Kemal Kılıçdaroğlu, son bir kaç yıldır, halka seslenirken sitemden azara oradan “Allahınızdan bulun” üslubuna doğru ilerliyor. RTE-AKP-MHP ittifakının kirli çamaşırlarını, yolsuzluklarını, hukuksuz uygulamalarını sıralayıp, sesleniyor; canım kardeşim diyor, “halkını (!)”; canım kardeşim sen hala bunlara mı oy veriyorsun, diye aşağılıyor?

Sorsanız, Kılıçdaroğlu, CHP’nin ülkeye demokrasi getireceğini, işsize iş, okulsuza eğitim sağlayacağını vs ama milletin bir türlü akıllanamadığını söyleyecektir.

RTE-AKP-MHP yapısının ne olduğu da ortada. Yolsuzluk, hukuksuzluk, rant ve çeteleşme sürecinin sağır sultan bile farkında. Öyle ki, usulen saklamaya bile çalışmıyorlar artık. Yerel seçimler, Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala’nın mahpuslukları, Sözcü kararları, Suriye ve Libya, Kanal İstanbul herkes ne olup bittiğini biliyor.

Sıradan bir Ankaralının bile kim olduğunu, nasıl zengin olduğunu bildiği hayatı boyunca CHP’nin kapısından geçmemiş Sinan Aygün’ü kim CHP milletvekili yaptı? Kılıçdaroğlu, Aygün’ü partinin demokratik seçim süreçlerinin hepsini askıya alarak tepeden inme bir Genel Başkan yetkisiyle milletvekili yaparken kimlerin telkiniyle hareket etti? Aygün’ün kız kardeşi Büyükşehir Belediye Meclis üyesi. Kim aday gösterip seçilmesini sağladı? CHP Ankara parti üyeleri mi?

Sosyal demokrat bir partiden söz ediyoruz. Kılıçdaroğlu, CHP ile hiç bir ideolojik bağı olmayan serveti şüpheli bir müteahhiti milletvekili, kız kardeşini de parti kadrosundan belediye meclis üyesi yapıyor. Yine aynı Kılıçdaroğlu, CHP’li olmadığının altını çizerek belirten Mansur Yavaş’ı aday gösterip Belediye Başkanı olmasını sağlıyor. Yavaş da 25 yıldır Melih Gökçek ile çalışan MHP kökenli kadrolarla devam ediyor. Yine CHP’li iki meclis üyesi mahkemeden yıkım kararı çıkan TOGO kuleleri için Aygün’ün meclis üyesi kız kardeşiyle hem de o kulelerdeki ofisinde güya Yavaş’ın haberi olmadan pazarlık yapmaya gidiyorlar, güya tesadüfen orada olan Aygün’le de konuşuyorlar.

Kılıçdaroğlu ve Yavaş’ın yanıtlamaları zorunlu olan bir soru var. Eğer Aygün’le olan pazarlık anlaşmayla sonuçlansaydı, örneğin Aygün, belediyeye 25 otobüs hibe etseydi ne olacaktı?

Biri Aygün’ün kız kardeşi üç belediye meclis üyesi oylarıyla seçildikleri Ankara halkına karşı herhangi bir ahlaki sorumluluk hissediyorlar mıdır sizce? Yoksa onların meclis üyesi olmalarını sağlayan Kılıçdaroğlu’na mı bağlıdırlar? Aygün’ün kız kardeşi CHP ilkelerini mi savunuyordur mecliste, abisinin çıkarlarını mı?

Nerdeyse seçmene/halka müstehaksınız diye ilenenlerin iktidardan hiç değilse bir farkları olmalarını beklersiniz değil mi? Demokrasi getireceğiz diyenin demokrat olma, hukuksuzluğa son vereceğiz diye efelenenlerin hukuka saygılı, adam kayırmacılığı ortadan kaldıracağız diye liyakat çağrısı yapanların, demokratik seçim sürecini sağlamaları gerekir diye düşünürsünüz.

Eğer gerçekten öyle olsaydı, Sinan Aygün ile Mansur Yavaş arasında patlayan rant skandalından bir gün sonra Kılıçdaroğlu’nun utancından kameraların karşısına çıkmayıp yazılı bir açıklama ile istifa etmesi gerekmez miydi?

Peki CHP yönetimi? Kaderlerini Kılıçdaroğlu’na bağlamış MYK’da bir tane bile demokratik ahlaka sahip kimse yok?

Şimdi kurultaya giderken neden Kılıçdaroğlu ve MYK’sının ilçe ve illerde tek adam listeleriyle seçim yapmaya çalıştıklarını, neden örneğin Mardin’e il başkanı atamayarak bile isteye kurultaya delege gelmesini engellemeye çalıştıklarını daha iyi anlayabiliyoruz.

CHP kazanabilir elbet. Şu günlerin toplumsal krizinde kazanması da çok da kolay olur. Sadece bir şartla. Eğer kurultay sürecinde Kılıçdaroğlu ve çetesini partiden demokratik mücadele ile uzaklaştırabilirse, CHP vazgeçtim sol olmaktan, kendi içinde sosyal demokrat olabilirse ilk genel seçimde Türkiye’yi kazanır ve Türkiye de kazanır.