1998 yılıydı, üniversiteye vardığımda güvenlik, sakallı öğrencileri içeri almıyordu, en yakın berbere gidip sakalımı kestirdim. Mecburdum, o sırada öğrenci olma nedenim aynı üniversitede öğrenciliğimden yıllar önce başladığım fahri asistanlık göreviydi. O gün çok işim vardı. Laleli’de bir berberin aynasında ben sinek kaydı traşlı halime nefretle bakarken aynı uygulama nedeniyle başörtülü öğrenciler çok daha hayati bir seçim yapmak zorunda bırakılmıştı. Büyük bir kısmı üniversiteyi bırakmak zorunda kalırken hali vakti yerinde olanlar yurtdışındaki üniversitelere gittiler. Bazıları ise peruk, şapka gibi mecburi çözümlerle eğitimlerine devam edebildiler.

O gün okula girdiğimde koridorda yıllardır sakalıyla tanıdığım bir hocanın yönetmeliğe harfiyen uyarak sakalını kesmiş olduğunu gördüm. Yakasında gururla taşıdığı Atatürk rozetinin gereğini yapıyor, uygulamanın sonuçlarını “irtica tehlikesi” nedeniyle sorgulamıyordu. Tahmin edeceğiniz üzere o üniversite, o yıllarda “Kemalizm”in kalesi olan İstanbul Üniversitesi’ydi. Rektör Kemal Alemdaroğlu 28 Şubat’ın ardından YÖK’ün üniversitelere yolladığı kılık kıyafet yönetmeliğini uygulamaya koyan ilk isim olmuştu. Meseleye başkomutan edasında yaklaşan Alemdaroğlu, sadece kendi üniversitesi değil tüm üniversitelere tesir etmeyi amaçlayan açıklamalar yapıyor, TBMM’ye önerilerde bulunuyor,  muhalif öğretim üyelerini üniversiteden uzaklaştırıyordu. Nur Serter ile birlikte kurdukları ikna odalarında başörtülü öğrencilere başlarını açmaları dayatılıyordu. Alemdaroğlu ve arkadaşları köklü üniversitelere Cumhuriyet değerlerine sahip çıkmak adına onarılamaz zararlar verdiler. Sonrası malum, AKP iktidara geldi. O sırada Cumhurbaşkanı Sezer görevde olduğundan AKP ne YÖK’e ne de üniversitelere tesir edebiliyordu. Bu nedenle yolsuzluk gerekçesiyle üniversiteler üzerinde baskı kurulmaya çalışıldı. Cemaat’in de desteğiyle 2005 yılında Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Yücel Aşkın ve arkadaşları ithamlara maruz kaldılar ve tutuklandılar. Mahkeme 2014 yılında Yücel Aşkın’ı suçsuz bulurken aynı dava nedeniyle tutuklanan Enver Arpalı üzerine yaftalanan suç nedeniyle 2005 yılında cezaevinde intihar ederek hayatını kaybetti.

Gül’ün Cumhurbaşkanı olmasıyla birlikte rektörler AKP’nin kendine uygun teamülleri doğrultusunda atanmaya başladı. Yüze yakın yeni üniversite açıldı. Böylece iktidarın en önemli ideolojik aygıtlarından biri olan üniversiteler el değiştirerek muhafazakâr bir düzlemde ilerlemeye başladı. Kadrolar, atamalar, doçentlikler ve profesörlükler AKP ve Cemaat idealleri doğrultusunda verildi. YÖK ve TÜBİTAK iki ortak arasında paylaşıldı. Sınavlarda türlü usulsüzlükler yapılarak AKP öncesinin seçkinci, hiyerarşik, ulusalcı bilim ortamı yerini yozlaşmış, biat etme esasına dayalı, muhafazakâr, niteliksiz, atıf çetelerinin kurulduğu bir ilim ortamına bıraktı. Eteri gider beteri gelir sözüne hak verdirmek istercesine…

Ve nihayet...
Erdoğan’ın doktoru olarak tanınan Yunus Söylet İstanbul Üniversitesi’nde 2008 yılında yapılan seçimlerde ikinci gelmesine karşın Gül tarafından rektör olarak atanmış, 2012 yılında yapılan seçimlerde ise Söylet 1207 oyla birinci olarak, ikinci dönem rektörlük görevine başlamıştı. Aynı seçimde 631 oyla ikinci sırada yer alan Raşit Tükel ise rektörlerin Cumhurbaşkanlığı atamasıyla değil, seçim sonucunda göreve gelmesi gerektiğini savunmuş, Yunus Söylet’e başarılar dileyerek, atama sonucunu beklemeden çekilmişti. Yunus Söylet’in siyaset ihtirası nedeniyle AKP’den milletvekili adayı olmak için rektörlük görevinden istifa etmesinin ardından İstanbul Üniversitesi yeni rektörünü seçti. Raşit Tükel 1210 oyla rektörlük seçimini birinci sırada tamamladı. İstanbul Üniversitesi tarihinin en doğru seçimini yaptı Raşit Tükel ile. Şimdi gözler her defasından sandıktan çıkan sonucun her şey demek olduğunu işaret eden Erdoğan’da. Söz konusu Erdoğan olunca iyimser olmak elde değil ancak Tükel sadece İstanbul Üniversitesi için değil, Türkiye’deki akademik ortamın iyileşmesi ve diğer üniversitelerin demokratik bir anlayışa evrilmesi adına önemli bir kerteriz.

Söylet’in arkasında kabarık bir yolsuzluk dosyası bıraktığı söyleniyor. Bu nedenle Erdoğan’ın yapacağı seçim sadece üniversitenin ideolojik ekseniyle ilişkili olmayacak. Söylet döneminde yapılanların üzeri örtülmesi için olasılıkla AKP destekli aday Mahmut Ak atanacak. Rektörlük seçimlerinde oyunu kime attığını yazamayan, kimi desteklediğini dillendiremeyen Türkiye tipi akademisyenler artık kendi kariyerlerine bir yana bırakıp üniversitelerin geleceğini düşünmek zorundadır. Tükel’in atanmaması durumunda öğretim üyeleri Erdoğan’ın iradesini tanımadıklarını deklare etmeliler. Sessizliğe boğulmuş akademikler, bu sizin için yapılan son çağrıdır...