Kıbrıs Basın-Sen Başkanı Ali Kişmir'in, 2 yıl önce yazdığı bir yazı nedeniyle 10 yıla kadar hapis istemiyle yargılandığı dava ertelendi. Dava sonrası açıklama yapan Basın-Sen Yönetim Kurulu Üyesi Pınar Barut, Kıbrıs'ta 'Türkiye düzeni' yaratılmak istendiğini söyledi. Barut, "Temel hak ve özgürlüklerimize kadar uzanan uygulamaları reddediyoruz" ifadelerini kullandı.

Kıbrıslı gazeteci Ali Kişmir'in 2 yıl önceki yazısı nedeniyle yargılandığı dava ertelendi

Türkiye’den 2021 eylül ayında sınır dışı edilerek girişi yasaklanan Kuzey Kıbrıs Basın Emekçileri Sendikası (Basın-Sen) Başkanı Ali Kişmir, 2 yıl önce yazdığı bir yazı nedeniyle yargılandığı davada bugün hâkim karşısına çıktı. Lefkoşa Kaza Mahkemesi’ndeki dava ileri bir tarihe ertelendi.

2020’deki Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce Bugün Kıbrıs isimli haber sitesinde yayınlanan ‘Beyaz Ev’ başlıklı yazı nedeniyle yargılanan ve hakkında 10 yıla kadar hapis cezası istenen Gazeteci Kişmir ‘güvenlik kuvvetleri'nin manevi şahsiyetini tahkir ve tezyif ettiği’ suçlamasıyla yargılanıyor.

Davanın ardından açıklama yapan Kişmir, konuyla ilgili kendisinin de belirsizlikte kaldığını ifade etti. Avukat Hasan Esendağlı ise Kişmir’in yargılama sürecinde hazır bulunmasını sağlamak amacıyla çıkarılacağı teminat duruşmasından vazgeçildiğini söyledi. Esendağlı, bu duruşmanın, tutukluluk, yurtdışına çıkış yasağı, maddi teminat veya kefil kefaleti, bir takım özgürlüklerinin mahrum bırakılmasını içerdiğini aktardı.

'KIBRIS’TA TÜRKİYE’DEKİ DÜZENİ YARATMAK İSTİYORLAR'

Daha sonra Basın-Sen Yönetim Kurulu Üyesi Pınar Barut, Kuzey Kıbrıs’ta yaratılmaya çalışılan düzenin Türkiye’deki düzenin aynısı olduğunu ifade ederek seçimlere kadar müdahalelerde bulunulduğunun altını çizdi. Barut, şöyle konuştu:

“Buraya sadece kalemini oynattığı için 10 yıl hapisle yargılanması istenen Gazeteci Ali Kişmir ve Türkiye’ye ‘güvenlik’ gerekçe gösterilerek alınmayan eski milletvekillerinden, barış aktivisti Doktor Okan Dağlı için, genelde ise değerlerimizi ve özgürlüklerimizi savunmak için geldik. Adı kurşunlama olaylarında geçen ancak Kıbrıs Türk makamlarına karşı hiçbir sorumluluk hissetmeyen, seçimlerimize, irademize, tercihlerimize müdahalenin başını çeken ve yaptığı hiçbir şeyin hesabı sorulmayan T.C. Lefkoşa Büyükelçisi aracılığıyla, Kıbrıs’ın kuzeyinde yaratılmak istenen düzen, tıpkı Türkiye’de yaratılan düzendir. Önünde bulunduğumuz bu mahkeme, ülkemizin gurur duyduğumuz bağımsız yargı organı olsa da, Türkiye’nin faşist hükümeti AKP ve başta UBP olmak üzere buradaki işbirlikçileri aracılığıyla, Kıbrıs Türk toplumu için adeta bir silah haline getirilmeye çalışılmaktadır.

Kendi ülkesindeki aydınları, gazetecileri, sanatçıları ve tüm muhalif kesimleri, ele geçirdiği hukuk sistemi sayesinde cezaevlerinde çürüten, davalar aracılığıyla korkutmaya, itibarsızlaştırmaya ve susturmaya çalışan antidemokratik Ankara yönetimi, tüm bu çağ dışı ve faşist uygulamalarını ülkemizde de yaygınlaştırmak ve ‘normal’ hale getirmek için sistemli şekilde çalışmaktadır. Bizler Türkiye’nin AKP iktidarından ibaret olmadığını bilerek Türkiye halklarıyla kardeşlik duyguları, muhalif, aydın tüm kesimler ve ezilenlerle de dayanışma içinde olan insanlarız.

Seçimlerimize ve hatta parti kurultaylarına kadar açık müdahale etmekten çekinmeyen bu zihniyet, UBP desteğiyle düzenlediği sözde organizasyonlarla da müdahale alanlarını genişletmeye çalışmaktadır. Bunun son örneği de ‘Aile Çalıştayı’ adı altında düzenlenen organizasyondur. T.C.’den gelen kişilerce, bize nasıl aile olacağımızı, nasıl eş olacağımızı, nasıl anne-baba ve çocuk olacağımızı öğretmeye kalkacak kadar ileri gitmişlerdir.

İnsan hakları ve seyahat özgürlüğümüze darbe vurarak, Kıbrıslı Türkleri kapısından içeri almayan Ankara hükümetinin karşısında, kıyı sınırları delik deşik edilen ve hiçbir araştırma, soruşturma yapmadan, katilleri, suikastçıları, sabıkalıları aramıza dolduran bir UBP hükümeti bulunmaktadır. Kendi ülkesinin ve toplumunun güvenliğini sağlayamayan, yaşam tarzını, kültürünü, basın ve ifade özgürlüğünü savunamayan, kendi vatandaşına yapılan faşist uygulamaların hesabını soramayan sözde iktidarlar, aslında sadece alt yönetiminin birer parçasıdırlar.

'TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİMİZE KADAR UZANAN UYGULAMALARI REDDEDİYORUZ'

Kendi toplumuna sırt dönmüş ve kendi vatanına ihanet içinde olanlar bizler değil, işte tüm bunları yapanlara ortaklık eden ve göz yumanlardır.
Yargılanmak isteyen Ali Kişmir değil, tüm muhalefet bileşenleridir. Türkiye kapılarından gönderilen Okan Dağlı değil, bu ülkenin barışının sesidir.
Biz karanlığa değil, aydınlığa ve ışığa bakan insanlarız. Biz insan haklarının kusursuz şekilde uygulandığı, hukuk devleti ilkesinden taviz verilmediği topraklarda yaşamak istiyoruz. Temel hak ve özgürlüklerimize kadar uzanan uygulamaları reddediyoruz!

Bizler sadece ifade özgürlüğünü kullanan, bunu kalemine, sözüne, müziğine, tuvaline, siyasetine ve sohbetine katan yurttaşlarız. Bizim bayrağın arkasına saklayacak bir suçumuz, herhangi bir inancın arkasına saklayacak ayıbımız yoktur!

Sorun nettir; 'Barış' dememizi istemiyorlar, 'basın ve ifade özgürlüğü' dememizi istemiyorlar, 'yargı bağımsızlığı' dememizi istemiyorlar, yurdumuzun 'tam bağımsız' olması talebini dillendirmemizi istemiyorlar, hele hele “Biat değil 'özgürlük' dememizi hiç istemiyorlar!

Tüm bunlar karşısında; başta Anayasa’daki “Geçici 10. Madde”nin kaldırılması, polisimizin sivilleşmesi, tüm kritik makam ve mevkilere Kıbrıslıtürklerin atanabilmesi, barış şarkılarının özgürce söylenebilmesi, ifade ve basın özgürlüğüne zeval gelmemesi için her alanda mücadele etmeye, konuşmaya, korkmadan ve cesaretle üstüne gitmeye devam edeceğiz. Bir kez daha haykırıyoruz; Kıbrıs Türk toplumunun iradesine kimse zincir vuramaz!”

Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Sekreteri Mustafa Kuleli, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs’taki gazetecilere yapılan baskıları eleştirdi ve “Ellerinizi Kıbrıs’tan çekin” dedi.