Gündemdeki konular üzerine bir taraf seçmek bazen çok kolay oluyor. Çünkü ‘edinilmiş öfke’ diye tanımlamak istediğim bir öfke çeşidi var. Sosyal medya akışımıza bakıyoruz: Halihazırda algoritmalar ‘öfkeli akışı’ sevdiği için ve sevdiğimiz insanlar da her zaman bir şeylere öfkelendiği için öfkelenmek bizim de kolayımıza geliyor. Bu sıra Elon Musk’a öfkelenmek moda. Doğrusu çok haksız bir öfke değil, ama bu yazıda öfke bagajımıza tek taraflı giren bazı şeylere daha yakından bakmak istiyorum.

MUSK VS. APPLE

Hafta başında “Elon Musk Apple’a savaş açtı” başlığıyla duyurulan kavga, hafta sonuna doğru Musk’ın Apple kampusunda gezerken çektiği bir fotoğrafı paylaşmasıyla son buldu. Kavganın sebebi, Musk’ın, Apple’ın AppStore uygulamasından Twitter’ın kaldırılacağına dair endişesiydi. Çünkü Twitter’ı satın aldıktan sonra “ifade özgürlüğü” vurgusuyla bazı içerik denetim mekanizmalarını işlevsizleştirmişti ve bu durum Apple’ı da rahatsız ediyordu. Hatırlamak gerekirse Donald Trump’ın kaybettiği seçim sonrası, Trump taraftarları 6 Ocak 2021’de ABD Kongresi’ni basmıştı. Bu baskınla ilgili, öfkeyi yükselten algoritmaları yüzünden sosyal medya platformları suçlanmış ve bu konuda denetim mekanizması zayıf bulunan Parler uygulaması, Apple’ın AppStore isimli uygulama marketinden eksiklerini tamamlayana dek kaldırılmıştı. Apple ekosistemini güvenlik vaadiyle kurmuştu ve bu hareketle kullanıcılarını koruduğunu söylüyordu. Parler, daha çok Cumhuriyetçi yani ABD’deki sağcı kesimin tercih ettiği bir uygulamaydı. Tabii bu karar, büyük teknolojinin tarafı konusunda tartışmalar başlattı. Musk, şimdi aynı uygulamanın kendi başına geleceğini düşünerek ön alıyordu. Apple CEO’su Tim Cook ise tam da bir Washington ziyareti öncesi, Musk’ı Apple kampusuna davet ediyor ve endişelerini gideriyordu. Çünkü Apple da Cumhuriyetçi kesimi doğrudan karşısına almak istemiyordu.

%30 KOMİSYON KONUSU

Apple, kullanıcılarına güvenli bir ekosistem vaat ediyor ama elbette bunun bir bedeli var. O da AppStore üzerindeki abonelik ve satış bedellerinin yüzde 30’una yakınını komisyon olarak alması. Zaten ABD standartlarında Apple telefonların çok da pahalı olmamasının sebeplerinden biri bu (Türkiye’deki vergi eklenmiş fantastik fiyatlar yanıltmasın). Yazıcıyı ucuza satıp asıl kartuştan para kazanmaya benzetebiliriz. Pazarda sadece Apple’ın iOS ve Google’ın Android ekosistemlerinin hâkim olduğunu hatırlarsak bu oranlar biraz “zorbalıkla” yükseliyor çünkü alternatif yok. Dolayısıyla Twitter’da Blue adlı programla abonelik satışı başlatmaya çalışan Musk da bedelin yüzde 30’unu komisyon olarak verme durumunda. Üstelik tesadüfe bakın ki şu sıralar ABD Kongresi’nde Anti-tröst meselesi ile ilgili bir süreç var ve buna bağlı hazırlanan Açık Uygulama Piyasaları Yasası uygulama komisyonlarının üst sınırını belirlemeye çalışıyor. Komisyonun yüzde 20 üst sınırını aşmaması için bir baskı olduğu da biliniyor. Böyle bir pazarlık sürecinde, Apple’ın da Cumhuriyetçilerin desteğini arkasına almış Musk ile kavgaya girmemek için güçlü bahaneleri var. Tim Cook’un acilen Musk’ı davet edip krizi sönümlendirmiş olması buradan okunabilir.

APPLE VE GÜVENLİK

iPhone’un iOS 14.5 güncellemesiyle gelen “uygulamaların birbirleriyle veri paylaşımını kullanıcı iznine” tabi tutması zorunluluğu, verilerimizin güvenliği için önemli ve anlamlıydı. Ancak bu yenilik, veri paylaşımı sayesinde ücretsiz kalabilen uygulamaların bu sistemde varlığının zorlaşması anlamına da geliyordu. Yani uygulamalar paralı olmak zorunda kalacaktı ve bu da Apple için daha fazla yüzde 30 demekti. Verilerimizin gizliliğini önemsediği için kahramanımız olan Apple’ın asıl planı bu olabilir miydi? Yorum sizin.

MUSK’IN İFŞALARI

Elon Musk yine geçen hafta attığı bir dizi tweette, Twitter’ın, 2020 başkanlık seçimi öncesi, Joe Biden’ın oğlu Hunter Biden’ın ele geçirilen bilgisayarındaki bilgilerle yapılan haberleri engelleme sürecine ilişkin bazı belgelerin paylaşımına aracılık etti. Aslında bu durum epeydir tartışılıyor. Twitter’ın o zamanki CEO’su Jack Dorsey de bir bağlam sağlamadan bu haberlerin engellenmesini eleştirmişti. Bu haberle ilgili paylaşımları o günlerde hem Twitter hem Facebook kısıtlamıştı. Facebook, bu haberin doğruluk kontrolünden geçmesi gerekliliğini, Twitter ise saldırıya uğramış materyallerin paylaşımıyla ilgili politikalarını, kısıtlama veya engelleme sebebi olarak gösteriyordu. Nihayetinde Hunter Biden’ın bilgisayarındaki bilgiler bir saldırıyla ele geçmişti. Twitter’ın benzer durumlarda benzer uygulamaları da olmuştu. Yine de karar tartışmalıydı ve aslen Musk’ın ifşaat diye paylaştığı belgeler, Twitter çalışanlarının içeriği engelleyip engellememe yönündeki tartışmalarını da gösteriyordu. Peki, Musk’ın bu ifşaatını “sansüre karşı” bir mücadele ve “ifade özgürlüğü” şövalyeliği olarak ele alacaksak, bu özgürlüğe karşı yükselen “nefret söylemi”ni ne yapacağız? Çünkü Dijital Nefretle Mücadele Merkezi’nin raporuna göre, -Musk tersini söylese de- Musk’ın Twitter’ı satın almasından sonraki süreçte nefret söylemi içeriği ve etkileşimi çarpıcı bir şekilde, yüzde 60’ı aşan oranlarda artmıştı. ‘Kahramanımız’ bu konuda biraz davetkâr gibiydi.

Tüm bunlardan hareketle, böyle bir ortamda kimin kahraman, kimin şeytan, kimin deli, kimin akıllı olduğuna karar verirken ekranımızdan aşağıya doğru akan “edinilmiş öfke”den değil; kimin neyi, hangi çıkarla yaptığından hareket etmek. Tüm bu çıkarların kesişim noktasında da ücretsiz dijital emeğimizin ve verilerimizin paylaşımı savaşı var.