CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, İzmir depremini hatırlatarak "Her depremden sonra aynı şeyi yapıyoruz. Değişen bir şey yok," diyerek bilime kulak verilmesi çağrısında bulundu.

Kılıçdaroğlu: Her depremden sonra aynı şeyi yapıyoruz

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulundu.

"Zor bi haftanın içindeyiz, acılarla dolu bir hafta... Benzer acıların yaşanmaması için gerekli önlemleri almak gerekiyor," diyerek İzmir depremini anımsatan Kılıçdaroğlu, "Depremin beşinci günü, hala enkaz kaldırılmış değil," dedi.

Kılıçdaroğlu, "Deprem olduğunda can kaybını nasıl minimize edebiliriz? Bunu düşünmek zorundayız," ifadelerini kullandı.

Kılıçdaroğlu'nun konuşmasından satır başları:

"Depremin beşinci günü, hala enkaz kaldırılmış değildir. İnşallah enkaz altında kalanlar da kurtarılır. Arama kurtarma ekiplerine, belediyelerin, AFAD'ın, Kızılay'ın ekiplerine yürekten teşekkür etmek bizim görevimizdir. İnşallah bunu da hemen atlatırız.

İzmir'de yaşanan deprem dolayısıyla, CHP'nin bütün üyelerine, milletvekillerinden belediye meclis üyelerine kadar bütün üyelerine yürekten teşekkür ediyorum. Depremin olduğu andan itibaren, arkadaşlarımız adete seferberlik anlayışı içinde hemen İzmir'e gittiler. Çadırlar süratle kuruldu, ekmek, çorba, süt tüm belediyelerin desteğiyle yapıldı. Hiçbir sorun olmamasına özen gösterildi. Verdiğimiz mücadele, çaba, sadece İzmirliler için değil aslında, bir risk en hafif nasıl atlatılabilir, bu çaba içindeydik. 2588 çadır kuruldu, 25 bin 991 battaniye dağıtıldı, 370 bini aşkın maske dağıtıldı bizim belediyelerimiz tarafından. İş makinaları çalıştı, binek araç desteği verildi, 9 ayrı alanda şarj istasyonu oluşturuldu, ücretsiz mobil internetin alt yapısı oluşturuldu. 56 belediyemiz 180 araç 1120 personeliyle destek verdi.

Hasta ziyaretleri, taziye ziyaretleri yapıldı. Cenazelerle ilgili bütün çalışmalar yapıldı. Dolayısıyla, bir yerde sorun varsa sorunun giderilmesi için bütün çalışmalar yapıldı. Her şikayetin, her talebin süratle çözülmesine imkan verildi. Psikolojik destek isteyenlere yardım edildi. Şu anda İzmir'de kimse aç ve açıkta değil. Bunlar CHP'nin yaptığı çalışmalar... Elbette ki Kızılay'ın, AFAD'ın, jandarma kurtarma ekibinin de çabaları da var bu çabalara da ayrıca teşekkür ederiz.

Bir deprem gerçeği var. Bunu sürekli yaşıyoruz. Eğer biz, ülke olarak deprem gerçeğini kabul ediyorsak, gerkli önlemlerin alınması konusunda çaba harcamak zorundayız. Depremde hayatını kaybedenlerin partileri hiç önemli değil.

Depremde hayatını kaybedenlerin partileri hiç önemli değil. Arkalarından fatiha okuyoruz, ağlıyoruz. Ya sonra napıyoruz? Asıl soru bu. Siyasi dünyada değişen bir şey yok, sivil dünyada değişen bir şey yok. Deprem olduğunda, can kaybını nasıl minimalize edebiliriz veya nasıl hiç olmaz bunu düşünmek zorundayız. Yaralı sayısını nasıl azaltabiliriz, bunun cevabını bulmalıyız. Siyaset kurumu bu soruların yanıtını bulmak ve yerine getirmek zorundadır. Deprem mühendisiliği denen bir dal var, yani bilim bize bütün bunları sunmuş biçimde. Fay hatları nerede, nerelerde insan yerleşimi olsun olmasın bunları saptamak mümkün. Peki ne yapıyoruz? Yasalar çıkarıyoruz, doğru. Ama yasaların kendi aralarında hiçbir tutarlılığı yok.

Bir deprem gerçeğimiz var. Eğer biz ülke olarak deprem gerçeğini kabul ediyorsak, gerekli önlemlerin alınması için çaba göstermemiz gerekiyor. Her depremden sonra aynı şeyi yapıyoruz. Değişen bir şey yok. Deprem olduğunda hiç can kaybı olmadan nasıl depremi atlatabiliriz, siyaset kurumu bunu çözmeli. Yasalar çıkıyor, her depremden sonra bir yasa çıkıyor. Ama yasalar ihtiyaçlara cevap vermiyor.

Erzincan depreminde, 1992’de baktılar ki bu yasa artık yanıt vermiyor ve yeni bir kanun çıkardılar ama geçici madde. Arkasından 1999 depremini yaşıyoruz. 10 binlerce kişinin hayatını kaybettiği büyük bir deprem yaşadık.

Ek vergiler çıkarıldı, deprem sigortası kanunu çıkarılıyor. Sonra kentsel dönüşümle ilgili de güzel bir kanun çıkarılıyor. İstenirse parlamentoda gerekli düzenlemeler yapılabiliniyor. Sonra 2012 afet riski taşıyan yapıların dönüşümü için kanun çıkarıldı. Aslında güzel bir kanun.

Ama riskli alanı kim belirleyecek. Bugüne kadar nerede, ne kadar riskli alan belirlendi? Ben merak ediyorum. Riskli alan belirlendikten sonra oradaki binaların yıkımı gerekiyor. Peki yıkıma kim karar verecek? Belediyeler belirlemiyor. Valilik, bakanlığa bildirecek, onaylarsa belediye gidip yıkımını yapacak. Yasaların bu kadar dağınık olması aslında deprem riskiyle mücadelede bürokrasiyi de zorluyor.

Deprem konusunda biz ne yaptık? Biz ana muhalefet partisiyiz. Özellikle bu bölümü CHP’de hep eleştirir diyen vatandaşlarım dinlesin. Bürokrasisi gelişmiş, vatandaşların bilgilendirildiği ülkelerde depremle mücadele 2 aşamalıdır. Birinci aşama afeti nasıl önleyebiliriz. Yani depreme dayanıklı yapılar yaparsınız.

Riskli alanda öyle yapılar yapacaksınız ki yapılar depreme dayanıklı olacak. İkinci aşaması ise depremin oluşması halinde oluşması gereken riski nasıl önleyebiliriz. Türkiye’de hangisi yapılıyor? Birincisi yapılmıyor. İstanbul’daki konutların büyük bir kısmı depreme dayanıksız.

Deprem konusunda biz ne yaptık? Biz ana muhalefet partisiyiz, bizim de sorumluluğumuz var. Bu bölümü, özellikle bize oy vermeyenlerin dinlemesini istiyorum. Bürokrasisi gelişmiş ülkelerde, kaynakların saydam açıklandığı, üniversitelerin bilgi ürettiği ülkelerde depremle mücadele iki aşamadır. Birinci aşama şu, fay hattınız var biliyorsunuz burayı bir afet her an gelebilir, afeti nasıl önlemeliyiz... Birinci aşama bu. Depreme dayanıklı ev yaparsınız, yol yaparsınız, baraj yaparsınız. Burada öyle yapılaşma yaparsınız ki depereme dayanıklı olur. İkinci aşaması da, önlem aldık ama deprem oldu... Depremin oluşması halinde ortaya çıkan riski nasıl giderebiliriz... Hastaneye ulaşım yolu, kurtarma ekipleri nasıl çalışacak vesaire bunlar ikinci aşama. Türkiye'de hangisi yapılıyor? Peki önlem? Önlem alınmıyor. Depremden sonra risk oluşuyor, binalar yıkılıyor, can veriyoruz, gözyaşları döküyoruz, kurtulılanlar için seviniyoruz... Peki arkadaşlar, deprem sonrasını biliyoruz da neden öncesinde önlem almıyoruz. Bilim adamları var bu konuda. Bunlar çaba harcıyor. Bugün bir gazetemiz, şöyle bir başlık atmış "iktidarıyla muhalefetiyle bilime kulak tıkayan Türkiye"... Pes doğrusu. İktidar tıkıyor evet biliyoruz. Bu ayrımı insanın vicdanının yapması lazım. Kim görevini yapıyor, kim görevini yapmıyor bu da önemli.

Parlamento görevini yaptı mı? Parlamentonun bir eksiği var. 17 yılda depremle ilgili 58 araştırma önergesi vermişiz AKP ve MHP milletvekilleri hayır depremi araştırmaya gerek yok demiş. Parlamentonun oturup araştırması laz����m. Demek ki muhalefet 17 yılda 58 kez dikkati çekmiş. Bilim insanları görevlerini yapıyrolar mı? Evet yapıyor. Çok sayıda bilim insanı önlem alın diye çıkıyor konuşyuor. Alınan bir önlem var mı, hayrı yok. Bilim insanı artık neyi yazacağım diyor, yaza yaza dilimde tüy bitti ama bunlar bir şey yapmıyor diyor.

Meslek kuruluşlarının onlarca, yüzlerce raporu var. Peki muhalefet olarak biz görevimizi yaptık mı? Şunu açıkça söyleyebilirim. Deprem konusunda, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde en kaliteli raporu sunup hükümete veren bir parti var o da CHP’dir. Şimdi diyeceksiniz ki neden kimsenin bundan haberi yok?

Ersin Arıoğlu, Türkiye’den, Japonya'dan ve ABD’den deprem mühendislerini bir araya getirdi. Raporu 2005 kasım ayında o dönem genel başkanımız olan Deniz Baykal’a sunuldu. Sayın Baykal, raporun önemini gördüğü için hükümetin bu raporu bilmesi lazım, sayın Başbakan’a bunu verin anlatın dedi.

Ama dedi ki sayın Baykal, bu raporu kamuoyuyla paylaşmayın, bu CHP’nin raporu olarak anılmasın. Deprem siyasete alet olamasın dedi. Sayın Baykal’ın önerisi üstüne dönemin Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer’e telefon etti. Sayın Arıoğlu deprem konusunda sayın Başbakan’a bilgi vermek istediklerini söyledi. 20 dakikalık randevu verildi.

Rapor 3 bölümden oluştu. İlk bölüm, İstanbul deprem ihtimalinin bilimsel analizi. İkinci bölüm, muhtemel hasar senaryosu. Üçüncüsü risklerin en aza indirilmesi için nelerin yapılması gerekiyor. Randevu günü sayın Başbakan’a gitti ve şunu söyledi.

Sayın Baykal bu rapor kamuoyu ile paylaşmayın dedi. Raporu anlattılar ve Başbakan raporun önemin anlayınca brigfingi 3,5 saat dinledi. O arada ilgili bakan ve müsteşarları da çağırdı. Biz hiçbir zaman eyy Erdoğan biz bu raporu yazdık sen ne yaptın demedik. Bunu biz basınla paylaşmadık der ama Erdoğan Başbakanlık basın merkezine talimat veriri depremle ilgili çok önemli bir brifing aldığını basınla paylaşır.

DEPREM VERGİLERİNİ SORDU

Soruyorum deprem vergileri nereye gitti, kıyamet kopuyor. Şöyle diyor Erdoğan sorduğum soruya yanıtında; "Harcanması gereken yere harcadık, bundan sonra da Bay Kemal'e bu tür şeylerin hesabını vermeye zamanımız yok" diyor. Bana hesabını vermeyeceksin sen, millete vereceksin. İnsanı yaşat ki devlet yaşasın diyoruz. Siz, insan nasıl ölür, bilerek, görerek, depremi bilerek ama önlem almıyorsunuz.

Devlet sağlıklı yönetilmiyor arkadaşlar. Ahlak olarak yönetilmiyor, bilgi olarak yönetilmiyor, liyakat olarak yönetilmiyor. Vatandaştan parayı toplıyorsun deprem vergisi diye, sonra alıyorsun o vergiyi başka yerde kullanıyorsun. Bu vatandaşı aldatmadır. Bunu sorunca da, efendim sen bana soru soramazsın. Senin aldığın aylığı ben ödüyorum diyecek vatandaş."