Akademisyen cüppelerinin 10 Şubat 2017’de postallar altında ezilmesinin yıldönümü. O günden beri akademinin AKP tarafından içi boşaltılıyor. Eğitim Sen’li Mutlu Arslan asistanlıktan doçentliğe hatta profesörlüğe kadar akademinin her aşamasının güvencesiz hale getirildiğini belirtiyor.

KHK’yle başladı kayyumla sürüyor

Filiz GAZİ

Bugün 10 Şubat, 2017’de Ankara Üniversitesi’nde akademisyen cüppelerinin postallarla ezilmesinin yıldönümü. Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) bilim insanlarının üniversitelerden uzaklaştırılmasına tepki olarak, 10 Şubat 2017’de Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü’nde yüzlerce kişinin katıldığı eyleme saldıran polis, bilim insanlarının cüppelerini çiğnemiş ve bu fotoğraf hafızalara yer etmişti. Cüppelerin postallarla çiğnendiği 10 Şubat tarihi, ilksel olarak Eğitim Enternasyonali bünyesindeki sendikalarla görüşmeler sonucunda “Dünya Akademik Özgürlük Günü” kabul edildi.


686 sayılı KHK ile yüzlerce akademisyen ihraç edilmişti. 11 Ocak 2016’da “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı metni imzalayan akademisyene dava açıldı. Akademisyenler fişlendi, hedef gösterildi, pasaportları iptal edildi. Ceza alanlar ve hapse girenler dahi oldu. Üniversitede kalanlar ise çeşitli baskılarla istifaya zorlandı.

ATIF ÇETELERİ

Eğitim Sen Ankara 5 No.lu Üniversiteler Şubesi Başkanı Mutlu Arslan, “Tek adam rejimi altındaki tüm kurumlarda olduğu gibi üniversiteler de doğrudan saraya bağlı birer yapıya dönüştüler” diyerek köklü geçmişi olan üniversitelerin dahi bundan etkilendiğini şu sözlerle anlatıyor:

khk-yle-basladi-kayyumla-suruyor-978774-1.
Mutlu Arslan - Eğitim Sen Ankara 5 No’lu
Üniversiteler Şube Başkanı


“Saray tarafından atanan rektörlerin temel işlevi bu bağımlılık ilişkisinin sürmesini sağlamak haline geldi. Çok köklü geçmişleri olan üniversitelerimiz bile kendi akademik geleneklerini ve kurumsal dinamiklerini tamamıyla yitirmiş bulunuyorlar.”

Arslan, direnç gösteren akademisyenler ve yapıların geçtiğimiz yıllar içerisinde ya tümden tasfiye edildiğini ya da işlevsizleştirildiğini söyleyerek şöyle devam ediyor:

“Bu tasfiye hareketinin en önemli araçlarından birisi OHAL döneminde yayınlanan Kanun Hükmünde Kararnameler oldu. Başta Barış Akademisyenleri olmak üzere üniversitelerde akademik özerklikten, demokratik işleyişten yana kesimlerbu dönemde büyük ölçüde ihraç edildi. Buna paralel olarak üniversite öğrencileri de disiplin yönetmeliği ve polis şiddeti ile susturulmuş durumda.”

Bu denli büyük bir baskı ortamında akademik özgürlükten, özgür bir akademik üretimden söz etmenin mümkün olmadığını belirten Arslan gelinen noktayı şöyle özetliyor:

“Asistanlıktan doçentliğe kadar akademinin her aşaması güvencesiz hale getirildi ve üniversitelerin belirlediği kriterleri yerine getiremeyenler birer birer okullarından atılıyorlar. Bu durum niteliksiz yayınları, yağmacı dergileri, sahte sempozyumları, tez bürolarını ve atıf çetelerini akademinin doğal bir parçası haline getirdi.”

khk-yle-basladi-kayyumla-suruyor-978775-1.
Prof. Dr. Zeynep Gambeti - Boğaziçi
Üniversitesi Emekli Öğretim Üyesi


HATAYDI…

Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden emekli olup yarı-zamanlı ders vermeye devam eden Doç. Dr. Zeynep Gambetti, “Boğaziçi Direnişi, cüppelerin postallarla ezilmesinden sonra akademinin ve cüppenin temsil ettiği ideali haysiyetine kavuşturdu” diyerek başlıyor sözlerine ve şöyle devam ediyor: “Akademik özgürlüğe karşı yapılan saldırılara göğüs germek için nöbetlerde o cüppelerle dimdik ayakta, biat etmiş olan rektörlüğe sırtımız dönük duruyoruz. Diyebiliriz ki cüppenin imajını yeniden üretmiş olduk. 2016’dan beri üniversitelere verilen zararlar çok ciddi boyutlarda. Sadece Barış Akademisyen’leri süreci değil KHK’lerle üniversitelerin içi boşaltıldı. Marmara İletişim, Ankara Siyasal gibi fakültelerdeki muhalif, toplumsal önemde büyük değer taşıyan akademisyenler görevlerinden uzaklaştırıldı. Boğaziçi direnişi ile bütün bu süreçlerden süzülerek gelen bir iddiayı yeniden dile getiriyoruz: Akademi biat etmez! Bilimin, milliyeti, tarafı olmaz.”

Gambetti’ye, niye üniversiteler diye sorduğumuzda ise şöyle yanıtlıyor: “Bilime, akademiye müdahale toplumun da bilgi edinme hakkını elinden alır. Bilgiyi kontrol etmek iktidarın yararınadır. Bu amacı; eğitime tabandan müdahale ile başlattılar. Akademi son halkaydı. 4+4+4 sistemi ve proje okullarıyla başlayan müdahale yıllarca sürdü.”