Banka şu sözcüğü kullanmış, şunu metinden çıkarmış gibi yorumlar pek anlamlı değil. Bu yorumları yapanlar ya ülke gerçeğinin farkında değiller ya da gerçekten inandıklarını söyleyecek cesareti olmayanlardır

Bu hafta piyasa, önceki aylarda olduğu gibi, Merkez Bankası’nın faiz kararını “heyecanla” bekledi. Her ne kadar politika faiz oranında bir değişiklik beklenmiyor olsa da karara ilişkin yayımlanacak olan metin “piyasacılar” için merak konusuydu. Acaba açıklanan metinde PPK ne diyecekti, gelecek aylarda alacağı kararlara ilişkin ipuçları bulunacak mıydı gibi konular merak ediliyordu.

Ben hiç merak etmedim. Hatta açıklanan metni okuma zahmetine bile katlanmadım. Metni bekleyenlerin sanırım ortak bir özelliği var: Gelişmiş ülke merkez bankalarının kararlarını yakından takip eden, onların kararlarını kelime kelime analiz eden analistlerin raporlarını okumaları. Merkez Bankalarının bağımsız olduğu, kurulların kararlarını siyasi iradenden bağımsız olarak, sadece ekonomik verilere bakarak aldığı bu ülkelerde MB’lerin açıklamalarına anlam yüklemek, onların sözlü yönlendirmelerine değer atfetmek normal ve anlaşılabilir bir durumdur. Zaten o ülkelerdeki MB’ler de sahip oldukları araçları kullanmak yanında, bu araçları hangi durumlarda nasıl kullanabileceklerine ilişkin açıklamalarıyla da piyasaları yönlendirirler. Hani şu “sözlü yönlendirme” denilen şey var ya, işte onu yapıyorlar.

Oysa bizdeki durumunun bununla bir benzerliği bile yoktur. Her ne kadar kanununda bağımsız olduğu yazılmış olsa da, bankanın karar alma konusunda iktidardan bağımsız hareket etmesi mümkün değildir, MB’nin “sözünün” bir bağlayıcılığı yoktur. Ülkede var olan yönetim modeli ve sahip olduğu yetkileri sınırsızca kullanan siyasetçilerin varlığı, gelecekte alınacak kararlara ilişkin “yönlendirmelerin” anlamsız olmasına yol açıyor. Bu nedenle, banka şu sözcüğü kullanmış, şunu metinden çıkarmış gibi yorumlar pek anlamlı değil. Bu yorumları yapanlar ya ülke gerçeğinin farkında değiller ya da gerçekten inandıklarını söyleyecek cesareti olmayanlardır.

Aslında bu durum, keyfilik, sadece MB ile sınırlı değil. Ülkede resmi tüm kararlarda, hatta hayatın her alanına ilişkin düzenlemelerde de mevcut.

BOĞAZİÇİ REKTÖRÜ

Dün sabah Resmi Gazetenin mükerrer sayısında yayınlanan bir kararla Boğaziçi Üniversitesi Rektörünün görevden alındığını öğrendik. Bir gece yarısı kararnamesi ile göreve gelen, altı ay aradan sonra yine bir gece yarısı kararnamesi ile görevden alındı. Getiren de, götüren de Erdoğan. Bu görevden almada Boğaziçi Üniversitesinin göstermiş olduğu direncin rolü çok büyük. Melih Bulu atandığı günden beri protesto ediliyordu. Pek çok köklü üniversiteye de dışarıdan rektör atanmış olmasına rağmen, bu kadar kararlı ve istikrarlı bir direnişi başka hiçbir üniversite gösteremedi. Bu direnişe bağlı olarak üniversitede kurullar çalışmadı, kararlar alınamadı. Ve bu direnç sonuç verdi. Bu konuda bugün pek çok yazı okuyacaksınız. Benim vurgulamak istediğim, ülkede yönetim erkini elinde bulunduranların keyfiliği: İstedikleri şekilde istedikleri kararı alabiliyorlar. Merkez Bankası başkan değişimleri de böyle yapılmadı mı?

Hal böyle olunca MB’nin faiz kararına ilişkin metni detaylı bir biçimde “analiz etmek” ve buna anlam yükleyerek gelecek kararlara ilişkin çıkarımlarda bulunmak ve bu yorumları dikkate alarak finansal kararlar vermek, bence abesle iştigaldir.

Ülke gerçeğinin farkında olmadan ve bu duruma itiraz etmeyerek, sanki her şey “okudukları kitaplarda” yazdığı gibiymiş davranarak analiz yapmak, yorumda bulunmak gelecekte bu yorumların sık “revize” edilmesine yol açar. Unutmayın, geldiğinden şaşırmayan ama görevden alındığında Melih Bulu’yu bile hayrete düşüren karar alma süreçleri, yarın “piyasa analistlerini” da hayal kırıklığına sürükler.

Ekonomik analizlerinizi yaparken ülke gerçeklerinden uzaklaşmayın.