Melih Gökçek gidecek mi, gitmeyecek mi?” tartışması üzerine gazeteciliğimiz ve köşeciliğimiz bir rekor denemesi eşiğinde. Gün içinde üç dört kez gidiyor, bir o kadar da kalıyor. Bu yazının yazıldığı sıralarda üfürülenlere bakılırsa, eşyalarını toplamıştı ama her an “yok toplanmamış yazlıkları kaldırmış, yerlerine kışlıkları getirdi” diye bu haber de yalanlanabilir. Siz bu yazıyı okurken pekâlâ istifa da etmiş olabilir. Süreç, Gabriel Garcia Marquez’in “Başkan Babamızın Sonbaharı” romanında olduğu gibi sündü de sündü. Kulisler kulissiz, imkânlar imkânsız bir bakıma. Süreç uzadıkça Gökçek’e de “artı” puan yazıyor gibi. “Adam iyi direndi valla, eli kuvvetli demek ki” geyikleri hafiften harlanıyor. Böyle biraz mağdur gibi de bir şey oluyor. “Melih Gökçek hiç gider mi? Kalır adımızla, bir lunapark sırasında, bir dinazor heykelinde, bir üst geçit köşesinde, kalır, dilimizde yinelenen bir şarkıda” gibisinden nameler tellendiriliyor. Hem sonra, Melih Gökçek gidiyorsa da bazı gazetecilik efsanelerini de peşi sıra takıp gidiyor. Bu haftaki Köşe Vuruşu’nda, o efsanelere şöyle kenarından bir değinelim isterim:

Kulis yazarlığı efsanesi

“Falancanın kulisi iyidir”, “zaten sırf kulis yazsın diye alındı oraya”, “şu yazdıysa tartışma bitmiştir” gibisinden kulis yazarlığının önemini abartan gazetecilik efsaneleri bu süreçte bir bir yıkıldı. En merdane kulis yazarları bile günde üç kez çuvallama başarısını gösterdiler bir bakıma. Hatta bir tanesi canlı yayında trollendi de kulis yazarlığının ne kadar “hassas” yapıldığını gördük. Üfür üfür ipe diz bir bakıma.

Gündem tutulması

“Sosyal medya çağında en baba konu bile birkaç saat gündemde kalır”, artık “hiçbir konu gündemde uzun süre tutulamıyor” vs. gibi iddialı önermeler vardı. Gündem belirlemenin ne denli zor olduğu tespitleri ha keza. Nasıl olduysa “Melih Gökçek gidecek mi kalacak mı?” mevzuunda bir gündem tutulması yaşandı. Sanki memleketin en önemli meselesiymiş gibi özellikle sosyal medya oraya kilitlenmiş durumda. Bu iddiaların ilk ortaya atıldığı tarihle istifa ettiği tarih arası, “Melih Gökçek Gündem Tutulması” diye anılsa yeri.

Sonsuz son dakika

Birkaç yıldır o kırmızı fon içine yazılan “SON DAKİKA” başlıklı haberlere fena halde alıştık. Üstelik çoğunda abartı yok. Yani “Son Dakika” değil diyemezsin çoğuna. Öyle bir gündem içindeyiz ki, haber bültenlerine pek gerek kalmadı. Her şeyi parça parça son dakika haberi olarak alıyoruz zaten. Ancak aynı şeyin defalarca “SON DAKİKA” olmasıyla pek karşılaşmamıştık. Melih Gökçek istifa etti mi, etmedi mi sorusu, tavuk mu yumurtadan yoksa yumurta mı tavuktan sorusu gibi paradoksa doğru seyirtmekte.

En etkili “Spin Doctor” olabilir

Olaya komplo teorisi kafasıyla bakarsak, Melih Gökçek süreci bugüne kadarki en etkili “Spin Doctor” tedavisi de olabilir. Bilindiği üzere üzerinde çok durulması istenmeyen, yani zarar yazan gündemlerden kaçmak için ortaya atılan suni gündemlere “Spin Doctor” deniyor. Düşünsenize Amerika ile vize krizi, İdlib’e doğru hareketlenme, Barzani Referandumu gibi deve dişi konular varken durup durup Melih Gökçek’e dönüyorsak birilerinin bir bildiği olmalı diye düşünmeden duramıyor insan.

Cemal Süreya, bir işsizlik gününde günlüğüne şöyle yazar: “Bir an istifa etmeyi düşündüm, nerden?” Bizim de işimiz o hesap. Melih Gökçek mi istifa ediyor, yoksa hepimiz istifa ediyoruz da Melih Gökçek mi kalıyor belli değil. “Kimdi giden, kimdi kalan, aslında giden değil kalandır terk eden” vakası bir nevi. Bu arada bu yazı basılıp okunduğunda son durum ne olursa olsun bu yazılanlar, geçerliliğini yitirmeyecek. Zira bu bir RollerCoaster’ın kaçışı, belki de değil. Tıpkı o biçim; inişli, çıkışlı bir gündem.