Yunus Emre – CHP Genel Başkan Yardımcısı, İstanbul Milletvekili 31 Mart seçimleri sona erdi. CHP İstanbul, Ankara, Adana, Mersin, Antalya başta olmak üzere birçok önemli belediyeyi kazanarak seçimlerin en başarılı partisi oldu. Bu kısa yazıda CHP’nin bu başarısında Kemal Kılıçdaroğlu’nun rolünü irdelemeye çalışacağım. İlk olarak Kılıçdaroğlu yaptıklarıyla ve yapmadıklarıyla Erdoğan’ın tam tersi bir genel başkan […]

Kılıçdaroğlu Ne Yaptı?

Yunus Emre – CHP Genel Başkan Yardımcısı, İstanbul Milletvekili

31 Mart seçimleri sona erdi. CHP İstanbul, Ankara, Adana, Mersin, Antalya başta olmak üzere birçok önemli belediyeyi kazanarak seçimlerin en başarılı partisi oldu. Bu kısa yazıda CHP’nin bu başarısında Kemal Kılıçdaroğlu’nun rolünü irdelemeye çalışacağım. İlk olarak Kılıçdaroğlu yaptıklarıyla ve yapmadıklarıyla Erdoğan’ın tam tersi bir genel başkan olduğunu gösterdi.

Erdoğan’ın kutuplaştırıcı siyasetine karşı bütünleştirici bir yaklaşım sergiledi. Kimseye hakaret etmedi, kimseyi ötekileştirmedi. Erdoğan gibi gece gündüz farklılıkları vurgulamak yerine eşitliği, vatandaşlığı ve birliği savundu. Erdoğan’ın aksine şatafattan, israftan uzak durdu. Sade yaşam tarzıyla Atatürk, İnönü, Ecevit ve Baykal’ın çizgisini sürdürdü. Erdoğan’ın kendi adaylarına bile kampanya yaptırmayacak şekilde önde olma tutumuna karşılık Kılıçdaroğlu yerel adayların öne çıkmasını sağladı. Özetle Kılıçdaroğlu Erdoğan’ın tam aksi bir performansı huzur, tevazu ve demokrasi temelinde ortaya koydu.

Yerel seçimde CHP adaylarının kişisel yakınlık temelinde değil liyakate dayalı olarak belirlenmesine öncelik etti. CHP’nin İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Adana, Bursa adayları daha önce ilçelerinde başarılı olmuş belediye başkanları olarak 31 Mart seçimlerinde de üstün bir başarı gösterdi. Ak Parti’nin heyecanını kaybetmiş – tek özellikleri Erdoğan’a yakınlık olan – adaylarının yerine CHP’nin adayları küçük ilçelerindeki başarılarını il geneline taşıma heyecanıyla simgeleşen isimler oldu. CHP adayları yerel sorunları, CHP’liler ekonomiyi konuştu. Ak Parti ise sustu ve Erdoğan’ı dinledi. Erdoğan da Türkiye’nin sorunları hakkında bir şeyler söylemek yerine, sadece bağırdı. Kılıçdaroğlu’nun bir orkestra şefi gibi yönettiği CHP’nin karşısında Ak Parti çok gürültü çıkaran ancak ne söylediği belli olmayan bir görünüm sergiledi.

Gelinen noktada geçmişte hizipler partisi olarak bilinen CHP’de büyük bir bütünlük varken tek adamın partisi Ak Parti içten içe kaynıyor. Belediye başkanı adayı/il başkanı kavgası ya da mevcut il başkanı/ eski il başkanı kavgası şu sıralar Ak Parti’nin birinci meselesi.

Kılıçdaroğlu 16 Nisan 2017 halkoylamasıyla ortaya çıkan demokrasi bloğunu içerden ve dışarıdan gelen bütün baskılara rağmen bir arada tutmayı başardı. Bu birlikteliği yaratan temel ilke demokrasinin savunulmasıydı. CHP ve Kılıçdaroğlu demokrasi bayrağına sıkı sıkıya sarıldı. Hem seçim kampanyasında, hem seçim gecesi ve sonrasında yaşananlar ittifakın sürdürülmesinin ne kadar önemli olduğunu açıklıkla gösterdi. Türkiye’de iktidar ve muhalefet arasındaki rekabet- uzun süre önce -bilindik partiler arası rekabet olmaktan çıktı.

Devlet imkanları ve kapasitesini arkasına almış, bir siyasi parti vasfını kaybetmiş bir iktidar bloğu karşısındayız. Bu blok karşısında büyük bir demokrasi bloğu yaratmadan etkili olmak mümkün değil. Kılıçdaroğlu hem demokratikleşme talebini billurlaştıran, hem bu talebi CHP dışı kesimlerle ortaklaştıran hem de kıskançlıkla savunan tutumuyla büyük bir başarıya imza attı.

Erdoğan’ın kendine oy verenler dışındaki kesimlere hakaretler yağdırdığı bir ortamda Kılıçdaroğlu başta Ak Parti tabanı olmak üzere rakip partilerin seçmenlerine erişmeye çalıştı. Farklı kesimlerle güçlü temaslar kurmaya, bu kesimlerin özlemlerini, taleplerini öğrenmeye ve siyasetin gündemine taşımaya gayret gösterdi.

Marx’ın ünlü ifadesini hatırlatalım: “İnsanlar kendi tarihlerini kendileri yaparlar, ama kendi keyiflerine göre değil; kendi seçtikleri koşullar içinde değil, doğrudan karşı karşıya kaldıkları, belirlenmiş olan ve geçmişten gelen koşullar içinde yaparlar.” Kılıçdaroğlu’nun ve CHP’nin hangi koşullar içinde mücadele ettiği herkesin malumu. Kuvvetler ayrılığının, ifade hürriyetinin, yargı bağımsızlığının büyük yara aldığı bir dönemden geçiyoruz. Demokrasi adına orta yerde kalan yegane unsurunun sandık olduğu “yeni Türkiye’de” CHP sandıktan çıkmayı başardı. Sıra demokrasinin diğer unsurlarını da hayata geçirmede, özgürlüğü ve eşitliği inşa etmede. Bu kapsamda bütün dünyada otoriter sağ eğilimlerin ve demokrasi karşıtlığının yükseldiği bir ortamda (ülkemizde de Erdoğan faktörü düşünüldüğünde) Türkiye’den yükselen demokrasi dalgasının ne kadar önemli olduğunu vurgulamak gerekiyor.

Kılıçdaroğlu ülkemizin çağdaşlaşma, demokratikleşme mücadelesine büyük bir katkı yaptı. Ancak Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullar bu katkıyla yetinmeye imkân vermiyor. CHP modernleşme tarihimiz içinde toplumsal ve siyasal değişimin temel gücü olagelmiştir. Yenilenme ve değişim talebi toplumda büyük bir destek buldu. Bu talebi diri tutmak seçim sonrasının yeni ve temel görevi olarak önümüzde duruyor.