Başlıktaki soru, bir market çalışanına ait, cümlesinin tamamı şöyle: “Kim güvende hissediyor ya? Ben hissetmiyorum. Geleceği kapkaranlık bir nokta olarak görüyorum.”

Memlekette birçok kişi umudunu pandeminin bitişine bağlasa da, hastalık bitsin ya da bitmesin ekonomik olarak görünen, büyük bir karanlıktan ibaret.

Universus Sosyal Araştırmalar Merkezi’nin “Evde Kalamayanlar: COVID-19 Günlerinde Çalışma İlişkileri Araştırması”* pandemide en çok çalışanların yaşadığı zorlukların fotoğrafını çekiyor.

Araştırmacılar, motosikletli kuryelere “Yarınınızdan/geleceğinizden endişe duyuyor musunuz?” diye sordu, 116 kuryeden 95’i evet, 14’ü kısmen dedi. Araştırmacıların konuştuğu market ve kargo çalışanları, çalışma saatlerinin arttığını ama maaşlarının sabit kaldığını söyledi. Yani bu süreçte patronun ikiye katladığı kazancı, onlara yansımadı. Sultangazi’de bir markette çalışan Hamit, işe göre adil bir cüret almadıklarını şöyle anlatmış: “Market de kazandı, herkes kazandı, bir biz kazanamadık. Daha çok sömürüldüm.”

Sömürünün pek konuşulmayan boyutu ise “vahşileşen” kapitalizmin insan ilişkilerine yansıması, çürümenin de virüs gibi bulaşıcı olmasıydı.

Market çalışanlarının yüzde 80’i müşterileri, Universus’un araştırmasında “Halden anlamaz” diye tanımlamış. Sıfatlar “kaba, kaprisli, kızgın, kibirli, saldırgan…” diye devam ediyor. Kuryelerin tanımları da farklı değil. Çoğu asgari ücretin de altına çalışan bu işçiler yaşadıkları ekonomik zorluklar kadar, insanların tavırlarından da yılmış vaziyette.

Araştırmacılara konuşanlar söze, “Biz virüs değiliz” savunmasıyla başlıyor:

“Affedersin bize vebalı gibi davranıyorlar. Kuryeyiz de virüs kuryesi değiliz, virüs taşımıyoruz.”

Bizlere virüs gibi davranıyorlar. Kendi hatalarında, mesela kartında limit yok çekmiyor ama hızla gitmek istiyor. Arkasındaki kişi bizi yavaşlıkla suçluyor, burada beklerken hasta olacağından şikâyet ediyor, birbirlerini kışkırtıyorlar. Onların 10 dakika kalmak istemedikleri yerde biz 9 saat binlerce kişiye hizmet veriyoruz, sıfır anlayış, bencillik içindeler.”

“Müşteriler biz sürekli insanlarla iç içe olduğumuz için bizlere hasta muamelesi yapıyor, bizde virüs olduğunu düşünüyorlar. Sert çıkışanlar da oluyor, küçük bir öksürsek Covid teşhisi koyuyorlar. Bizim için bu süreç ciddi anlamda zor geçiyor.”

“Bazen bize kötü kötü bakışlarına maruz kalıyoruz, sanki biz Koronalıymışız gibi.”

“Hastalıklı gibi davranıyorlar, hor görülüyoruz.”

“Benim çalıştığım markete günde 1500 kişi giriyor ortalama. Gelen insanların çoğunluğu kesinlikle kurallara uymuyor veya uymak istemiyor. Uyarıldığı zaman ise ters tepki veriliyor. İnsanlar marketten bir ürün alırken sanıyorlar ki market çalışanlarını da satın alıyoruz.”

Bu halimizi en iyi, evrak kuryesi Eren Can özetliyor:

“Biz bu sınavı kaybettik. Ne birlik ne dayanışma… Hiçbir şey yok. En ufak tehditte insanlar birbirinden uzaklaştı.”

Toplumsal korku, hayatta kalmak için gerekli en temel ihtiyaçları bize dayatırken, olumlu davranışlarımızı geri plana atmamıza sebep oldu.

Ama salgından da bu durumdan da çıkışımızı, gelecekte ışık olup olmadığını da dayanışmayı mı, bireysel kurtuluşu mu seçtiğimiz belirleyecek. Çünkü malum, kurtuluş yok, tekbaşına.

* https://uni-versus.org/2021/01/21/evdekalamayanlar/