Nobel ödüllü yazarımız Orhan Pamuk’un, Fransız gazetesi Libération’a verdiği söyleşideki sözlerinden öğrendim siyasettten ne kadar hoşlanmadığını. Oysa tam tersini düşünüyordum, demek yanılmışım. En azından Gezi Direnişi sırasında yaptığı açıklamalarında “gırtlağına” kadar siyaset yaptığını da bildiğim için, özellikle Erdoğan destekçiliği söz konusu olduğunda pek bir siyasi bulurdum kendisini. Ciddi olarak yanılmışım meğer. “Siyasetten hoşlanmıyorum” diyorsa hoşlanmıyordur gerçekten de. Koca romancı, yalan söyleyecek değil herhalde.

Liberation’daki söyleşide kendisine Erdoğan’ın sorulmasına “Altı yıl boyunca çalışıyorsun, 650 sayfa yazıyorsun ve ilk soru Erdoğan oluyor” sözleriyle tepki göstermesine hak vermeyi çok isterdim doğrusu. Ama böyle bir sorunun sorulması gereken zatlardan biridir Pamuk. Çünkü daha önce yaptığı bir dolu açıklamada Erdoğan hakkında görüş bildireceklerden biri olarak tanınmıştı bile çoktan, en az romancılığı kadar.

Bilmiyorum 2003 yılında kaç sayfalık bir roman üzerinde kaç yıl uğraşıyordu ama Alman Die Welt gazetesine Erdoğan güzellemeleri yapacak zaman bulabilmişti: “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan göreve geldikten sonra, Batı’ya karşı düşmanca bir tavır ortaya koymadı. Kendisinden öncekilerin aksine, Türkiye’yi AB’ye yakınlaştırmak için çok sayıda yasa çıkardı. Erdoğan’ın, asıl siyasi düşüncesini gizlediğini ve günün birinde Türkiye’yi tümüyle dinin kucağına atacağını sanmıyorum. Eskiden dinciler gibi bazı söylemleri vardı, ancak son 10 ay içinde gerçekleştirdiklerini, kendisinden öncekiler 10 yıl içinde başaramamışlardır”.

Yazdığı romanından başını kaldırıp, bu lafları ettikten sonra yeniden romanına döndüğü o mutlu zamanlarda ettiği laflar bunlar. O yıllarda roman yazmanın telaşıyla geleceği öngörememiş olabilir Pamuk. “Günün birinde Erdoğan’ın Türkiye’yi tümüyle dinin kucağına atacağını sanmıyorum” deyişini anımsadıysa eğer Liberation muhabiri Erdoğan’ı sormasın da ne yapsın şimdi?

Nobel almasını değerli buldum ben Orhan Pamuk’un. Ülkemizden kim alsa önemserdim. Nobel çok önemli olduğundan değil, ama kabul edelim ki Nobel büyük bir dil borsası. Pamuk sayesinde dilimiz Türkçe bu borsada yer alabildi. Necip Mahfuz kazandığında da aynı şeyi Arapça için düşünmüştüm. Ermeni ya da Kürt bir yazar kazansa aynısını yazdıkları diller için de düşünürdüm. Bu nedenle Pamuk’u yabana atanlardan değilim. Ama ona kırgınlığım elbette büyük. Gezi Direnişi sırasında yine yabancı dergilerden birine yaptığı bir açıklamayı anımsıyorum. Gezi neden oldu gibi bir soruya verdiği karşılık “refah düzeyi yükseldikçe toplumlarda bu tür hareketlilikler görülür” türünden bir karşılıktı. Türkçesi “rahat battı”dır bunun. İçinde Erdoğan’a, AKP’ye ülkeyi refaha kavuşturmuş olmalarından ötürü bir övgü saklıydı bu yanıtta. Üzerinde saatler harcadığı romanından başını kaldırıp bunu söyleyecek zamanı bulabildiği dönemlerden kalma vecizelerindendir bu da. Unutmamıza olanak yok.

O nedenle ne yüzle kendisine Erdoğan’ın sorulmasından yakınır anlamak zor benim açımdan. Gezi’ye ilişkin bu açıklamadan haberi varsa eğer Liberation’un muhabiri, bugünkü haksızlıktan, hukuksuzluktan, adaletsizlikten, ayrımcılıktan, nefret dilinden, kavga ortamından, ülkedeki “refahtan sorumlu” Erdoğan’ın payı var mı diye sormasın mı yani? Kibar davranmış muhabir. Ben olsam , ne de olsa Ortadoğululuk var, tek tek anımsatır, o ettiği lafları yuttururdum Pamuk’a. “İki laf et, bir şey söyle” diye.

Bu ülkenin tüm aydın birikimini mezarötesi anlayışlara kurban eden tutumlara destek ver,”demokrasi benim için tramvaydır, uygun durakta ineceğim” diye dürüstçe niyetini söyleyen adamdan “ülkeyi Batı’yla bütünleştirecek” politikalar bekle, Gezi’yle, Gezi’de canı yananlarla alay edercesine “refah toplumu”nda olan patlamalardandır diye dalganı geç, birileri de “ee ne oldi?” diye sorunca da “romanımı değil Erdoğan”ı soruyorlar” diye ağlaş.

Erdoğan’ı övmekten aklına gelip de anlattın mı ki, romanını sorsunlar sana Orhan Pamuk!

Şuna “söyleyecek lafım yok” de.

Sonra da sus.