Arapçası ‘heyula’; Yunancası ‘hyle’. Farklılaşmamış, biçimsiz ilk madde. Henüz formu olmayan ya da formun altındaki kaosun maddesi. Empedokles ve Aristoteles’de dört elementin ortaya çıktığı kosmozun ilk maddesi. Heyuladan, şekilsiz olandan çok korkuyoruz; korkumuz aslında madde korkusu. Heyuladan korktuğumuz kadar hiçbir şeyden korkmadık. Korktukça formlara sığındık, gökten zembille indirdikleri formlara. Platon’un göksel formlar lehine yeryüzünü değersizleştirmesi […]

Kim korkar heyûladan?

Arapçası ‘heyula’; Yunancası ‘hyle’. Farklılaşmamış, biçimsiz ilk madde. Henüz formu olmayan ya da formun altındaki kaosun maddesi. Empedokles ve Aristoteles’de dört elementin ortaya çıktığı kosmozun ilk maddesi. Heyuladan, şekilsiz olandan çok korkuyoruz; korkumuz aslında madde korkusu. Heyuladan korktuğumuz kadar hiçbir şeyden korkmadık. Korktukça formlara sığındık, gökten zembille indirdikleri formlara. Platon’un göksel formlar lehine yeryüzünü değersizleştirmesi de yine madde korkusu. Maddenin kendi kendine devindiğini ve kendini biçimlendirdiğini inkâr edebilmek için aşkın formlar uydurduk. Maddeyi inkâr etmek, insanı da inkâr etmektir. Kendimizi inkâr ettikçe, iktidarını göklerden aldıklarını iddia eden despotların elinde kalıptan kalıba sokulduk, sesimiz çıkmadı. Yeter ki bir formumuz olsun!

Oysa bizim tutumumuz maddenin doğasına aykırı. Maddenin içkin aklı var. Madde göklerden medet ummaz. Açmazla karşılaştığında kendi çözer, dengesi bozulduğunda bir başka denge durumuna geçer ve kendine yeni bir form yaratır. Ama bizler, akıllı organizma olduklarını iddia edenler, başımız ne zaman sıkışsa, ne zaman yaşadıklarımızı anlatı haline sokamazsak, ne zaman dengemiz bozulsa, ne zaman kaosun koyu karanlığını duyumsasak, gözlerimizi yukarıya çeviriyoruz, göklerden hazır formlar bekliyoruz. Yeter ki kalıbımız bozulmasın! Kalıbınız bozulursa dengeniz bozulur ya da tam tersi. Kalıp ustaları, despotlar bunu bildikleri için kaosla korkuturlar sizi. Asalarını kaldırdıklarında tıpış tıpış kafesin içine gireceğimizi bilirler. Kafesin içine girenler çok geçmeden kafesin kalıbına bürünecek, kafesin içinden baktıklarında dünya parsel parsel görünecek gözlerine. Kafesin içinden baktıklarında sadece sınırlar vardır, mülkiyetin sınırları. Namus, kafeslenmişlerin ahlakıdır ya da kafeslenen bedenlerin güçsüzlüğü. Kafeslenenlerin gözünü mülkiyet bürümüş, başka da bir şey göremezler.

Albrecht Durer’in perspektif aletini betimleyen gravürü, kafeslenen bir kadını mı gösteriyor yoksa kafesinin içinden bakan erkeği mi? Her ikisini de. Erkek, eril ideolojinin kafesine kapatılmıştır; kafes tellerinin arkasından bakar kadına. Ve baktığında kadını parsel parsel görür ve parsel parsel geçirir önündeki çizim kâğıdına ya da tapusuna. ‘Namus’ sözcüğünün Yunancası ‘nomos’. Bir arazi mülkünün sınırları demek. Yasa anlamına da geliyor. Bedenler iktidarın yasalarıyla kafesleniyor. Ve yeniden sormalı, kafeslenen kadın mı yoksa erkek mi? Kafeslenen, kendi kendini biçimlendiren maddedir; kafesleyen iktidar. Ama kafesin içinde bir heyûla yatıyor.

İktidarın işi, yaşamı kafeslerin içine kapatmak. Kafese kapattığı tüm yaşam süreçlerini denetlemeyi, yaşama topyekûn el koymayı arzuluyor. İstiyor ki yaşam yeniden üretebildiği bir malzeme, bir oyun hamuru olsun, yaşamı istediği biçime soksun. Mümkün mü? Bu, maddenin kendi içkin aklı olduğunu ve bu içkin aklın dışarıdan dayatılan her türlü biçimi bozduğunu inkâr etmektir. Ama iktidarın hakikati, maddenin inkârına dayanıyor. Maddeden çok korkuyor, heyûladan, biçimsiz olandan. “Şer, biçimsizdir” (Halesli Alexander).

Madde bir açmazla karşılaştığında, dengesi bozulduğunda bir yolunu bulup yeni bir denge durumuna geçiyor. Yeryüzündeki formların çeşitliliğine ve çokluğuna baksanıza! Evrim dediğimiz, maddenin kaosla dansıdır; denge ile dengesizlik arasındaki ip cambazlığı. Biz ise dengemiz bozulmasın diye iktidarın çürümeye yazgılı formlarına tav oluyoruz. Peki, niye durmadan şikayet ediyoruz? Bırakın, bozulacaksa bozulsun formunuz, dengeniz de. Siz maddesiniz, yeni bir form ve yeni denge yaratacak güçtesiniz, kudretlisiniz. Heyûla da sizsiniz! Komünist Manifesto size sesleniyor: “Avrupa’da bir heyûla geziniyor, komünizmin heyûlası”. Sadece Avrupa’da da mı? Yeryüzünde, iktidarın kafeslediği tüm bedenlerin içinde heyûla geziniyor. Heyûladan korksa korksa iktidar korkar, siz niye korkuyorsunuz ki?