Sendikalar kıdem tazminatında savunma pozisyonundan çıkmalı. Fon tartışmalarını bir kenara bırakıp, kıdem tazminatı hakkına erişimi güvenceye alacak düzenlemeleri gündeme getirmeli

Kıdem tazminatı için  fon değil güvence gerek!

Kıdem tazminatı fonu dayatması pek çok kez olduğu gibi yine çıkmaza girdi. Girmemesi mümkün değildi. Çünkü kıdem tazminatı fonunun kendisi çıkmaz yoldur. Bu yol her durumda işçi için hak kaybı demek. Fon, hem miktar açısından kayıp hem de iş güvencesi açısından kayıp anlamına geliyor. Artık hükümetin bu fanteziden vazgeçmesinin, kıdem tazminatı fonu defterini kapatmasının zamanıdır. Havanda su dövmenin âlemi yoktur.

Fona devirde mutabakat yok

Kıdem tazminatı fonu tartışmalarında uzun süre suskun kalan işveren örgütleri de nihayet net tutumlarını açıkladı. Önce Türkiye’deki irili ufaklı bütün sermaye çevrelerini temsil eden Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu “Mutabakat yoksa bu haliyle devam etsin” dedi. Ardından çalışma ilişkilerinde işverenleri temsil eden ve sendikaların muhatabı olan Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) “mutabakat sağlanmadığı sürece kıdem tazminatında değişiklik yapılmamalı” dedi.

İşçi tarafının tutumu biliniyor. Hak kaybına yol açacak herhangi bir değişikliğe sendikalar karşı. TÜRK-İŞ ve DİSK kıdem tazminatının fona devredilmesine net bir biçimde karşı çıkıyor. Bu konuda TÜRK-İŞ’in son derece net bir genel kurul kararı var. DİSK eylem planı açıkladı. HAK-İŞ ise fona doğrudan karşı çıkmıyor ama “var olan olumlu yönler korunarak olumsuzlukları giderecek bir formül üzerinde çalışılmalı” diyor.

Hükümet cephesinde ise rivayetler muhtelif. Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli kıdem tazminatını işveren için prangaya benzetirken, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci ise kıdem tazminatı ile işsizlik sigortasının bir arada olmasına itiraz ediyor ve birinden birinin tırpanlanacağının işaretini veriyor. Çalışma Bakanı Mehmet Müezzinoğlu ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş ise “işçiyi hak kaybına uğratmayacak, işverene ilave yükler getirmeyecek, tahsilat sorunu olmayacak, sürdürülebilir bir yapı” oluşturmaktan söz ediyor. Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in ise kıdem tazminatını işsizliğin sebebi saydığı biliniyor. Ancak hükümetin asıl derdinin yeni kaynak olduğu ve bunun için ısıtıp ısıtıp fonu gündeme getirdiği sır değil.

Hükümet fon ısrarından vazgeçmeli

Görüldüğü gibi kıdem tazminatının fona devri konusunda taraflar arasında mutabakat yok. Bu konuda tarafların beklentileri ve niyetleri tamamen farklı. Hükümet kapalı kapılar ardında ve ara sıra basına bilgi sızdırarak bir kamuoyu oluşturma (PR) çalışması sürdürüyor. Konuyu kamuoyu önünde taraflarla açık biçimde tartışmıyor. Örneğin 2010 yılında Anayasal bir kurum haline getirilen Ekonomik ve Sosyal Konsey’i (ESK) toplamıyor, şeffaf bir şekilde planlarını paylaşmıyor -bu arada üç ayda bir toplanması gereken ESK’nin 2009’dan bu yana toplanmadığını vurgulamak lazım.- Sosyal diyalog şampiyonluğu yapanların çalışma hayatının gerçek meselelerinde neden sosyal diyalog mekanizmalarını işletmediği doğrusu merak konusu.

İşçi tarafı kıdem tazminatının fona devrinin büyük hak kayıpları yaratacağının farkında. İşverenler ise fona devir değil, esas olarak kıdem tazminatının 15 güne düşürülmesini istiyor. Ancak bunun mümkün olamayacağını anlamış durumdalar. Kıdem tazminatının fona devrinin mümkün olamayacağı aşağı yukarı belli oldu. Hükümetin de artık fon ısrarından ve dayatmasından vazgeçmesi gerekir.

Fakat hükümetin fon ısrarından vazgeçmesi yetmez. İş hukukunun en önemli kurumlarından biri olan kıdem tazminatına erişimin sağlanması, kıdem tazminatı hakkına yönelik ihlallere son verilmesi gerekiyor. Kısacası kanun hâkimiyetinin sağlanması lazım. Bu noktada bazı bakanların da işaret ettiği “işçiyi hak kaybına uğratmayacak, işverene ilave yükler getirmeyecek, tahsilat sorunu olmayacak, sürdürülebilir bir yapı” mümkün mü? Pekâlâ mümkün!

Kıdem tazminatında emeğin perspektifi ne olmalı?

Kıdem tazminatı bir hak ama bu hakka ulaşmada işçiler ciddi sıkıntı yaşıyor. Örgütsüz çalışanların önemli bir bölümünün kıdem tazminatını almada sorun yaşadığı biliniyor. İşverenin ödeme güçlüğüne düşmesi durumunda işçiler kıdem tazminatına erişemiyor. Öte yandan istifa halinde kıdem tazminatı ödenmemesi nedeniyle çalışanlar ciddi hak kaybına uğruyor. İş davalarının önemli bir bölümünün ise kıdem tazminatı alacaklarından oluştuğu biliniyor. Kıdem tazminatında hükümetin kanun hâkimiyetini sağlaması şart. Kıdem tazminatına erişimin önündeki engeller kaldırılmalı. Bu çerçevede kıdem tazminatı için emek perspektifinden bir yol haritası için olmazsa olmazları tekrar sıralayalım:

1) Kıdem tazminatının fona devri gündemden çıkarılmalı. Kıdem tazminatı doğrudan işveren yükümlülüğü olarak kalmalı.

2) İşverenin icra ve iflas hallerinde kıdem tazminatı alacakları devlet ve bankaların ipotekli alacaklarının önüne alınmalı ve ilk sıraya yükseltilmelidir. Diğer tüm alacaklardan önce işçi alacakları ödenmelidir.

3) İşverenin kesin ödeme aczine düşmesi durumunda kıdem tazminatına garanti getirilmeli. Kıdem tazminatı alacakları ücret alacağı sayılmalı ve halen İşsizlik Sigortası Kanunu’nda düzenlenmiş olan “ücret garanti fonu” uygulaması kapsamına alınmalı.

4) İşverenin ödeme aczi durumunda kıdem tazminatının güvence altına alınması ILO’nun 173 sayılı sözleşmesinin gereğidir. Türkiye 173 sayılı sözleşmeyi onaylamalı.

5) Ücret garanti fonu işsizlik sigortasının üvey evladıdır. Şimdiye kadar işsizlik sigortası gelirlerinin sadece yüzde 0,1’i (binde biri) ücret garanti fonuna ayrıldı. Oysa işsizlik sigortasının yüzde 21’den fazlası hükümet harcamalarına ve işveren teşviklerine ayrıldı. Ücret garanti fonu kıdem tazminatını da içerecek şekilde genişletilmeli ve ödeme süresi artırılmalı.

6) Kıdem tazminatı her türlü işten çıkarmada ödenmeli ve bir yıl koşulu kaldırılmalı. Ayrıca istifa halinde de çalışana kıdem tazminatı ödenmeli.

Kıdem tazminatında kanun hâkimiyetini sağlayacak, kıdem tazminatı hakkını güvence altına alacak yol budur. Bu yöntemle işçinin kıdem tazminatına erişimi garanti altına alınmış, işveren ise halen yasada öngörülen yükümlülüklerini yerine getirmiş olacak. Dahası bu yöntem yasada öngörülen miktarları da değiştirmediği için işveren açısından ilave maliyet anlamına gelmiyor. “İşçiyi hak kaybına uğratmayacak, işverene ilave yükler getirmeyecek, tahsilat sorunu olmayacak, sürdürülebilir bir yapı” arayanlara duyurulur!

Eğer işverenler bu düzenlemeleri kabul etmezse ve kıdem tazminatı ödemekten kaçınırsa insanın aklına son çare olarak bir 12 Eylül düzenlemesi gelmiyor değil. Bilindiği gibi 12 Eylül ile birlikte kıdem tazminatı tavanından fazla ödeme yapacak işverenler için hapis cezası öngörülmüştü. Bu hüküm 2003 yılına kadar yürürlükte kalmıştı. Şimdi de kıdem tazminatını ödemeyen işverene hapis cezası yolu neden açılmasın! Ödenmeyen her yıllık kıdem için 30 gün hapis! Fena halde ikna edici olmaz mı?

Sözün özü, sendikalar kıdem tazminatında savunma pozisyonundan çıkmalı. Kıdem tazminatının fona devri tartışmalarını bir kenara bırakmak lazım. Sendikaların kıdem tazminatı hakkına erişimi güvence altına alacak düzenlemeleri gündeme getirmesi gerekir.

Kıdem tazminatı yük değil haktır; korunmalı ve uygulanması önündeki engeller kaldırılmalıdır.