Kimi  darbecidir,  kimi devrimci…

Tam yazıya oturuyorum, kafamı toplayıp, sakin bir tahlil yapmak için; olmaz sanılan bir olay gerçekleşiyor, hayda yeniden düşünmeye başlayıp, anlamaya çalışıyorum. En son Gezi Dirilişi’nin berbat şairi(!) Hüseyin Avni Mutlu görevden alınmış. Bu önemli ve şaşırtıcı değil! Artık aksi olsa şaşıyor insan…

Bir ülkenin Cumhurbaşkanı, üstelik güçlü kudretli padişahlığa/başkanlığa hazır RTE’nin tüm yaverleri Fethullahçı çıktı. Genelkurmay Başkanı emir subayı, yaveri tarafından tutuklandı. Onlar da Fethullahçı çıktı. Darbeyi yönettiği söylenen Şaban Dişli’nin kardeşi; o da Fethullahçı çıktı. Demek ki, devlet dediğimiz örgütlenme, esasen tepeden tırnağa bu gruba teslim edilmiş. “Ne istediler de vermedik?” sorusu haklıymış…

İnsanları sokağa dökmek sorumluluk gerektirir. Anlaşılan, çaresiz anlarda devlet adamı sorumluluğu bitiyor. Günlerdir tüm kamu olanakları kullanılarak bir kısım halk meydanlarda. Diyelim halk demokrasi tutkunu ya da neyi beleş verseler severek yapıyor; peki ama neden atlatılan darbenin korkusu bitmiyor? Bana kalırsa RTE henüz kimseye inanmıyor, güvenmiyor ve Fethullahçı örgütlenmenin ucu bucağı olmadığını görüyor. Bunun adı kaostur.


AKP ve Fethullah Gülen Örgütü ülkeyi kardeş kardeş yönetmiş. Hayatın her alanından örnek vermek mümkün… Mesela Turgay ve Yıldıray Oğur kardeşler. Mehmet ve Şaban Dişli kardeşler. Bir de kan kardeşler vardı. Bizim Nagehan Alçı ve Nazlı Ilıcak kardeşler. Nazlı Hanım bir darbeyi de oğlu Mehmet Ali’den yedi. O ‘Reis’ten yana tavır koydu. Görünen şu, bugün AKP’ye darbe yaptığı söylenenler, eski ortakları. Demek ki, darbe bize yapıldı diyenler, darbecileri o göreve getirenlerdir! Bu asla unutulmasın. Yani kendi kendine darbeye çanak tutan bir partiden söz ediyoruz.

AKP ailesinin yarısı Fethullahçıymış bunu anlıyoruz. Eğer aksi olsa, binlere varan tutuklama olmazdı. Şimdi sokaklarda “Ölürüm Türkiyem” şarkısında kendinden geçen sarıklılar, daha dün RTE Pensilvanya’ya, “Dön artık bitsin bu hasret” diye haykırdığında alkış tutanlar değil mi? Bir gün, bir Zaman yazarına sormuştum: “Gülen neden dönmüyor?” diye. “Ülke henüz Hoca Efendi için güvenli değil” demişti. Ben Kemalist ordudan korkuyor sandıydım. Meğer kardeşler birbirine güvenmezmiş.
Kitlesel tutuklamalar, görevden almalar derken bir de başımıza “özgür medya” palavrası çıktı. Güldüm. El etek öpen gazeteci tayfası, bir günlüğüne hak hukuk savununca demokrat mı oluyor, demokrasi mi geliyor? Eğer sahiden gerçekler açığa çıksın isteniliyorsa, tam zamanı, soralım sorularımızı, versinler yanıtları. O zaman anlarım. Herkes tedirgin, herkes kuşkulu, kafalarda sorular dönüp dolaşıyor. Şunu belirteyim, ülkenin her kurumunda ama aklınıza gelecek her kurumda açık veya gizli Fethullahçı var. Buna en güvendiğiniz kurumları da ekleyin. Neden derseniz, bu Cemaat’in desteğini almadan memlekette nefes almak olanaksızdı da ondan.

Bu yazı yayımlandıktan birkaç saat sonra, ülkede çok ilginç kararlar açıklanacak. RTE bu sinyali verdi. Artık şapkadan ne çıkar bilemeyiz. Başka türlü bir dönem olacağı şimdiden belli… Birbirini gammazlayanlar, geçmiş hesapları görmeye çalışanlara alışın. Bu arada, AKP kadrolarında Gülenci olduğu tescilli olanlar kaçar mı, tutuklanır mı, yine gizlenip pusuya mı yatarlar, bilemem! Ama bildiğim; Ankara’da öyle bir korku iklimi var ki, her yanı yakacak.

Bizim durumumuz nedir, diye soran olursa; Mahir Çayan’ın sözü esastır, Mehmetçik’e el kalkmaz. Emri verenle hesap görülür. Emri veren, darbe gibi kalleşçe bir işe girişmiş olsa bile, işkence edilmez, adil yargılanması istenir. En önemlisi, özgür dünya için devrime inanırız biz, yani mertçe, yüz yüze olarak siyasi mücadele veririz. Arkadan hançerlemek insan olana yakışmaz. Yani diyeceğim kimi darbecidir, kimi devrimci!