Kim demiş Nazım öldü, yıldönümü diye

Kim öldü? Pardon!  Kime göre, neye göre?

EZGİ ÇELİK - e.ezgicelik@gmail.com

Okuduğunu anlamakla şüpheye düşmek arasında bir yerde bırakır seni. Hemen bir his kaplar içini, ilk okuduğunda. ‘Tüylerim ürperdi’ lafının en asil vurgusu onu okuyunca yapılır. Saniye hızıyla gözler yaşarır ya da aynı hızla kıkırdanır. Ama hep bir vakurluk içinde. Öyle pata küte ağlanmaz, önce hafifçe ıslanır gözler. Öyle delice kahkahalarla eller kollar savrulmaz, önce içi dolu, tonu kısık küçük nidalar çıkarılır. İşte bu anlar seni şüpheye düşürür. Bu asillik, bu vakurluk… Onun yüceliğinden eminsindir de, senin bu hızla şekil alışın nedendir? Gerçekten anlamış mısındır yoksa pozda mısındır? İşte orada bir şeyler içini kemirmeye başlar ve tekrar tekrar okumaya başlarsın. O gün ve ertesi ve bir ertesi gün daha. Bir bakmışsın yıllar geçmiş. Ve sen hayatında, belirli dönemlerde, hep dönüp ona bakmışsın. Şaşırıp kalırsın. Biri çıksın ve koca kalabalıklara, farklı zamanlarda, farklı binlerce duygu ile yaşadıklarını, nefes aldıklarını ve kendi kıymetlerini anlatsın. Ne menem bir şeydir bu.

Yine arada bir yerde kaldık. Eşine az rastlanmış duyarlılığına ve öngörüsüne hayran kalmakla, tüm yazdıklarının hâlâ geçerliliğini koruduğu gerçeği arasında kaldık. Herkesin kendi çiftliğini kurmaya çalıştığı bir dünyada değil miyiz şu an? ‘Benim çiftliğim olsun, aman kapımın önü temiz olsun. Her ne yapıyorsam, önce ben yapayım, kurayım, üreteyim. Önümü, arkamı, sağımı, solumu da temizleyeyim. İçeri de kimseyi sokmayayım. Artık dışarıda kalanlara da… Çok kolay gelsin.’ Ben, ben, ben… Derken verecek herkes son nefesini. Ee bu ben demek de öyle kolay değil. Nereye güvenecek insan, yüce hesap numaraları dışında. Hesaplar kabarık olunca da ilgi şose boylarına dönemiyor artık tabii. Küçük taşların arasında hangi arkadaşlarını bıraktın, dönüp bakamıyorsun. İnsan ne çabuk unutuyor kendi geçtiği yolları. Hakları yenmekten cansız düşüp, it gibi üşüyen insan, patron olup kan emiciliğe başlayabiliyor. Peki ne ara hafızayı bu kadar temizleyebiliyor? O zamanın mızraklı ilmihali, şimdilerin bir nevi yol göstericisi oldu ise demek! İş ki yol göstersin gerçekten. Din kurallarını öğretmek için yazılmış olan kitap, o zamanın ağası şimdinin devlet başlarının kötü emellerine alet oluyorsa o yol nereye çıkar sormak gerekir.

Yazarın yasak, gazetecin tuzak duygusu hissettiriyorsa, sen sanatçını ödeneklerinle tehdit edip, halkını coplarla yönetiyorsan o yol çok karanlıktır. O yola girip karanlığa koku salmaktansa, baştan bu yollardan kurtulmak en doğrusu olacaktır.

Nazım’ın ilericiliği, eserlerini okuduğunda sanki bir anda ondan sana da bulaşıyormuş hissi yaratıyor. Çivi gibi oluyor insan. Dimdik, güçlü, taşıyıcı. İçinde bulunduğumuz ağır ve trajikomik zamana ayna tutuyor sözleri. Son kuvvetine kadar karşı durduğun emperyalizmi, biz şimdi damarlarımıza kadar yaşıyoruz Nazım Hikmet Ran. Bir ulusun başka bir ulusu siyasal ve ekonomik egemenliği altına alarak yayılmayı istemesi anlamına gelen emperyalizmi biz kendi tekelimize aldık. Biz çok özel ve tüzel bir ülke haline geldik. Öyle ki, başka uluslara ihtiyaç duymadan kendi içimizde birbirimizi bölüp egemenlik altına almaya çalışıyoruz. Ve bunun tüzel olduğunu iddia ederek. Özeliz çünkü artırarak geliyoruz, ‘vahşi emperyalizm’ artık.

Bütün bunlar olabilir, siz ilerici olabilirsiniz sayın Nazım Hikmet Ran. Ama tek ve en kıymetli şey şudur ki, çok büyük bir kalabalık var ve onlar “Ben vatan hainiyim” demiyor. Çünkü onlar bunları asla kabul etmiyor. Aynı sizin ölümünüzü kabul etmedikleri gibi. Kim demiş Nazım öldü, yıldönümü diye. Sizin ölümünüzü kabul edenler, sizi geçmişten bir anı gibi okuyanlardır ve ne acıdır ki onlar ölümü çoktan tatmıştır. Oysa biz her duygumuzda dönüp size bakıyor ve su gibi akıyor olacağız.

Saygılar, sayın Nazım Hikmet Ran.