Pazar günü Ersin Tatar’ın cumhurbaşkanı seçildiği Kıbrıs seçiminden öğreneceğimiz şeyler var. Bir seçimin nasıl “kazanılıp” nasıl kaybedildiğine dair şeyler!

Bir de, örnek alınacak ve henüz tam olarak kendimize benzetemediğimizi düşündüren şeyler...

Birinci tur sonucu aklın ve matematiğin kazanacağına işaret eden Mustafa Akıncı kaybetti. Kaybetti ama, nasıl kaybetti?

Akıncı, seçim sonucunda yaptığı açıklamada, o ‘nasıl’ sorusunun üzerinde fazla durmadı, sonucun “çok değişik etkenler altında” ortaya çıktığını söyledi. İlginç bir kavramlaştırmayla, “Bu sonuç yaratıldı, elde edildi” dedi!

Uluslararası medya, sonucu “Erdoğan’ın/Türkiye’nin desteklediği aday kazandı” diye verdi. Akıncı’yı destekleyen muhalifler pazar günkü seçimi, “1990’dan bu yana yapılan en müdahaleli seçim” olarak tanımladı. Son bir haftada binden fazla insana iş sözü verildiğini, binbir vaat ve tehdidin içiçe geçtiğini söyledi ama Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK), onun bağımsızlığına söz edeni, açıklanan sonuçlardan kuşkulananı duymadım.

Demek hâlâ kurumları var Kıbrıslıların!

Seçim sonuçlarının açıklanması, sandıkların açılması, verilerin paylaşılması sürecinde de buradan bildiğimiz durumlar yaşanmadı. İlk 10-15 sandıktan sonra hep aynı çizgide ilerledi açıklanan veriler, sonuç alınana kadar da at başı öndeydi Tatar.

Keşke bunu öğrensek Kıbrıs’tan!

Birinci turda Akıncı 33 bin, ikinci turda onu destekleyeceğini açıklayan CTP’li Tufan Erhürman ise 24 bin oy almışlardı. Toplam oyları 57 bin ederken, Akıncı ikinci turda bundan 5 bin fazlayla 62 bin oy aldı. Bir siyasetçinin kolaylıkla “hezimet değil” diyebileceği bir sonuç yani!

Ancak Akıncı, sonuçların “yaratıldığını” vurgulamasına karşın, Tatar’a “Hayırlı olsun” dedi ve malum koşullarda kaybettiği seçimin ardından “45 yıllık siyasi hayatına” son noktayı koydu! “Ben 45 yıllık aktif siyasetten sonra bu akşam bu görevimi noktalıyorum, ama benden sonra çok genç arkadaşlarımız var, onların bu siyaseti çok daha iyi noktalara götüreceklerine inanıyorum” dedi.

Alın Kıbrıs’tan öğreneceğimiz bir şey daha!

Bu seçim katılımın en düşük olduğu seçim olarak da tarihe geçti. Korona falan gibi gerekçeler sıralanabilir tabii. Oysa, insanların siyasetten uzaklaşması ve tehlikeli iç çatışmalara işaret eden bir kutuplaşma şimdilerde demokrasilerin karşı karşıya kaldığı küresel bir tehdit. O tehdit son derece net bir şekilde Kıbrıs’ın da kapısını çaldı.

Son yıllarda Kıbrıslı Türklerin seçime olan ilgisi sürekli azalıyor. 1990 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılım yüzde 93,48 olmuş ve toplam 101 bin seçmenden 95 bin kadarı oy kullanmıştı. Bu oran şimdi yüzde 58-60’a indi.

Kitlelerin giderek artan bu ilgisizliği baskıcı rejimlerin taşlarını döşeyen tehlikeli bir sürecin en önemli göstergesi ve özellikle dünyanın her yerindeki muhaliflerin mücadele etmesi gereken bir başka ciddi sorun.

Önemli siyasal değişimlere giden yol, siyasete ilgiyi artıracak yöntemler bulmaktan geçiyor.

Bekir Abi!

Herkese nasip olmaz ardından “Abi” diye seslenilmesi. Son “Abi”lerimizden biri daha gitti ve pek “Abi”si de kalmadı gazeteciliğin! Baki kalan kubbede hoş bir sada ise eğer, o sadaların en hoşunu bırakarak gitti Bekir Abi. Yalnızca kubbenin altındaki insanın değil, kurdun kuşun, köpeğin tavşanın, börtü böceğin, ağacın çiçeğin de “Bekir Abi”si olarak gitti. İnsanın içinde kelebekler uçuran, dudaklarımızın kenarına tebessümler kondururken derin derin de düşündüren yazılarını sadece biz değil, bilcümle mahlukat unutmayacaktır, eminim.

Necmi

Sevgili dostumuz, arkadaşımız Necmi Erdoğan da annesiz kaldı! Baş sağlığı diliyor, acısını paylaşıyorum.