'Hızlı çözümler, anne babalık pratiklerinde uygulanabilecek mönüyü daraltıyor. Bu sadece ebevynlikte değil, yemeklerimizde bile böyle. Eskiden uzun saatler pişen yemekler hazırlarken, şimdi en iyi ihtimalle akşam eve gelindiğinde yarım saat içinde kotarılabilecek bir yiyecek ya da motorsikletli bir adamın getireceği yemeği yiyoruz'

Çocuklar emeğin değerini nasıl öğrenecek?
Kendini bilmezlik ile özgüven arasındaki fark hayata emek vermişlikten geçer. Çocukların emeğe değer vermesini sağlamanın yollarını binlerce yıllık insanlık geçmişinde bulabiliriz. Hak etmeden elde eden çocukların kendilerine (başkalarına vermedikleri) hakları tanımaları kaçınılmaz. ‘Ben kimim biliyor musun?’ sorusunu soranların derdi, kim olduklarını anlayamadan oldukları yere gelmiş olmalarıdır. Çocuklarımızı yetiştirirken zorlayarak güzellik olmayacağı aşikar; ancak iyilikle, güzellikle zorlanmak geliştiricidir.
Bugünün anne babaları ile geçmiş ebevynler arasında ciddi farklar var.  Nedir geçmişle bugün arasındaki en büyük fark?
Eski ile yeni arasındaki en büyük fark zaman. Bugünün sosyo-kültürel yapısı, anne ve babaların kendi hayatları üzerindeki kontrolünün daha az olduğu bir yaşam sunuyor. Bazı uygulamalar daha kolaylaşmış gibi görünse de, bunlar bizim daha fazla çalışmamıza neden oluyor. Eskiden babamız saat 5’te kapıyı açan bir adamdı. Biz belki babamızdan daha fazla para kazanıyoruz ama o parayı harcayacak zamanımız yok. O yüzden anne babalar artık günlük yaşamla ilgili daha hızlı çözümler arama yoluna gidiyorlar.

Çocuk yetiştirme konusunda hızlı çözümler işe yarıyor mu? Bu işin bir kısa yolu var mı?

Hızlı çözümler, anne babalık pratiklerinde uygulanabilecek mönüyü daraltıyor. Bu sadece ebevynlikte değil, yemeklerimizde bile böyle. Eskiden uzun saatler pişen yemekler hazırlarken, şimdi en iyi ihtimalle akşam eve gelindiğinde yarım saat içinde kotarılabilecek bir yiyecek ya da motorsikletli bir adamın getireceği yemeği yiyoruz. Aileler hızlı, işlerini görecek tipte çözümler arıyorlar, çünkü emek verecek zamanları ve mecalleri yok.
Geçmişte olmayan bilgiye ulaşma lüksüne sahibiz. Belki de kısa yollara, arayarak ulaşabiliriz?
O kadar çok bilgi gerektiren bir konu yok aslında, anne babalık ‘iş’inde. Biraz bilgi ve üstüne eklenecek sezgi, iç görü, zaman ayırma, emek verme gibi başka parametreler var.

Sezgilerimiz, iç görümüz bize ne diyor olmalı?

Aslında hiç karmaşık değil, çocuklarımızı doğru yetiştirmek geleneksel olarak ‘terbiye’ diye tanımladığımız davranış biçimlerini onlara öğretmekten ibaret. Biliyoruz ki çocuklar yetişkinlerden farklı olarak açlık, keyif, uyku gibi dürtülerini anında karşılamak ihtiyacında oluyorlar. Bunlar anında tatmin edilmediğinde çocuklar huysuzlanıyor ve huzursuzlanıyorlar. Terbiye bu dürtülerin zaman ayarlarının yapılmasıdır. ‘Aç bırakın’ demiyorum ama yemeğe yakın zamanda ‘Açım’ diyen çocuğa ‘On dakika daha bekle’ diyebilmek, beklemeyi öğretmek, çocuklarımıza yarar getirir. ‘Her istediğimin anında olması gerekir’ duygusu çocuksu bir histir, bundan yavaş yavaş çıkarak yetişkinliğe geçilir.
Çok temel bir konudan bahsediyorsunuz, bunları yapamayan ebeveynler karşınıza çıkıyor mu?
Şu anda anne baba olan kişiler arasında, bu olgunlaşma sürecini tamamlamamış olanlar var. Kendi dürtülerinin tatminini ön plana çeken, sadece kendi keyiflerine göre olan durumları kabul edenler, kendi rahatlarını bozacak durumlara katlanmak istemeyen ya da buna gücü olmayan ebeveynler çok sayıda. O zaman da, binlerce yıldır süregelen ancak kendileri bir nedenle kazanamamış oldukları bu ‘evrensel değerler’i çocuklarına, toplumun giderek artan yalıtılmışlığının da etkisi ile, aktaramıyorlar. Dağ başında, yokluk içinde yaşayan bir insan bazen bunu plazada çalışıp, nizamiyeli sitelerde oturan kentliden daha iyi uygulayabiliyor.

Çocukları zorlamak mı gerekiyor?
Zorlamak değil emek vermeyi öğretmek benim bahsettiğim. Emek vermeden elde etme alışkanlığımızla birlikte, emeksiz sonuç elde etmeyi bekler olduk. Bazı şeyler tabii ki kolay, zahmetsiz, karşılıksız olsa iyi olur, bunda bir sakınca yok. Ama hayatın toptan böyle olmasını istemek ne kadar doğru? Çocuklara emeksiz elde edilenin değerli olduğunu ‘öğretmek’ ise tek kelime ile yanlış; çünkü hayat böyle bir yer değil.
Bu noktada biz nesil olarak, ‘ailelerimiz bizi doğru yetiştirmiş’ tümevarımını çıkartabilir miyiz?
Evet, değerler anlamında eski nesil bizi doğru yetiştirmiş. Bu muhafazakar bir yaklaşım olarak değerlendirilebilir, öyle zaten. Değiştirilmesi gereken şey bunlar değil, bir doğal canlı olan insana özgü onbinlerce yıl içinde oluşmuş değerler muhafaza edilmeli. Geçmişi idealize etmeyelim; ama geçmişte önemli, değerli olan neydiyse, onları çocuklarımıza da aynısını vermeye çalışalım.  Insanlık mirasını reddetmeyelim.
 ‘Sorunlu’ çocuğu anlamak için ilk dikkat edilmesi gereken nokta nedir?
Keyfi yerinde, gelişimi yolunda olan bir çocuk başkasına zarar vermez; vurmaz, itmez. Durduk yerde içinde olduğu toplumsal birimin bir tür mutabakatla uyduğu kuralları bozmaz. Güçsüz çocuklar kendilerini böyle ifade eder. Güçlü çocuklar ise mücadele eder; körlemesine kavgalara girmez.

Televizyon:
Televizyonu kapattığınızda evde hala konuşulacak bir şey varsa, televizyon sizin için ciddi bir sorun değil.
Çocuğun söz hakkı: Çocuğun söz hakkı tabii ki, var. Ama boyu, aklı ve sorumluluğu kadar!
Çocuklara yetişkin muamelesi: Çocuklar çocuktur, minyatür yetişkinler değil.
Çocuklarımıza verebileceğimiz en iyi şey: Çocukların emeğin değerli olduğunu anlamaları için zahmete katlanmayı öğrenmeleri.

(Yankı Yazgan'ın Sabah-Pazar’dan Ayşe Ferhangil’in Eylül 2012’deki sorularına verdiği yanıtların bazılarından derlenmiştir)