Kesk Genel Kurulu’na giderken

KESK 10. Genel Kurulu yaklaşık bir yıllık bir gecikmeyle 24-25 Haziran 2021 tarihlerinde Ankara’da toplanacak. KESK ve üye sendikalarının 18 aya uzanan kongreler süreci bu dönem işyerlerinden başlayarak salgının yaratmış olduğu özel kısıtların gölgesinde gerçekleşmiş oldu. Öte yandan KESK’in geçtiğimiz dönem boyunca ve genel kurullar sürecinde yaşadığı sorunların tek nedeni olarak pandeminin yarattığı kısıtlamaları göstermek doğru olmayacaktır. KESK sürecinin vakit kaybetmeden yeni adım ve dönüşümlere kapı aralayacak kapsamlı bir eleştirel yaklaşıma ihtiyacı olduğu açıktır. Her şeyden önce açık biçimde altını çizmek isteriz ki, burada kendimizi dışarıda tutacak ya da haklılığımızı ispata yarayacak bir milat peşinde değiliz. Kuruluş sürecinden bu yana geçilen tüm tarihi dönemlerin eleştirel ve özeleştirel bir tutumla ele alınması zorunluluğu, bulunduğumuz aşamada, sendikal dinamiklerin haklılıklarını ispat ihtiyacından çok daha değerli ve kurucu bir yaklaşımdır.

Türkiye sınıf hareketi ve toplumsal muhalefetinin son 20-25 yılını etkilemiş en özgün ve etkili hareketi KESK, hem siyasal İslamcı tek adam rejiminin yaşadığı kriz hem emek hareketinin krizi hem de kendi yapısal sorunların ağırlığı içinde bir genel kurula hazırlanıyor. Kamu emekçileri sendikal hareketi kuruluş yıllarındaki inanç, iddia ve ideolojik perspektifinden çok uzakta bir görünüm arz ediyor. 90’lı yılların özgün koşullarına yanıt üretebilmiş ve yol açabilmiş, geçmiş sendikal örgütlenmelerin eleştirisinden dersler çıkarabilmiş, kadrolarını belli sendikal mücadele hattı konusunda seferber edebilmiş, emek hareketinin krizine yönelik yanıtlar üretme cesaretini gösterebilmiş, bu yönleriyle dönemin tüm toplumsal muhalefetine moral ve heyecan getirmiş KESK o günlerinden çok uzakta.


Devletin kapıkulu, memuru zihniyetini kırıp emekçiyiz diyerek kaderini işçi sınıfının kurtuluşunun bir parçası olarak görmüş, antiemperyalist ve antikapitalist çizgisi ve kapitalizmi aşan perspektifiyle yüzünü sosyalizme dönerek, çürümüş, bürokratik, antidemokratik sendikaların devrimci eleştirisinin bilgisiyle örgütsel yapısını inşa etmiş, merkezi yapısından daha ziyade demokratik yanına vurgu yaparak gelişmiş, kendini sendika yerine sürekli sendikal hareket diyerek taban-üye inisiyatifine vurgu yapmış KESK in bütün yönleriyle değerlendirilmeye ihtiyacı olduğu çok açık.

Her üyesinin işyerinde bir resmi yazı, idari bir uygulama karşısında ilk önce sendika şubesine danıştığı üye-sendika ilişkisinden 20-25 yıldır mücadelesine emek vermiş kadrolarının dahi yabancılaştığı örgütsel ilişkiyi kökten gözden geçirmeden yol almak mümkün gözükmüyor.

Bilindiği gibi geçtiğimiz yıl Kasım ayında gerçekleştirilen Eğitim Sen 11. Genel Kurulu, KESK hayatına ve tüm iş kollarına yansıyan bir değerlendirme dinamiğinin de ateşleyicisi olmuştur. Genel Kurul’da ortaya çıkan tablo sonucunda, KESK ve bağlı sendikalarda uzun yıllardır adeta sendikal hayatın işleyişinin rutin bir motifi haline gelmiş ve söylenip geçilmekten öteye somut bir atılımın manivelası haline getirilememiş eleştiriler tüm kesimlerce daha güçlü ve belirgin bir tonda dillendirilmiştir. Bu tartışma yeterli düzeyde olmasa da önceki süreçlerin aksine sendikal kamuoyunun gündeminde daha fazla yer kaplamıştır.

SİYASAL İNDİRGEMECİLİK, DAR GRUPÇULUK, FAYDACILIK

KESK ve üye sendikalarda uzun zamandır dile getirilen ve Eğitim Sen 11. Genel Kurulu’ndan sonra daha geniş kesimlerce ve daha yüksek sesle tekrarlanan eleştiriler bugün hem dillendirenler hem de muhatapları açısından geçiştirilemeyecek, üstünden atlanamayacak boyutlara gelmiştir. Sendikamızın kurucu ilkeleri geçen yıllar içinde yaşadığı aşınmalarla hayli yıpranmışken kongreler sürecinde yaşanan kimi sıkıntılar bunu sendikal alanda bir çözülmenin eşiğine kadar getirmiştir. Birlikte yarattığımız örgütsel kültürü ve mutabakat ilkelerini yok sayan matematiksel hesaplara dayalı dizayn hamleleriyle KESK’in tarihsel değerlerini görmezden gelen bu anlayış ne yazık ki tüm süreç boyunca ciddi bir özeleştirel tutumdan da uzak durmuştur.

Eğitim Sen 11. Genel Kurulu ve sonrasında yaşanan örgütsel hayat göstermiştir ki yıllar içerisinde her bir kadronun ve üyenin büyük bir tarihsel mirasın sorumluluğunu hissederek yarattığı birikimin yok sayılması henüz birkaç aylık süreçte dahi her açıdan sıkıntılı bir sendikal işleyişi açığa çıkarmıştır. Bu birikimin basit ve faydacı hesaplarla yok sayılamayacağı ancak öyle sanılabileceği kısa zamanda ortaya çıkmıştır. Son Eğitim Sen Genel Kurulu sonrası gözlenen sendikal sürecin örgütsel olarak dağınıklığı, fikri olarak savrukluğu ve sendikal-politik pratiklerdeki etkisizliği örgütsel geleceğe ilişkin olan kaygılarımızı arttırmaktadır. KESK’in kurucu dinamiklerinin yok sayıldığı, dar bir siyasi temsili olağanlaştırmaya çalışıldığı bu tablo kamu emekçileri sendikal mücadelesi açısından sürdürülebilir değildir. Görünen o ki bu tarz KESK kongresinde de aynı şekilde devam edecektir.

KAMUDA DÖNÜŞÜM VE GÜVENCESİZLEŞTİRME

Bugün sıklıkla atıf yaptığımız KESK’in kuruluş dönemi değerlerine daha güçlü ve inatla sarılmamız gerekliği ortadadır. İş yerlerini esas alan kitlesel, meşru ve militan bir çizgiyi devam ettirmek ve bu mirası unutmamak öncelikli görevlerimizden. Ancak esnek ve güvencesiz çalışmanın kamu alanında da baskın istihdam biçimi haline getirilmesine karşılık KESK’in gerekli örgütsel karşılığı veremediği ve bu nedenle etki alanının hayli zayıfladığı aşikardır. 90’larda geleneksel sendikal tarza ve memur zihniyetine cüretkar ve militan bir karşı koyuşla tarihi ve kurucu bir hamle yapan KESK kadroları bugün de benzer bir hamleyi yapmak zorundadır. Örgütlenme faaliyetimizin konforlu alanlarını terk etmenin ve geniş güvencesizler havzasına doğru cesaretli adımlar atmanın zamanı çoktan geldi. Aksi halde kamu çalışanları sendikal hareketinin ağır çekimde ölümünü izlemekle yetiniriz ve bunun tarihsel vebali kaldıramayacağımız kadar ağır olur.

TEK ADAM REJİMİNDE EMEK MÜCADELESİ

19 yıllık tek parti iktidarı geçirdiği dönüşümlerle giderek daha da otoriterleşmiş ve bir önceki genel kurulumuzdan sonra gerçekleştirilen Anayasa Değişikliği Referandumu ve Cumhurbaşkanlığı Seçimleri sonucunda bir tek adam rejimine evrilmiştir. Bu dönem boyunca tüm toplumsal muhalif kesimlerine olduğu gibi KESK’e yönelik baskıların da dozu giderek artmış ve nihayetinde 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından ilan edilen OHAL’le birlikte baskılar zirve dönemine erişmiştir. Geride bıraktığımız dönemde KESK’in hem üye sayısı hem de örgütsel etkisi itibarıyla gücünün zayıflamış olmasında bu zorbalığa yeterli, kolektif ve sürekli direnci gösterememiş olmasının payı büyüktür.

Bugün mafya, siyaset, medya ve iş dünyası arasında iç içe geçmiş ilişkilerin ifşa olduğu iflas çürüme ve çöküş döneminde demokratik kesimler üzerinde baskıların artması kaçınılmazdır. İktidarın elinde baskı ve zorbalığın dozunu artırmaktan başka yol kalmamıştır. HDP İzmir binasına saldırı ve Deniz Poyraz’ın katliyle ülkemiz adeta 7 Haziran-1 Kasım arasındaki kanlı kaos iklimine sokularak rejimi ayakta tutmaya çalışan bir iktidar blokuyla ile karşı karşıya. Güncel ekonomik tablo iktidarın geniş yoksul kesimler üzerinde hegemonyasını tesis ettiği dağıtım ilişkilerinin çöktüğü, düşük kur, düşük faiz ve borçlandırma üzerine inşa edilmiş sahte bolluğun sonuna gelindiği bir döneme işaret etmektedir. Bu tabloda iktidarın devamı ancak baskının şiddetin ve muhalif kesimlere yönelik saldırıların artırılmasıyla mümkün olacaktır.

Bu süreçten daha fazla yıpranarak değil tarihimizde benzerini çokça gördüğümüz öncülük ve birleştiricilik rolümüzü oynayarak ve geniş emekçi kesimleri ortak sesini büyüterek ve güçlenerek çıkılması mümkündür. Bu da ancak sorunlarımızla gerçekçi bir yüzleşmeyi göze alarak mümkün olacaktır. Yetki dönemlerinde karşılaştığımız umut kırıcı sayılar katılımın her geçen gün azaldığı eylem ve etkinlikler sessiz bir kabullenmişlikle karşılanır ve bu kanıksama örgütün karakterinde baskın hale gelirse ne yazık ki bir çıkış yolu bulunması imkansızdır.

70’lerin zengin siyasal birikimini devralarak 90’larda devrimci ve öncü kadrolarla birleşik bir kamu çalışanları hareketini kurmayı başaran siyasal ve sendikal akıl güncel daralmayı aşacak hamleleri yukarıdan görüşmelerle değil dağılmakta olan tabanı katarak ve birlikte örgütleyerek ancak aşabilir. Aksi bugünden sonu gözüken akıbete doğru çaresizce yol almaktır. Bunu başarmak zorundayız!

GÖREVİMİZ TEREDDÜTSÜZ MÜCADELEYİ YÜKSELTMEK

AKP-MHP faşist blokunun yönetememe krizi ciddi bir siyasal krize doğru evriliyor. Siyasi alanı domine etme, gündem belirleme ve en önemlisi geniş toplumsal kesimler üzerinde rıza üretme kapasitesini yitirmiş bir iktidar tablosuyla karşı karşıyayız. Dünyadaki ekonomik gelişmeler ve ülke içine yansımaları işçiyi, emekçiyi, işsizi yok sayan neoliberal yaklaşımın tahrip boyutunu artırıyor. Pandemi döneminde çok daha bariz şekilde ortaya çıktı ki AKP hegemonyasını bir süre daha sürdürebilecek ekonomik araçlardan yoksun. Bu da zorbalığın, faşizan uygulamaların her geçen gün artmasına yol açıyor. Parti kapatma davaları yeniden gündeme alınıyor, milletvekilleri parti başkanları tarafından alenen ölümle tehdit ediliyor, iktidarın hoşuna gitmeyen her türlü eylem, etkinlik iktidarın elinde bir baskı aracına dönüşmüş pandemi bahanesiyle engelleniyor.

Bu tabloda toplumsal muhalefet ve tabii ki o muhalefetin en önemli parçalarından KESK’e çok önemli bir görev düşüyor. Toplumsal kesimlerin, ekonomik kriz, dış siyaset ve her biri ayrı bir skandallar ifşasına dönüşen videolar vasıtasıyla pasif bir beklenti sürecine doğru sürüklendiğini görmek ve bu hareketsizlik tehlikesine karşı ayağa kalkmalıyız. Bu karanlık zorbalık döneminden çıkış geniş toplumsal kesimlerin inisiyatif alacağı birleşik bir muhalefetle mümkün olacaktır.

Bu tarihsel anda KESK güçlü mirasını hatırlamak ona sahip çıkmak ve kamu emekçileri hareketini yeniden kurmak göreviyle karşı karşıyadır. Emeği, barışı, demokrasiyi, kamuculuğu ve laikliği esas alan ve tüm bu fikri ve pratik dinamiği iş yerlerinde örgütleyen sınıf ve kitle sendikacılığının pusulasından şaşmayan kararlı, sürekli, direngen bir kamu emekçileri hareketine bu toprakları ihtiyacı her zamankinden fazladır.

Bugün ya sendikal rutin ve ezberlerimizi aşacak cüreti göstererek bu tarihsel rolü oynayacağız ya da o rutinin kısır pratiğinde sıkışarak daralmaya ve etkisizleşmeye devam edeceğiz ama eninde sonunda emekçiler bu döngüyü aşacak olanakları kendi elleriyle yaratacaktır.

DEVRİMCİ SENDİKAL DAYANIŞMA TÜRKİYE MECLİSİ