Manşetlerde yer bulmayan tek celselik bir dava, memlekette hem gazetecilere olan tutumu göstermesi açısından hem de son zamanlarda umutla beklenen reformun aslında ne olduğunu anlattığı için sembolik.

Bir gazeteci, Meryem Yıldırım, iki yıl önce yazdığı iki tweet nedeniyle geçtiğimiz aylarda yargılandı ve tek duruşmada 2 yıl 4 ay 3 gün hapse mahkum edildi. Mahkeme duruşmayı ertelemeye gerek görmediği gibi cezayı da ertelemedi. Meryem, ceza istinaf mahkemesinde onanırsa tweet başına 1 yıl 2 ay hapiste kalacak.

Yıllardır birlikte haberlere gittiğimiz, gazeteci arkadaşımız Meryem Yıldırım ile ilgili 22 sayfalık gerekçeli kararda Meryem’in yazdığı sadece iki cümle var: İki tweet. Gerisi mütalaa veren savcının siyasi tarih hakkındaki görüşleri ve adliye kalemindeki matbu örgüt bilgileri ile mahkemenin bunları tekrarlamasından ibaret.

Ancak kararı okuduğunuzda, bunca ciddi cümlenin ardında büyük bir “suç” olduğunu düşünmeniz işten bile değil: “3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 7/2. maddesi uyarınca, suçun işleniş şekli, sanığın kastının yoğunluğu, tehlikenin ağırlığı, suçun işlenmesinde kullanılan araçlar göz önüne alınarak takdiren ve teşdiden…”

Sanığın kastının yoğunluğunu ve tehlikenin ağırlığını mahkemenin nasıl ölçtüğünü bilmiyoruz. “Suçun işlenmesinde kullanılan” diye gizemli bir havaya büründürülen araç ise Twitter.

Cezada indirime gidilmemesinde, hatta alt sınırdan uzaklaşılıp yüksek ceza verilmesindeki gerekçe de sanığın pişmanlık göstermemesi, nedamet getirmemesi. Ve “suçu işledikten sonraki davranışları”. Yani, haber yapmaya devam etmesi.

Hakim Orhan Gazi Ertekin’in “Türkiye Cumhuriyeti’nin tek Anayasası” diye tanımladığı ve muğlak cümlelerle her eylemi ve dahi eylemsizliği “terör” parantezine alabilecek bir yasa olan Terörle Mücadele Kanunu’nun bu davadaki uygulaması, ifade özgürlüğü kavramının sadece devletin beklediği biatın sınırları içerisinde kullanılabileceğini de bir kez daha hatırlatıyor.

Meryem bir gazeteci ve (gerekçeli kararda üstü kapalı bahsedildiği üzere) sadece sosyal medyada yazdıkları nedeniyle değil yıllardır yaptığı haberler nedeniyle de bunca yüksek bir ceza aldı ama aslında Terörle Mücadele Kanunu marifetiyle tek bir cümleden mahkum olan binlerce kişiden biri.

Siyasi yargılamaların kanundaki metinlerden ibaret olduğunu düşünen hukukçu kaldı mı bilmiyorum ama muhaliflerce endişeyle, Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu tarafından heyecanla beklenen yargı reformundan da ancak Terörle Mücadele Kanunu’nun uygulamaya uydurularak genişletilmesi ve Meryem’in mahkumiyet kararında da belirtildiği üzere “o kadar da değil”in sınırlarının daha da daraltılacağı anlaşılıyor.

(Yargı Reformu Stratejisi belgesinden: “Türkiye; Yeni Yargı Reformu Stratejisi döneminde de terörle mücadele kararlılığında olacağına ve bu konuda zafiyet göstermeyeceğine işaret etmektedir. Belge, Türkiye’nin terörle etkin ve kararlı mücadelesine katkı sağlayacak politikaları dikkate alarak hazırlanmıştır.”)

Devletin her bireyden ve kurumdan beklediği, mahkeme kararlarında da açıkça ifade ettiği nedameti getirmiş olanlardan Feyzioğlu, adli yıl açılışına katılmayı protesto eden baroları - muhteşem bir yansıtma örneği olarak - “tuzu kuru” diye tanımladı. Peki, Jaques Verges’in yargıçlara hitaben sorduğu üzere, “Siz kimsiniz, neyi temsil ediyorsunuz, nedir tarihsel olarak varlık nedeniniz?”