Keşke Meyhanesi: İtiraz ve itibar albümü
Fotoğraf: BirGün

Henüz reşit olmuş delifişek gençler değillerdi, 2017 yılında Daniska adını verdikleri topluluğu kurduklarında. Davulcu Gökhan Tümkaya, basçı Efe Demiryoğuran, gitarcı Evren Arkman ve klavyeci Hüseyin Çebişci...

Kadıköy’de 2009 yılında açtıkları HaremS adındaki kayıt stüdyosunda, orta yaşa merdiven dayayarak demini almış arkadaş kalabalığının içindelerdi. Burada sayısız prodüksiyona bulaşmışlardı. “Neden hep başkalarının işini yapıyoruz da kendimize müzik yapmıyoruz?” diye akıllarına düşen kurt yoldan çıkarmıştı koca koca herifleri.

Efe ile Gökhan, stüdyodan çıkıp Moda’ya doğru demlenmeye giderken, dışarının sıcak havasında soğuk ama içerinin soğuk bira eşliğinde masasında sıcak gelmişti, sokağın köşesinde karşılaştıkları gitarcı Deniz Bayrak’a “gitarcı arıyoruz” dediklerinde.

İş çok eğlenceli başlamış, ilk üç şarkıyı güle oynaya kaydetmişlerdi. Beri yandan da şarkılarını matrak bir üslupla sosyal medyadan paylaşırken kendileriyle bile dalga geçiyorlardı. Zaman içinde ayrılanlar ve katılanlar olmuş ama ilk albümleri “Mış Gibi”yi 2020 yılında bu havada dostluk çemberinin ortasında çıkarmışlardı.

SEMBOLİK BİR DİRENİŞ

Pek çok müzisyenin dev egolarının aksine, bu ince ruhlu ve komplekssiz insanların hayallerini yan yana koyunca patchwork’e benziyordu Daniska. İlk albümü çok solistli ve çok bestecili bir iş olarak planlamışlar, herkes kendi şarkısını söylemişti. Rakı masasında sohbet eder gibi şarkı yazıp söyleyen bu delişmen Kadıköy insanları, kalıplara sıkışmış, hep aynı yollara mahkûm pop müzik dünyamızın kelime haznesini ve hikâye dağarcığını genişletmişlerdi. Sadece o değil, müzikal tür olarak da dağıtmışlardı; funk’tan popa, diskodan alaturkaya...

İkinci albümleri “Keşke Meyhanesi”, müzikal konsept olarak daha net çerçeveye sahip bir proje çalışması. Alaturkaya, arabeske, meyhane müziğine, Yeşilçam’a uygun bir içeriği var. Yani tam bir rakı albümü. Rakı içmenin bile siyasi bir malzeme haline getirildiği zamanlar için sembolik bir direniş...

Daniska elemanların hayatında iz bırakmış sayısız film ve karakter vardı. Kemal Sunal’ın Sadri Alışık’ın, Münir Özkul’un birileri tarafından karalanırcasına tartışılıyor oluşu onlara dayanılması güç geliyordu; çünkü bu isimler onların çocukluk kahramanlarıydı. Bu nedenle “Keşke Meyhanesi”ni geçmişlerine topyekûn bir saygı albümü olarak düşünmüşler bunu müzikal olarak da Arabesk ve meyhane müziğinde somutlaştırmışlardı. Öte taraftan bu kültürün ayrılmaz parçası olan rakının yaşam biçimi tartışmalarına taşınmasına karşı hangi tarafta olduklarını göstermiş olacaklardı. Yaşam tarzına müdahaleye itirazdı bu tercih... Siyasi değil, kültürel bir itirazdı; şarkılardan ibaret... Aslında mesele rakı da değildi; bunun etrafında oluşan kültür ve müzikti.

keske-meyhanesi-itiraz-ve-itibar-albumu-1118268-1.

KARAGÖZ PERDESİ

Bu kültürün taşınmasında geçmişten geleceğe bir aracılıktı onlarınki, müzik üzerinden... İnsanlık değerlerine, eski insanlara, kadim kültürlere duyulan saygının dışında bir dönem itilip kakılan arabeske ve İkinci Yeni’ye itibar kazandırıyorlardı.

Her şarkıda güzide bir sesi ağırlamışlardı. Kapaktaki trompet çalan sarhoş fare, arka planda eski İstanbul, Yeşilçam şarkılarındaki köhne meyhanelerden birinde oturuyordu. İlk albümün kapağındaki kedinin yerini almıştı. Plağın kaydedildiği süreçte aralarına katılanlar, Daniska’nın giderek bir proje topluluğuna dönüştüğüne işaret ediyordu. Girenin çıkanın bol olduğu bir çeşit Karagöz perdesi haline gelmişlerdi.

Plak şirketi de bu perdeye elbette son sahnede girmedi. Ellipsis’in sahibi (kolay yetişmeyen efsane menajer) Serkan Fidan, ta başından beri yanlarındaydı ve albümü dijital platformlarda yayınlamakla yetinmeyip, 1000 adet plak olarak basmaktan çekinmedi. Haydi, afiyet olsun!