KESK Genel Başkanı Lami Özgen ve çok sayıda KESK yöneticisinin gözaltına alınması örneği en son 12 Eylül’de yaşanmış bir uygulama. Türkiye’de bir sendikal konfederasyonun genel başkanı en son 12 Eylül’de gözaltına alınmış ve tutuklanmıştı. Bu benzerliğin ayrıntılarını T24’teki “Böylesi en son 12 Eylül’de yaşanmıştı” başlıklı yazımda anlatmıştım.
 
KESK’liler emniyette sorulan sorular gösteriyor ki, 12 Eylül zihniyeti aynen devam ediyor. 27 Haziran tarihli BirGün ve Evrensel’de yer alan haberlere göre KESK’lilere neden greve katıldıkları sorulmuş. KESK Genel Sekreteri İsmail Hakkı Tombul’ın aktardığına göre, KESK’lilere 21 Aralık 2011 günü yapılan  “grevli toplu sözleşme, güvenceli istihdam, insanca yaşayacak temel ücret ve ek ödemelerin emekli aylıklarına dâhil edilmesi, ceza ve sürgünlerin durdurulması için grevdeyiz” eylemine neden katıldıkları sorulmuş. Bu sorunun sorulduğu kişinin SES Genel Sekreteri olduğunu belirtiyor Tombul.

Güler misin ağlar mısın? Bir sendikal eyleme karar veren sendikacıya eyleme neden katıldığı soruluyor. Dahası sendikal bir eylem kriminal bir olaymış gibi emniyette soru konusu olabiliyor. Emniyet temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasını, sendikal eylemleri kriminal olaylar olarak görme cüretini nereden alıyor? Haklı hakla sendikal bir eylemi, bir temel hak ve özgürlüğün kullanılmasını suç olarak görebiliyor emniyet bürokrasisi? Bunun adı zihniyet polisliği değilse nedir?

Bir sendikacıya “neden greve katıldın”, “neden grev yaptın” diye sormak dünyanın en tuhaf sorusu olsa gerek. Anlaşılan organize suçlar polisi görevini yanlış anlamış, örgütlü sendikal eylemleri ve grevleri de suç sanıyorlar. Polis demokratik bir eylemi bir suç konuyu olarak tasnif edip sendikacılara sorabiliyorsa, hukuk güvenliği ataklar altına alınmış demektir. Dahası KESK’lilere sorulan sorular 12 Eylül ruhunun emniyet ve yargı koridorlarında yaşadığını gösteriyor.

12 Eylül günlerinde DİSK iddianamesi hazırlayan askeri savcı Süleyman Takkeci de iddianamesini aynı zihniyetle hazırlamıştı. Albay Takkeci, DİSK’in 2. Ören toplantısında alınan kararlar için akıllara durgunluk veren şöyle bir değerlendirme yapıyordu: "Genel grev ve eyleme yönelik çalışmalar cümlesinden olarak hazırlanacak program çerçevesinde gerçekleştirilecek eylemlere  yasal gerekçe hazırlamak ve eylemlerin yasal geçerliliği konusunda kamuoyu oluşturmak amacıyla hukuk çalışmalarının yapılmasının dahi düşünüldüğü görülmüştür.” (DİSK İddianame, s. 441-442). Çalışanların çıkarlarını korumaya yönelik eylemlerin hukuki çerçevesini hazırlamak bile suç sayılmıştı. Ve daha ne anlamsız suçlar imal edilmişti. Deliller arasında oldukça eğlenceli şeyler vardı. Yasal mitingler, grev resimleri, Dostlar Tiyatrosunun bir pankartı vb. Emniyette KESK’lilere sorulan sorulara bakıldığında bu zihniyetin pek değişmediği görülüyor. Yarın iddianamelerde sendikal eylemler suç olarak sıralanırsa şaşırmayalım.
 
Emniyetteki tuhaf sorular da gösteriyor ki, KESK’e yönelik operasyon aynı zamanda KESK’in sendikal kimliğine ve tavrına yöneliktir. Bu operasyon mücadeleci ve demokratik bir sendikal anlayışa gözdağı verme, KESK’i etme ve yalnızlaştırmak gibi bir boyut taşımaktadır.
 
KESK muhalif tavrı nedeniyle cezalandırılmaktadır. KESK, AKP hükümetinin uygulamalarına karşı en dinamik muhalefet odaklarından biridir. 4+4+4 yasasına, göstermelik toplu sözleşmeye karşı en kararlı muhalefet KESK’ten gelmişti. 21 Aralık 2011 grevini KESK örgütlemiş, 23 Mayıs 2012 grevinin omurgasını KESK oluşturmuştu. KESK 1990’lı yıllardan bu yana Türkiye’de demokratik kamu çalışanları sendikacılığının başını çeken örgüttür. Bugün pek revaçta olan yandaş sendikacıların sendika sözünden ürktüğü zamanlarla, KESK bu ülkede kamu çalışanları sendikalarını örgütlemişti.

KESK Genel Başkanı’nın gözaltına alınması üzerine DİSK ve Sendikal Güç Birliği Platformu dışındaki diğer sendikal örgütlerin suskunluğunu not etmek gerekiyor. Uluslararası sendikal örgütlerin kınadığı bu hukuksuzluğa karşı Türk-İş, Hak-İş ve Memur-Sen’in seyirci kalması manidardır. Ancak kimse unutmasın, bugün sessiz kalanlar yarın hukuksuzluk kendi kapılarını çaldığında etraflarında kimseyi bulamayacaktır.
 
12 Eylül 2010 referandumunda “yargı demokratikleşiyor” diye iştiyakla “evet” diyenlere de küçük bir hatırlatma şart. Bugün KESK Genel Başkanı bir suç örgütün yöneticisi gibi gözaltına alınabiliyorsa, sendikacılara sendikal eylemleri suç olarak isnat ediliyorsa, yazarlar kitaplarından- notlarından dolayı tutuklanıyorsa senin de kabahatin olduğunun farkında mısın?

Neyse, geçelim bunları. Şimdi KESK’le dayanışma, şimdi KESK’li olma zamanıdır!