Onun hâlâ özgürlüğü yok, onun saçları toprağa serpilmiş, o artık ölü. O’nu yüksek sesle anın, adını söyletin: MAHSA AMİNİ.

Kestim kara saçlarımı
Mahsa Amini’nin polis nezaretinde ölümünün ardından İran’da binlerce kadın sokaklarda başörtülerini yaktı.

Nesli ZAĞLI

Size soruyorum erk sahipleri! Sizin için özgürlüğü sevmek bu kadar zor mu? İnsanın varlığından, sağlığından, devamlılığından ve hayatından önemli ne var şu hayatta? Ama siz özgürlüğe de renklere de insancıllığa da saçlara da düşmansınız. Siz gücünüzü de buna borçlusunuz zaten; hayata düşman olmaya. Yaşama dair bir canlılık ve farklılık sizin için büyük dert. Siz aynı düşünen, aynı nefes alan, saçlarını sakallarını aynı tarayan, sorgulamayan, düşünmeyen, bilmeyen ve hissetmeyenleri seversiniz. Sizin tek bir Tanrınız, tek bir ülkünüz, tek bir sermayeniz, tek bir kozunuz var:

Güç! Erkin yolunda ise paranız, ahlakınız, yasaklarınız, yaptırımlarınız hep araçtır. Amaç hep hükmeden olmaktır, sahip olan olmaktır. Siz insanlığın en uygarlıktan uzak formunun şiddet eken, şiddet biçen mahluklarısınız. En agresif, en ilkel, en regresif dürtülerin muhafızlarısınız. Siz erki, kudreti kaybetme korkusuyla insan yakan, kılıçtan geçiren, kelle koparan ve katledensiniz. Acımasız olduğunuz kadar mağdursunuz. Özgürlüklere karşı ahlakı savunurken mağrursunuz da. Sizde her türlü oyun var. Ama siz insana dair her türlü gerçekliği kilitli kapılar ardında, karşılıksız, rızasız yaşamanın üstadısınız. Göze görünen her saç teli, her ten, her inanç, her farklılık size tehdit. Siz özgürlüğü değil, çekiştirerek çıkardığınız örtülerle kendi karanlığınızı örtmeyi bilirsiniz.

Belki sabah çalan alarmı 3 kez erteleyerek zorla uyandı. Yataktan geç kalma korkusuyla fırladı. Belki gözü yatağa dökülmüş saçlarına takılmadı bile. Belki yarım saati bile bulmadan güvenli yuvasından alelacele çıktı. Kafasına örtüsünü üstünkörü takıverdi. Belki de 16 Eylül 2022 onun için dalga dalga saçlarını bile unuttuğu ama sokağa çıktığında kolluk güçlerinin varlığını hatırlattığı bir gündü. Ama bilemiyoruz, belki de sabah alarmı çalmadan uyandı. O güzel saçlarını mis gibi yıkadı. Akşama elinde kalan birkaç saç nedeniyle bir bakım yapmayı planladı. Belki saçlarını kuruttuktan sonra öyle güzellerdi ki kıyamadı ve örtüsünü hafifçe kapattı. Sokakta onu bekleyen ölümü aklından bile geçirmeden. Bir kadının saçlarını savurmasının ölümcül olabileceği bir ülkede olduğunu bir an unutarak. Ama hayır belki de hep aklındaydı! Belki dünyadaki milyonlarca kadın gibi o da o sabah, ayaklarımıza prangalar vuran rejimlere, gericilere, faşistlere isyan edercesine saçlarını dalga dalga savurdu. O günün son günü olduğunu bilmiyordu. O günün ülkesinde ve dünyanın her yerinde bileklerinde ağır prangalar taşıyan kadınların sabrını taşıran son damla olduğunu bilmiyordu. Şimdi İran’daki kadınların saçlarını kestiğini, başörtülerini yakarak dalga dalga saçların isyanını büyüttüklerini de bilemiyor. Onun hâlâ özgürlüğü yok, onun saçları toprağa serpilmiş, o artık ölü. O’nu yüksek sesle anın, adını söyletin: MASHA AMİNİ.

“Uzaktı dön yakındı dön çevreydi dön
Yasaktı yasaydı töreydi dön
İçinde dışında yanında değilim
İçim ayıp dışım geçim sol yanım sevgi
Bu nasıl yaşamaydı dön”


İnsan şair, kadın şair Gülten Akın soruyor: Bu nasıl yaşamaydı? Sahi biz nasıl yaşıyoruz bu kadar öteki, bu kadar sakıncalı iken? Dünya dijital olarak, global olarak, bilimsel olarak çağ üzerine çağ atlarken biz kadınlar neresindeyiz? En gerici, en ilkel kavimler hâlâ bizim ve tüm diğer ötekilerin “günahkârlığı” üzerinden verilen gözdağıyla var olmuyor mu? Biz kadınlar, biz çocuklar, biz LGBTİ+ bireyler, biz tüm din, dil ve ırkların ötekileri gerici, baskıcı, totaliter rejimlerin en büyük teminatıyız. Öfke, nefret ve hınç bize kusulur. Aynı gemide olduğumuz koca faşist bir parmağı sallayarak bize anlatılır ilk. Medeniyetin ve insanlığın büyük yangınlarında asla kurtarılmayacak olan hep biziz. Dünyayı beyaz erkekler yönetir, sarı erkekler kapitalizmi ve kaosu garantiler, kara erkekler de maşa olur. Çok yuvarlak bir varsayım bu ama asla gerçeklikten uzak değil. Bu eril dünyada erkek olmamak çok zor, öteki olmak çok zor.

Erkek egemen kültür kendi erkini güçlendirecek piyadeleri her zaman bulur. Daha geçen pazar o piyadeler LGBTİ+ karşıtı bir yürüyüş yaptılar. İşin ilginci kadın karşıtı bir yürüyüş yapsalar, yürüyenlerden kadın bol olurdu. Bu nedenle bu yürüyüşte de bizzat LGBTİ+ bireyler olabileceğini, ama grup kendiliklerinin egemen eril ve ötekileştirici zihniyet karşısında eridiğini varsayıyorum. Bu ülkede an itibari ile açık saçları nedeniyle kadın katlediliyor olmaması, tüm düzene sinmiş yarı-saklı bir ahlakçılığın hüküm sürmesine engel değil. Trans bireyler markaja alınıyor mu? Evet. Şiddete uğruyor mu? Evet. Katlediliyor mu? Evet. Peki, bu korkunç iklimde, saçım açık geziyorum diye özgür müyüm? Asla. Hep ters esen bir rüzgâr var. İyiliğe karşı, insancıl olana, aşka, sevdaya, özgürlüğe, eşitliğe karşı. Saldığım saçlarım dağılıp uçuşuyor bu faşist atmosferde. Kesmek mi lazım?

“Kestim kara saçlarımı n'olacak şimdi
Bir şeycik olmadı - Deneyin lütfen -
Aydınlığım deliyim rüzgârlıyım
Günaydın kaysıyı sallayan yele
Kurtulan dirilen kişiye günaydın”


Günaydın diyor büyük şair, kadın şair Gülten Akın. Nedense insan kadınlığının altını özellikle çizmek istiyor. Birimizin yıldız gibi gökten kaydığı bu hüzünlü, yaslı zamanlarda kız kardeşlik biraz olsun sarıyor yaraları. Özgür değiliz hiçbirimiz. Eril bir zulmün boyunduruğu altındayız. Geçen gün biri sosyal medyada “örtündükçe özgürleştiğini” yazmış. İşte bu kışkırtılmış heves, bu iştah bizi iyice ötekileştiriyor. Dünyanın her yerinden yüksek sesler geliyor şimdi: MAHSA AMİNİ. Biz de duyup yükseltiyoruz. Daha küçücük bir çocukken, özgürlüğü bize şöyle anlattılar: Uzat bakayım kollarını, işte özgürlük senin ve onun kollarının bittiği yerde başlar. Özgürlüğün içli ve ezgili bir masal olduğunu ve kollarımızın sonunda başlamadığını, erk sahiplerinin itinayla kol, kanat kırdığını sonra öğrendik. Saçlarımız, tenimiz, türkülerimiz, cinselliğimiz özgür olana dek keseriz kara saçlarımızı, bi' şeycik olmaz.