Son cümlelerini okuduktan sonra, kafamı sallayıp gülümsediğim, bana yeni bir kapı açtığına inandığım bir kitaptan söz etmek istiyorum. İlk kitabı ‘Hikâyesi Olan Ölüler’ ile adından söz ettiren Üstüngel Arı’nın yeni romanı “Y.Ü.K.”

Keyifle okunan ama keyif kaçıran roman

ZEYNEP BİLGİN

Genç yazarların yeni kitaplarını okumak her zaman heyecan verici bir eylem olmuştur benim için… Yeni bir bakış açısı, yeni bir soluk, yeni bir dil, yeni bir düşünce bulmak umuduyla, büyük bir merakla başlarım kitaba ve okumam bittiğinde, aradığımı bulmuşsam eğer, yeni bir arkadaş edinmişim gibi bir mutluluk duyarım. İşte son cümlelerini okuduktan sonra, kafamı sallayıp gülümsediğim, bana yeni bir kapı açtığına inandığım bir kitaptan söz etmek istiyorum sizlere. İlk kitabı “Hikâyesi Olan Ölüler” ile adından söz ettiren Üstüngel Arı’nın yeni romanı “Y.Ü.K.” Mylos Kitap etiketiyle raflardaki yerini aldı. Kitaplığınızdaki yerini alması için de acele etmenizi öneririm. Çünkü bazı romanları okurken kendinizle yüzleşirsiniz ve bu çok sık başınıza gelen bir şey değildir, hele de her şeyin en iyisi olabileceğimiz ve her şeyin en iyisini hak ettiğimiz fikrine inandırılmaya çalışıldığımız günümüzde…

Ben, pek çok kişinin aksine, yeni neslin duyarlılıklarının daha yüksek olduğunu düşünüyorum. Bu düşüncemi yeni tanıştığım genç yazarların eserlerinde görmek de beni mutlu ediyor doğrusu. “Y.Ü.K.” için, öncelikle ve kesinlikle derdi olan bir roman diyebiliriz; insanlığa dair, insan olma yolunda taşıdığımız sorumluluğa dair, sorgulayan ve düşünen bireylerin omuzlarındaki ağırlığa dair… Bu ağırlıkla baş etmek için herkes farklı bir çare arıyor kuşkusuz, farklı yollardan geçiyor, farklı acılar çekiyor, farklı bir umuda tutunuyor… Herkes için ortak şeyler de geçiyor başımızdan elbette, aşk gibi.

Herkesin başına gelen, fakat herkesin hakkında farklı düşünceler ürettiği kavramlardan biri de aşk. Yaşımız gereği geçtiğimiz dönemlerde yaşadığımız aşkların da dinamikleri değişiyor, büyüdükçe beklentilerimiz farklılaşıyor. Öte yandan aşkın bir olağan seyri varmış gibi yaşıyoruz genelde. Bu genellemelerin içinde bazen öyle biri çıkıyor ki karşımıza, bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmuyor. Olağan bir düzlemde yaşamaya çalıştığımız aşkımız, hayatımızı olağandışı bir düzleme çekiveriyor. Kırılan, parçalanan, asla eskisi gibi olamayacak bir hal alıyor yaşamımız; bazen romanlar da nasibini alıyor bu parçalanmadan. Bazı sözcükler bir prizmadan geçmiş gibi yansıyor önümüzde ve anlamlar çeşitleniyor, sorular çoğalıyor.

Üstüngel Arı, okumaktan oldukça keyif aldığım, akıcı bir dil kullanmış kitabında. Hemen her sayfada yeni bir sorgulamayla karşılaşıyorsunuz roman boyunca. Yalnızca kendiniz için değil, insanlık için sorular uyanıyor kafanızda çoğu zaman. Çünkü bazı acılar o kadar bilindik, bazı yaralar o kadar tanıdık ki… Türkiye’de yaşayan bir kadınsanız tacizle çok erken yaşta tanışırsınız mesela ve bu bir ağırlık olur omuzlarınızda, ömür boyu taşımak zorunda kalırsınız. Bu ağırlık size kaygılar, korkular olarak döner. Çoğu erkekse yaşadıklarınızın farkında bile olmaz. Başka bir çoğunluk ise farkında olduğu şeylerle yüzleşmekten korkar. Genç yazarımızın ise farkında ve dahi korkusuz olduğunu söyleyebilirim bu ve benzeri konularda… Kitabın girişinde “Soframızdaki yeri, öküzümüzden sonra gelen tüm kadınlara adanmıştır…” yazısını görünce bile yazarın bu farkındalığını hissediyorsunuz. Kitabın bir bölümünde ise duygudaşlığına hayran kalıyorsunuz…

Farkındalıklar, duyarlılık, empati, sorular, parçalanma dedik diye olumsuz, depresif ya da mutsuzluğa güzelleme yapan bir kitapla karşılaşacağınızı sanmayın. Bana kalırsa “Y.Ü.K.”ün melankolik bir görünüşü olsa da pozitif bir dili, olumlu bir tavrı var. Gündelik yaşantımız içinden tanıdık sahnelereçokça rastladığımız kitapta, içten gelen ama bir o kadar da nedensiz bir gülümseme kaplıyor yüzümüzü çoğu zaman. Fakat ustalıkla kurgulanmış olay örgüsü sizi bir anda öyle bir yerden alıp götürüyor ki geri döndüğünüzde, yani başladığınız yere geldiğinizde, pek çok konuda kendinizle yüzleşmiş oluyorsunuz.

Çağdaşımız yazarları okumanın en sevdiğim yanlarından biri de aynı döneme tanıklık ettiğim bir insandan farklı bir bakış açısı kazanma şansı yakalamak. Aynı olaylara maruz kaldığımız kişilerden bambaşka yorumlar duyarız bazen, işte kimi genç yazarların günümüz olaylarını yorumlayışı da benzer bir durum oluşturuyor, taze bir bakış, yakıcı bir sorgulama ve derin bir farkındalık… Bunu her yazar için söyleyemiyor oluşumuz ise başka bir tartışma konusu elbette.

Kitapta gözüme batan tek bir nokta olduğunu da belirtmeliyim. O da, bazı cümlelerin üst üste yinelenmiş olması. Pekiştirme amaçlı böyle yapılmış olsa da cümlelerin ufak değişiklikler yapılarak tekrarlanması beni bir miktar rahatsız etti. Ancak bu söylediğim kitabın geneline yayılan bir durum değil ve toplamda okumayı zorlaştıran ya da olumsuz etkileyen bir unsur olma özelliği de taşımıyor.

“Y.Ü.K.” içinden şarkılar geçen bir roman, içinden belki de hepimizin tanıdığı insanlar geçen, belki de içinden kendimizin geçtiği bir roman. Çünkü kitabın arka kapağında küçük İskender’in de söylediği gibi; “Hepimiz tehlikeliyiz. Hepimizin hayalleri, planları bir dakikada alt üst edilebilir. Kimin katil, kimin tecavüzcü, kimin yalancı, kimin doğru, kimin depresyonda olduğu belli değil…”
Keyifle okuyacağınız ama keyfinizi kaçıracak bir roman bu ve kesinlikle okunmaya değer…