Adalete susamış milyonlar, asfalt bile sıcaktan erirken dört yüz elli kilometre yol yaparak Maltepe’ye gelen Kılıçdaroğlu’na sahip çıktı. Gezi’den bu yana her fırsatta kendini ortaya koyan kentli, okuryazar, laik kesim teslim olmayacağını, boyun eğmeyeceğini gösterdi bir kez daha. RTE’nin küresel kapitalizmin gövde gösterisinde soğuk ter döktüğü saatlerde, G20’de, milyonlar haykırmaktaydı İstanbul’da: “hak, hukuk, adalet” diye. Geç kalınmış bu büyük eylemden sonra tek bir soru kaldı geriye: Bundan sonra ne olacak?

Yürüyüş sırasında herkes söz birliği etmiş, oyunbozanlık yapmamak için susmuş, eleştirilerini ertelemişti Ülkenin içinde bulunduğu bataklık ortamından çıkabilmek için, insanlar birbirine dayanmış, yakınlaşmıştı. Kuşkusuz en demokratik hakkı kullanıyordu kitleler ve halel gelmesin diye özenliydi. Maltepe’de yapılacak konuşma, ardından yürürlüğe girecek eylem planı heyecanla beklendi. Elbette ana muhalefet liderine düşen görev toplumun büyük kesimlerine umut olmak, üzerine zorla geçirilen deli gömleğini yırtmaktı. Bir başkaldırı diline ihtiyaç vardı. Nitekim tarihten bildiğimiz “sivil itaatsizlik” davranışında mutabık kaldı toplum. İlk adım yürüyüşle tamamlandı. Şimdi sonuçları konuşalım.

Kılıçdaroğlu bu yürüyüşün net galibi… RTE’nin elinden gündem belirleme gücünü aldı. RTE’yi devlet diline mahkûm etti, halkın lideri vurgusunu ele geçirdi. Mazlumun “adalet” bekleyen milyonlar olduğunu kanıtladı, zalimin iktidarda olduğunu gösterdi. Barış dilini kullandı, kimseyi ötekileştirmedi. Parti içi muhalefeti tasfiye etti. Artık ne Baykal, ne Muharrem İnce genel başkan adaylığı için sahne alamaz... Feyzioğlu, Kocasakal gibi parti dışı etkili isimler tutumlarıyla kendilerini imha ettiler. “Hayır Cephesi”nin önderi olduğunu belgeledi Kılıçdaroğlu. CHP’nin 2019 başkan adayı bellidir artık: Kemal Kılıçdaroğlu…

Kılıçaroğlu’nu tanıyanlar bilir: Asla renk vermez, hani bir deyim vardır “poker face” derler ya, öyledir. Kinci ve inatçı olduğunu da ekleyebiliriz buna. Asla affetmez, unutmaz. Bunu niçin söylüyorum, muhtemelen parti içinde olan bitenden haberi var ve kendisini ağır eleştiren, ardından dedikodu yapan, dolap çevirenleri önümüzdeki günlerde tasfiye edecektir. Lâkin “adalet” arayan bir liderin, bunu parti içi uygulamalarda da göstermesi bir yükümlülüktür. Yürüyüş sırasında emekçi vekilleri, belediye başkanlarını, örgütten gelenleri aklına yazmış olmalı. Gösteriş budalası, kariyer peşinde olanlarla arasına mesafe koyamazsa, ardına düşen insanları düş kırıklığına uğratır. Herkes, her şeyin farkında, kimin ne peşinde olduğunu biliyor…

Tanıyanlar bilir ki, Kılıçdaroğlu merkez sağ siyasette olanları önemser, devlet görevinden gelenleri yakınında tutmak ister, liberal tezlere yakınlığı vardır. Bir türlü etrafında azalmayan “yetmez ama evetçi”, “eski İslamcı”, kifayetsiz sağcıların bolluğu bundandır… Sosyal demokrasi bir sentez işi… Yürüyüş sırasında giydiği beyaz gömlek, sade pantolon ve rahat pabuçlarla önemli bir mesaj verdi. Keşke mitingin ertesi günü yine kravata dönmeseydi… Sokağın gücünü gösterirken, kendi mütevazı yaşamını da kanıtladı halka. Eşi, çocuklarıyla birlikte fotoğraf, röportaj vermekten çekinmedi. “En geç 2019’da RTE gidecek” diyerek başkan adaylığını açıkladı! Kimse kolay itiraz edemez artık. Zaten aksi olursa da bence gülünç duruma düşer…

Bunları söylerken, aslında 16 Nisan Referandumu’nun da meşruiyet kazanmasını sağlamış oluyorum üzülerek... Bana kalırsa o seçimin meşruiyeti yoktur; hem anayasal ihlal söz konusudur, hem de etik sorunlar orta yerde durmaktadır. Lâkin hızlı akan gündem, bu mücadelenin buharlaşmasına neden oldu. Oysa “adalet” sorunu en sarsıcı biçimde o gün herkesin gündemine girdi. Bu başlı başına bir yazı konusu… Belki bu yürüyüş 16 Nisan gecesi başlasaydı, hiçbir yalpalama olmaksızın hedefe gidilecekti. Şimdi 2019 seçimi tek gündem gibi duruyor düzen siyaseti için. 2019 seçimlerinin adil olacağını kim garanti edecek, diye şimdiden sormak gerek bence. Ayrıca bizim coğrafyamızda bu kadar uzun vadeli plan yapmak mümkün mü diye de eklemek gerek…

15 Temmuz haftasındayız ve RTE’nin bu ağır yenilgiye yanıt vermek için elinden geleni ardına koymayacağı açık. Havuzcuların şimdiden hazırlık yaptığını biliyoruz. Lâkin ne ederlerse etsinler, yapılacak olan devlet törenidir, halk Maltepe’deydi. İsterse on milyonu çıkarsın sokağa RTE, hakikat değişmez. Roller yer değiştirdi bir kere. OHAL olmaksızın bu memleketi yönetemediği kesin işte… Devlet olanağı kullanmadan bir miting yapsın da görelim kaç kişi gelecek… O da biliyor bunu…

Kılıçdaroğlu’nun manifestosuna dair ayrıntılı bir yazı kaleme alacağım. Sosyalistler için umut var mı, yoksa bu süreç solu yutacak mı, tartışmak gerekir. Bir de Akşener’in siyasi figür olarak sahaya çıkması meselesi var ki, bence solun buna da hazırlıklı olması gerek. Herkesin sağda olduğu siyasal iklim aynı zamanda sosyalistler için fırsattır. G20’de şunu gördük, kapitalizmin insanlığa söyleyeceği yeni tek cümle yok…

Bakalım başkan adayı Kılıçdaroğlu yelpazenin neresinde duracak?