kolay ulaşabiliyor çizgi filmlerle dili öğrenme kolaylığı sağlayabiliyoruz. Bir dili ve kültürü yaşatabilmenin çağımız koşullarında en iyi aracı televizyon” diyor.
Kısacası hala izlerini taşıdıkları büyük acının ardından memleketlerine dönmenin verdiği telaşeyle yeniden kendilerini ve gelecek nesillerini inşa etmeye çalışan Kırım Tatarları olur da yine yeniden aynı şeyleri yaşar mıyız endişesi taşıyor.