Keskin sirke küpüne zarar diye bir laf vardır ya, keskin güç en çok bize zarar…

2000li yılların başlarında “yumuşak güç” uluslararası siyasetin en moda tanımlarından biriydi. Ülkelerin kültür sanat, spor vb yoluyla etki alanlarını genişlettiği yazılıyor çiziliyordu. Türk dizileri bu anlamda örnek gösteriliyordu. Yumuşak güç devri kısa sürdü, şimdi uluslararası siyasette moda terim “keskin güç”. Keskin güç, manipülasyon ve baskı yoluyla politik etki yaratma, ya da politik etki alanı satın almak olarak tarif ediliyor. Dünyanın ta öbür ucundan örneklerle başlayalım.

Avustralya denince aklımıza kangurular ve sörf geliyor ama bunun ötesinde önemli yeraltı kaynaklarına sahip askeri bir güç olduğunu unutmamak gerekiyor. Iran asıllı Avustralyalı bir siyasetçi Sam Dastyari, üyesi olduğu İşçi Partisi’nden istifa etmek zorunda kaldı. Dastyari daha önce Güney Çin Denizi’nde adalar konusunda Çin’in haklılığını savunmuş ve İşçi Partisi yetkilisinin Hong Kong’da Çinli bir demokrasi aktivistiyle görüşmesini engellemişti. Dastyari’nin Çinli bir işadamı Huang Xiangmo’dan yüklü miktarda para aldığı anlaşıldı.

Huang Xiangmo’nun para desteği sağladığı tek siyasetçi Dastyari değilmiş. Huang yasal yollardan Avustralya’daki iki siyasi partiye on yıl içinde 5 milyon dolar kadar bağış yapmış. Yani siyasi etki alanı satın almış. Bunu da muhtemelen Çin Devleti adına yapmış.

Almanya da Çin keskin gücüyle çalkalanıyor. Alman Gizli Servisi, Çin’in sosyal medya üzerinden 10 bin kadar Alman vatandaşına ulaştığını tespit etmiş. Çin’in hedefindeki Almanlar arasında milletvekilleri de var. Çin’in hedefi Alman Gizli Servisi’ne göre kaynak devşirmek ve etki alanını genişletmek.

Amerikan seçim süreciyle beraber Rusya’nın bu alandaki etkisini dünya konuşur oldu malum. Yanlış bilginin doğru bilgiden çok daha hızlı yayılabildiği ve bu durumun kolaylıkla manipüle edilebildiği bir dönemde yaşıyoruz.

Türkiye’de sol, şimdilerde de İslamcı hareketler Rusya’ya ve Çin’e sempati ile bakma eğiliminde. Ki aslında bunun da “keskin güç”ün bir parçası olduğunu unutmamak gerekiyor.

Demokrasi ve insan hakları için sesini yükselten sol, dünyada değişen yeni dengelerle ilgili akıllı olmak zorunda. Türkiye, bu yeni keskin güç savaşlarının ortasında yer alıyor. Hiçbir taraf melek değil ancak şunu unutmamak gerekli, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bana göre aşırı naiflikle kendine yakın bulduğu Çin ve Rusya blokunun ana hedefi kendi menfaatlerini korumak. Bu blok dünyada işleyen stabil demokrasi istemiyor. Bu yolla kendi rejimlerinin bekasını koruyabileceklerinin farkındalar. Sosyal medyayı kullanarak, para harcayarak etki alanı olabilecek demokrasileri sarsma hedefindeler. Türkiye’nin bu anlamda kritik konumda olduğunu unutmamak gerekli.

Putin neden iki günde bir Cumhurbaşkanıyla telefonda görüşüyor, neden her geçerken bir uğruyor, “keskin güç” ışığında düşünmek lazım.