Ortadoğu, yakın siyasi tarihin en kirli paylaşım, hegemonya ve nüfuz savaşına sahne oluyor. Paylaşımın yol açtığı türbülans nedeniyle bölge adeta barut fıçısı. Küçük bir kıvılcımın, her an bütün bir bölgeyi kanlı bir savaşın eşiğine sürükleyebileceği kırılganlıklar yaratıldı.

Harekete geçirilen etnik, dinsel, mezhepsel fay hatlarının yarattığı kırılma bölgeyi daha hassaslaştırırken birbirine paralel şekilde vuku bulan gelişmeler mevcut kırılganlıklara yenilerini eklerken, bütün bir coğrafya diken üstünde.

Bağımsızlık referandumu sonrası Kerkük’ün Şii Milis gücü Haşdi Şabi'nin desteğiyle Irak merkezi yönetiminin kontrolüne geçmesi, Rakka’nın Kürt gruplarının eliyle IŞİD’den kurtarılması, Rusya ve Türkiye'nin İdlib’de radikal İslamcı cihatçılarla Suriye devleti arasında tampon olması sorunları gidermedi. Aksine var olan sorunlar yumağına yenilerini ekledi. Buna Deyrizor'daki petrol yataklarının DSG’nin eline geçmesi de eklenince yeni sorunlara davetiye çıkarılmış oldu.

Haşdi Şabi, IŞİD, DSG: Devlet dışı aktörler üzerinden yeni paylaşım

Kaosun eksik olmadığı Ortadoğu’da bölgenin asli unsurlarına dönüşen “devlet dışı” aktörler yeni krizlere davetiye çıkarıyor. Halk Seferberlik Güçleri (Haşdi Şabi), IŞİD, Demokratik Suriye Güçleri (DSG), Halk Savunma Birlikleri (YPG), Heyet Tahrir Şam (Nusra), Hizbullah, Hamas gibi yapılar merkezi devlet otoritesinin kaybolduğu ülkelerde devlet içinde birer devlete dönüşürken, beraberinde birçok sorunu da getiriyor.

Kerkük’e giren Haşdi Şabi’nin varlığı sadece Kürt cephesinde değil ABD ile Irak arasında da krize yol açtı. ABD Dışişleri Bakanı Tillerson’ın “Haşdi Şabi bölgeyi terk etsin” sözlerini Irak Başbakanı İbadi sert sözlerle karşıladı. İdlib’de emirlik ilan eden El Nusra uzantısı Heyet Tahrir Şam’ın akıbeti başlı başına bir sorun. Mevcut haliyle daha fazla yol alamayacağı gün gibi ortada.

IŞİD sonrası bölge nasıl dizayn edilecek?

Belirsizlikler sadece ele geçirilen, müdahale edilen bölgelerle sınırlı değil. Üç yılı aşkın bir süredir bölgeyi kana bulayan IŞİD’e ne olacağı da bir başka muamma. On binlerle ifade edilen radikal İslamcı cihatçıların, Selefi/Vahabi militanların nasıl entegre edileceği başlı başına bir sorun olarak duruyor.

IŞİD sonrası bölgenin nasıl dizayn edileceğiyle ilgili pazarlıklar devam ediyor. IŞİD’in kaçınılmaz sonunu gören aktörler hummalı bir çalışma içerisinde. Bütün hesaplar IŞİD sonrası dizayn edilecek bölgede pay sahibi olmak için. IŞİD sonrası dönemde nüfuz kazanmak veya mevcut durumunu pekiştirmek isteyen tarafların mevzi kapma hamleleri yeni sorunlara davetiye çıkarıyor.

Barzani liderliğindeki Irak Bölgesel Yönetimi’nin tüm tepkilere rağmen referanduma gitmesinin temel sebeplerinden biri de IŞİD sonrası boşluktan yararlanmaktı. Tabii bu hesabı yapan sadece Erbil değildi. Yeni Osmanlıcılar, İran, Rusya, ABD tüm güçler benzer bir hesap içerisindeydi.

Yeni ittifaklar, yeni pozisyonlar

IŞİD’in yaklaşan sonu, Irak Kürtlerinin bağımsızlık referandumu derken bölge yeni ittifaklara, birlikteliklere, cepheleşmelere sahne oluyor. Bu yeni ittifak yapılarının temel özelliği pragmatist olması, reel politik bir zemine oturması.

Rusya ve ABD'nin çektiği yeni bir evreye, farklı ittifaklar ağına ve reel politik ilişkiler sürecine giriyoruz. Düşmanımın düşmanı dostumdur ilkesi geçer ilke olmuş durumda. Cephenin birinde birbirleriyle savaşanlar, bir başka cephede yan yana düşebiliyor, ortak hareket edebiliyor.

Referandum arifesinde Türkiye-İran-Irak arasında Kürtler üzerinden oluşturulan ikinci Sadabat İttifakı en somutuydu. Olası bir bağımsızlığın kendilerini de olumsuz etkileyeceğinin farkında olan üç bölge ülkesi etnik mezhepsel ve bölgesel rekabeti bir tarafa bırakarak ortak tutum aldılar.

Irak’ı Tahran’a kaptırmanın telaşıyla Suudi Arabistan otuz yıllık düşmanlığı bir gecede bitirerek, Kerkük harekâtı sonrası Bağdat’a ilk uçağı kaldırdı. Üstüne bir de kapalı olan sınır kapısını faaliyete geçirdi. Benzer şekilde ABD, Rusya ile hareket ederken, Moskova, Ankara ve Tahran arasında yeni bir cephe kuruldu. İdlib seferi de bunun yansıması oldu.

Kerkük, Rakka, İdlib ne olacak?

Haşdi Şabi’nin elindeki Kerkük, DGS’nin elindeki Rakka, Heyet Tahrir Şam’ın kontrolündeki İdlib ne olacak? Bu kentler birer özerk yapıya mı dönüşecekler, yoksa merkezi otoriteye tabi mi kılınacaklar. Cihatçıların İdlib’de, Haşdi Şabi’nin ise Kerkük’te uzun bir süre barındırılmayacağı bir gerçek.

Rakka’yı Suriye devletine vermeyeceğini deklare eden ABD, Kerkük’te ise Haşdi Şabi’yi istemediğini açıkladı. S.Arabistan'ı ziyaret eden ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, Haşdi Şabi’yi kast ederek Irak'ta tüm yabancı savaşçıların ülkelerine geri dönmeleri gerektiğini söyledi. Irak Başbakanı İbadi’nin buna yanıtı sert oldu. Suriye yönetimi ise Şam'ın, Rakka da dahil, ordunun girmediği hiçbir yeri kurtulmuş olarak görmediğini, "Suriye bayrağının dikilmediği hiçbir kenti kurtulmuş olarak görmüyoruz. Buna Suriye haritasındaki her nokta dahil" sözleriyle deklare etti. Buradaki hedef ise DSG ve YPG güçleriydi.

Emperyalizm varsa kaos da vardır!

Ortadoğu; IŞİD, Rakka, İdlib, Kerkük ekseninde yeni belirsizliklere doğru yol alıyor. Bu belirsizlik ikliminde kimin ne yapacağı, nasıl hareket edeceği, hangi stratejik akla sahip olduğu bir muamma. Evdeki hesapların sahada bir karşılık bulmadığı, her bir planın bir başka soruna yol açtığı süreklileştirilmiş kaos atmosferinin hüküm sürdüğü coğrafyada yaşananlar tam da emperyalistlerin istediği bir iklim yaratıyor.

Bölgeyi kaosa sürükleyen, halkları birbirine düşüren emperyalistler, bir yeri onarırken bir diğer tarafı kaosa sürüklüyor. Emperyalizmin bir yere istikrar, huzur götürdüğü nerede görülmüştür!