Katar Krizi’nin sonuçlarından biri de belli ki Körfez İşbirliği Konseyi’nin (KİK) dağılması olacak. Geçtiğimiz günlerde ABD’nin yakın dostu Suudi Arabistan ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) KİK’ten ayrı olarak yeni bir “askeri/ticari işbirliği anlaşması”na imza attılar. Anlaşma çerçevesinde iki ülke yeni bir komite oluşturacaklar.

KİK içinde üye ülkelerin birbirleriyle ayrıca anlaşmalar yapmalarında garip bir durum yok elbette ama Suudi palavra Krallığı ile BAE söz konusu olunca bunda bir hinlik olduğunu düşünmemek için de bir neden yok.

Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanlığı oluşturulacak yeni komitenin “iki ülkenin çıkarları doğrultusunda askeri, ticari ve kültürel alanlarda işbirliği ve koordinasyonu sağlamayı amaçlayacağını” açıkladı. Amaçlarda öyle çok da göze çarpan bir tuhaflık yok ama Ortadoğu basınında iki ülke arasındaki işbirliği anlaşmasının bölgede artan İran etkisini azaltarak, özellikle Yemen’deki siyasi istikrarsızlığa son vermeyi amaçladığını belirten yazılar kaleme alındı.

Şunu anlıyoruz; demek ki Suudi palavra krallığı Katar Krizi’nde KİK’i istediği gibi yönlendiremedi. İkincisi, İran karşıtlığında hepsi aynı fikirde olmalarına rağmen KİK üyesi ülkeler bu karşıtlık dozunda Suudilerle aynı seviyede değiller. İran’a yaklaşmakla suçlanan Katar, neden İran’a karşı yumuşamıştı? ABD ile (Batı ile de kuşkusuz) anlaşarak kendi nükleer programını dünyaya kabul ettiren, dolayısıyla petrol/doğalgaz piyasasına güçlü bir dönüş yapan İran’la, kendisi de güçlü bir doğal gaz üreticisi olan Katar neden düşmanlık içinde olsun? Piyasayı paylaşmak, piyasa koşullarını birlikte belirlemek varken. Katar bu nedenle İran karşıtlığında yumuşadı. Bu Suudi palavra krallığının memnun kalacağı bir tutum olamazdı. Katar’ı izole etme planının birden bire yürürlüğe girmesinin başlıca nedeni budur. Ama bu politikasına KİK’in bütünüyle destek vermediği görüldü.

Sadece bu değil. İşgalci bir güç olarak bulunduğu Yemen’de burnu çamurdan kurtulmayan Suudi Arabistan, KİK’te bu konuda da istediği düzeyde destek görmüş değil. KİK’in tutumundan şimdi İran karşıtlığında Suudilere tam destek veren Donald Trump’ın da memnun olmadığı düşünülürse, şimdilik Suudi palavra Krallığı ile BAE’den ibaret olan yeni oluşuma KİK’den başka katılımlar da olabilir. Yani KİK ya dağılır ya da işlevsiz bir kurum olarak varlığını sürdürür. Yeni Suudi oyunu ile karşı karşıya yani Körfez. Velihat Muhammed bin Salman bakalım Trump’la beraber daha neler yapacak?

Şarkul Awsat’ta ibretlik bir yazı okudum. Arap/İslam dünyasındaki mezhepçiliğin ne kadar tehlikeli boyutta olduğunu gösteren bir yazı. Yazarı Salih Kallab. Sıradan biri değil. Zamanında Ürdün’de enformasyon kültür bakanlıkları da dahil çeşitli bakanlık görevlerinde bulunmuş bir zat. Adam açıkça “İran İşgali İsrail işgalinden daha tehlikelidir” diyor.

İran’a özel bir sempatim yok elbette. Ancak İsrail’in tüm dünyanın gözü önünde nasıl bir işgalci olduğunu bilen herkes için insaf sınırlarını fazlasıyla zorlayan bir iftira bu. İran “devrim”in ilk yıllarında rejimini ihraç etmeye çalışan bir ülkeydi, kuşku yok. Kallab’ın yazısı İslam ülkelerinde yaygın olan bir zihniyetin örneği. “Şii olmasın da kim olursa olsun”u temellendirmiş adam yazısında. “Suudi Arabistan liderliğindeki Arap ittifakı kurulmasaydı, İran’ın ve onun Yemen’deki yerel müttefiklerine engel olunmasaydı, “Şii Hilali” fiilen kurulmuş, bölge İran’ın yaşam alanı haline gelmiş ve cehennemi kısır döngü tamamlanmış olacaktı” gibi saçmalıkları var. ABD’nin başını çektiği emperyal güçlerin, yazarın kendi ülkesi Ürdün’ün de içinde yer aldığı “sünni eksenli” planlarından söz ettiği yok tabii.

Kallab, gerçekten eğlenceli bir zat. Diyor ki örneğin, “İran’ın yayılmasına ABD’liler, İsrailliler Batı ülkeleri sessiz kalıyor”. Belli ki yaşadığı başka bir dünya var Kallab’ın.

Kallab için asıl sorunun ne olduğunu alıntılayayım; “Buradaki sorun, İran’ın Arap bölgesindeki “acımasız” işgalinin, İsrail’in Filistin ve Suriye’nin Golan Tepeleri’ni işgalinden daha tehlikeli olduğunu düşünmekte zorluk çekenlerin olmasıdır”

Kimsenin buna inanmamasına içerliyor Kallab. Ama buna gerçekten inanıyor. Yargısı kesin: “İsrail işgalci bir ülkedir ve bu kesinlikle tartışma konusu dahi edilemez. Filistin’den bir toz kadar toprak parçası işgal ettiği sürece, düşman kalmaya da devam edecektir. Onun işgali herhangi bir mezhepsel ve itikadi temele dayanmamaktadır. Ancak bazı Arap ülkelerinde mezhepsel yapılanmalar daha ziyade zayıf kişiliklere dayanarak varlıklarını devam ettiriyorlar. İran’ın yaptığı işte tam da budur. Bu nedenle, İran işgalinin, kaçınılmaz olarak eninde sonunda sona erecek İsrail işgalinden daha tehlikeli olduğunu düşünmek zorundayız”.

Trump gibi yarım akıllıları Ortadoğu coğrafyasında başarılı kılan, işte Kallab gibi tiplerle çalışmalarıdır.