“Geçtiğin bunca deneyden sonra öyle bilgeleştin ki,
Artık elbet biliyorsundur ne anlama geldiğini”*

Yola çıkarak özgürleşmek Gandi ile başlamamıştı, Kılıçdaroğlu ile de bitmeyecek. Kadim zamanlardan bu yana yolculuk, insanı değiştiren, ona yıkıp kendini yeniden inşa etme imkânını veren eylem. Ki biz o yüzden bu ülkede yolcu olmayı seçtik.

Bir menzile doğru yola düşen her insan iç içe geçmiş birden fazla yolculuğa da çıkar kendi tarihinde. Bir düşünün yolculuklarınızı, en basit en kısa yolculuklarınızda, birkaç günlük tatillerde bile öyle olduğunu hatırlayacaksınız.

İnsan evinden başka bir yere doğru yola çıktığında yol boyunca geçmişi düşünür; eve dönerken de geleceği.

Yolculuk boyunca her adımda önüne çıkan her ‘yeni’yi merakla gözlerken, geçmişi de hatırladığını ayrımsar. Yuvadan uzaklaşan, yuvada geçirdiği zamanın ruhunda yeniden aktığına tanık olur. Ne olmuştu? Yola çıkana kadar olan hayat nasıl olup da tam da bu ana getirmişti onu? Neden şimdi yuvadan uzaklaşıyor ve gideceği yere heybesinde ne taşıyor?
Bir hesaplaşmadır yolculuk. Yanına aldıklarının bazıları yol boyunca süren geçmiş sorgulamasıyla değersizleşirken, heybenin içine öylesine ya da farkına varmadan tıkıştırılan başka şeyler aksine çok daha anlamlı hale gelir. Tıpkı geçmiş gibi. Yol boyunca geçmişin ırmağı içinden aktıkça, o zamana kadar önemsediklerinin ne denli değersiz olduğunu, hiç değer vermediklerinin ise belki de onu inşa eden asıl tuğlalar olduğunu görmeye başlar insan. Bu yıkım yapım dinamiğini belirleyen yola eşlik edenler olduğu kadar, yolda karşılaştıkları ve yolda katılanlardır.

Bu yüzden bir kere yola çıkan ne vardığı yerde ne de geri dönüşünde yola çıkmadan önceki kişi olamaz. Aynı şekilde ne vardığı menzil yola çıkarken bildiği yerdir ne de döneceği yuva.

Kılıçdaroğlu’nun ‘Büyük Adalet Yürüyüşü’ daha yolculuk sürerken Türkiye siyasal tarihinin en çarpıcı olaylarından biri oldu. Kendini çok diye yutturanın ne kadar az ve vasıfsız; kendini az, yalnız ve umarsız hissedenin ise ne kadar çok, ne kadar renkli, ne kadar donanımlı, ahlaklı, eşitlikçi ve özgürlük sevdalısı olduğu ortaya çıkıverdi.

Yürüyüşün Ankara’dan İstanbul’a doğru olması, onu, başlı başına tarihsel göndermelere açık bir hareket haline getirdi. Cumhuriyetin kuruluşunu sağlayan yolculuk tam ters yönde olmuştu.

Adalet Yürüyüşü yola çıkma nedeninin ötesine geçti. Ne çok ve ne iyi, ne güzel insanların bu yolculuğu beklediğini ve yürüyüşün yığınlarda bir umudu yeşerttiğini Kılıçdaroğlu’nun görmemiş olması imkânsız. Şimdi yola çıkmadan önce olduğundan çok daha büyük bir sorumluluk yüklenmiş durumda. Ona eşlik eden on binlere, onu Maltepe’de karşılayan yüz binlere ve yürüyüşünü seyreden milyonlara karşı bir sorumluluk.

Şimdi Kılıçdaroğlu için mesele yola çıkarken taşıdığı korkularını aşıp aşmadığı. Çünkü bütün büyük yolculuklara çıkanlar korkularıyla da hesaplaşırlar. Demem o ki Kemal Kılıçdaroğlu’nun yolculuğu asıl şimdi başlıyor.

“onları sen kendi ruhunda taşımadıkça,
kendi ruhun onları dikmedikçe karşına”*

*Konstanstinos Kavafis, İthaka