Defalarca yazdım. Söyledim…

“Ülkemizde iki şeyin değeri yok. İnsan ve zaman!”

İnsana değer vermediğimiz için zamanın nasıl geçtiğinin farkında değiliz.

Oysa modern toplumların diğerlerinden farkı, insanı evrenin en değerli ve saygın varlığı olarak tanıması…

Zamanı da o insanın refahı ve mutluluğu için yerine konulması mümkün olmayan bir kıymet olarak görmesi…

Bu nedenle devletler, insanın yaşadığı çevrenin korunması, emeğine sahip çıkılması, hak ve özgürlüklerinin tanınması, sosyal güvenliğinin sağlanması ve inanç, can ve mal güvenliğinin oluşturulmasını birincil görev olarak bilirler.

Aslında insan yaşadıkça toplumları, devletleri, köyleri, kentleri yaşatır!

***

Bu kadar sözü 2020 yılının melun hastalığı sırasında Türkiye’de yaşananlar üzerine sıraladım.

10 ayın sonunda tüm dünyada Covid19 salgının aşılar yoluyla çözümüne ulaşıldı. Ama hala Türkiye nasıl mücadele edeceğini bilmiyor.

İnsanını koruyamıyor. Zamanı iyi kullanamıyor!

Dün, tüm yurttaşlarımızın umutla beklediği aşı Çin’den gelmedi.

Ne zaman geleceği de belli değil?

Artık insanlar CB’nın da bakanın da sözüne inanmıyor.

AKP iktidarının beceriksizliğinden yoruldu.

Oyalanmaktan bıktı. Umutlarını kaybediyor…

İnsanına ve zamanına değer vermeyen halkını kandırarak idare edenlere tepki çoğalıyor…

Görülen o ki; Göbelsvari algı yönetimi bumerang gibi dönüp AKP’yi vuruyor!

***

Son 9 ayda bilinen 101 doktorumuzu ve 182 sağlık çalışanımızı kaybettik.

Oysa aynı dönemde Almanya’da ölen sağlık çalışanın sayısı 35 ve bunun sadece 3’ü doktor.

Açıklanan sayılara bakılırsa, Covid19 nedeniyle Türkiye, dünyada en çok sağlık çalışanının öldüğü ülke durumunda.

Ülkemizde sağlık çalışanları 50 saat yerine 72 saat çalışıyor.

Sandviçle karınları doyuruluyor. Yetersiz koruyucu giyim, maske, gözlük vs. donanımlarıyla görev yaptırılıyor. Dinlenmeleri için gerekli zaman tanınmıyor.

Tüm çalışanların bağışıklık sistemleri çökmek üzere. Psikolojileri bozulmuş durumda.

Kısaca özveriyle çalışan sağlıkçılar artık görev yapamaz hale geldiler…

***

Almanya gibi ülkeler ise salgının şiddetini görerek çalışma süresini 40 saatten 32 saate indirdi ve maaşlarını iki kat artırdı.

Türkiye’de ise birkaç ek ücret verildiyse de sonrasında bu paralar kesildi.

Yani ülkemizde salgınla savaşan sağlıkçılar, karın tokluğuna bile çalışamıyorlar…

***

Türkiye’de sağlıkçılar, Covid19’un meslek hastalığı olmasını istiyor. Çok haklılar!

Ancak iktidar bu talebi reddediyor ve insanca davranılması için öncülük yapan “Türk Tabipleri Birliği’ni” kapatmaya çalışıyor!

Can pazarını yaşadığımız Covid19 salgınında yurttaşlarımızın kurtarıcısı olan sağlıkçılara verilen değer bu!

Nasıl bir ülkede yaşıyoruz? anlayın!

***

Lafı uzatmadan Galatasaray Lisesi’nden dönem arkadaşım, Çapa Tıp Fakültesi’nin değerli akademisyenlerinden Prof. Dr Erbuğ Keskin’in isyanını dile getirdiği iletisini paylaşmak istiyorum...

“…Yoksulluk içinde kendi haline terkedilmiş üniversitelerde...

Önümüzü göremediğimiz bir karanlığın içine girdik...

Fransa’nın, Almanya’nın, Yeni Zelanda’nın hasta ve ölüm sayılarını şeffaflıkla izleyebilirken, hekimlik yaptığımız kendi ülkemde, hasta sayısı/ vaka sayısı/ pozitif test sayısı gibi rakamlara boğulduk…

Açıklanan rakamlarla sahada gördüklerimiz arasında bir tutarsızlık vardı...

Bir şeyler yanlış gidiyordu...

Ama medyanın büyük kısmı pandeminin çok başarılı yönetildiğini bağırıyordu...

Mesai arkadaşlarımızı kaybettik…

Hemşirelerimiz, teknisyenlerimiz, ambulans şoförlerimiz bir bilinmezlik içinde, bir kör döğüşünde düştüler...

Dün Amerika’daki doktorlardan haber gelmeye başladı...

Bir kısmı Biontech’in, bir kısmı Moderna’nın ilk dozunu oldular...

Tüm Avrupa Birliğinde sağlıkçıları bu Pazar günü aşılanmaya başlıyorlar...

Bize gelince…

Ayın 11 inde geleceği söylenen Sinovac aşısının akıbetini bile bilmiyoruz...

Cephede artık gerçekten çok yorulmuş sağlıkçıların hocası olarak ben bilmiyorum...

Cumartesi günü Marsilya'ya kaç doz aşı sevk edileceğini biliyorum.

Ama ülkemin bir anlaşma yapıp yapmadığını, gelirse kaç doz ve ne zaman geleceğini bilmiyorum...

Ve kendi kendime söyleniyorum yine!

Oğlum Erbuğ,

Sen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun!..”

***

Erbuğ hocaya sordum;” hangi aşıyı yaptıralım.” Güldü “bulduğun ilk aşıyı yaptır!”

Dedim ya; bu ülkede insan ve zamanın hiç değeri yok!