Bir mazeretim nedeniyle maalesef iki hafta yazılarıma ara vermek zorunda kaldım. Yazamadığım bu iki haftalık dönemde çok şey oldu. “Kur Korumalı Mevduat (KKM)” duyuruldu, asgari ücret belirlendi, enflasyon verisi açıklandı ve nihayet, kamu çalışanları ile emeklilerin maaş artış oranları açıklandı.

***


KKM öyle bir alay-ı vala ile duyuruldu ki, ilk açıklandığında ülkenin tüm ekonomik sorunlarının çözümünün bu “koruma” mekanizmasında yattığı izlenimi verildi. Olay şu idi: Vatandaş döviz almasın, parasını TL mevduatta tutsun, eğer bu dönemde kur artışı mevduat faizinin üzerinde olursa aradaki farkı da devlet ödesin. Yani parası olanların kur artışından zarar görmemesi için devlet tarafından korunmaya alındığı bir sistem sunuldu. Çok parası olan bu paraya, dövize denk gelen devlet sigortası yaptırmış oluyor. Üstelik hiçbir bedel ödemeden. Bedava sigorta. Kulağa hoş gelmesine rağmen açıklanan veriler dövizi olan vatandaşın buna pek ilgi göstermediğini, buna karşın mevduatı TL’de olanların bir miktar bu hesaplara yöneldiğini gösteriyor. Yani aslında yaptıkları şey iktidarın beklentisini karşılayıp döviz hesaplarında bir çözülmeye yol açmak yerine, hali hazırda zaten TL’de bulunan tasarruf sahiplerinin TL’lerini de dövize endekslemek sonucunu doğurdu. Dövizden kaçınmaya teşvik, dövize teşvik sonucunu doğurdu. Dün itibariyle KKM hesaplarına geçen tutarın 100 milyar liraya yaklaştığı açıklandı. Ama tekrar belirteyim, bunların neredeyse tamamı zaten TL iken şimdi döviz endeksli TL’ye dönüşen hesaplar. Böyle yaparak aslında, iktidar büyük tasarrufları olanları döviz artışına karşı “korumuş” oldu, hem de devleti kur riskine sokarak.

***

Peki, parası olanı “koruma” altına alan iktidar, parası olmayıp elde ettiği gelirle ay sonunu getirmekte zorlananlara ne yaptı? Onlara artan enflasyona karşı bir “koruma” sağladı mı? Refahlarının artmasına katkıda bulundu mu? Bu sorulara net bir biçimde yanıt vereyim: Hayır!

Asgari ücrete %50 zam yapıldığı söylendi. Bunun %36’sı zaten 2021 enflasyonu ile erimiş oldu. Ocak ve şubat aylarında ortaya çıkacak yüksek enflasyonu da dikkate alırsak, 2022 yılı sonuna kadar bu artışın reel olarak bir kayba dönüşeceği açık. Yılın geri kalan kısmında yoksullaşacak, aldığı asgari ücretin satın alma gücü hızla azalacak olan yaklaşık 10 milyon kişiye iktidar bir “koruma” sunmadı. Onlar yoksullaşsınlar. Oysa asıl korunması gereken grup içerisinde yer alan, herhangi bir birikimi olamayan, ay sonunu getirmekte zorlanan bu kesimdir. Hızla yükselen enflasyon döneminde yapılması gereken, asgari ücretin en az aylık olarak enflasyon oranında artışını sağlayacak bir düzenleme yaparak bu insanları ekonomik olarak koruma altına almak olmalıydı.

***

Emekliler için de benzer bir durum söz konusu. Özellikle Bağ-Kur ve SSK emeklilerinin maaşlarına yapılan artış, TÜİK’in açıklamış olduğu son altı aylık enflasyon oranı kadar. Sadece maaşı iki bin liranın altında olanların maaşının 2 bin 500 liraya tamamlanması söz konusu. Sahi 2 bin 500 lira ile nasıl geçinilir? Geri kalanlar için ise 6 aylık enflasyon oranı. Peki, bu oranda yapılan artış “şimdiye kadar ortaya çıkan kaybınızı telafi ederim, bundan sonrası için siz başınızın çaresine bakın, iktidardan bir koruma beklemeyin” anlamına gelmiyor mu? Aynen o anlama geliyor.

***

Emeklilerine ve ücretli çalışanlarına sınırlı artış yapan iktidar, bu artış henüz hesaplarına yansımadan, elektrik ve doğalgaza yapılan anormal oranda yüksek zamlar üzerinden geri alınmaya başlandı bile. Bir de enflasyonun yüksek seyredeceğini hatırlarsak bu kişilerin derin yoksulluğa sürüklenmeye devam edeceğini net bir biçimde görüyoruz.

***

O zaman tekrar soralım: Kamu kaynakları kimlerin korunması için kullanılmalı? Varlıklı olup tasarruflarını dövize endeksleyenler mi, yoksa eline geçen düşük aylıkla temel ihtiyaçlarını bile karşılamakta zorlananlar mı? Bu soruya iktidar tarafından verilen yanıt açık. Bunu siz de görüyorsunuz. İktidarın kimleri koruduğunu, kimleri yoksulluğa mahkûm ettiğini unutmayın.