Devletin üst düzey memurları, ‘reform paketi’ adı altında, göz boyar mıyız edasıyla, kamuda asla israfa tahammülümüz yok dediler ve son model lüks arabalarıyla açıklamaya geldiler. İtibardan tasarruf olmaz arkadaşlar dediğine göre en yetkili, saygınlık sadece kendilerine, kıt kanaat geçinmek de sayın halkımıza kalıyor demektir. Vah ki vah!

Kimine israf, kimine itibar

ALPER TURGUT

Virüs denen illet, neredeyse tüm dünyaya yayıldıktan sonra, bizde vaka maka yok kardeşim diye böbürlenme, kırmızı renge bürünen komşu ülkelerin arasında, adeta sahte bir vaha gibi görünme hallerine girmişti güzelim memleket. Nihayetinde, istemeye istemeye de olsa ilk hastanın varlığı kabul edilmiş, salgın endişesi kadar, karizmamızın zedelenmesi de hepimizi sarsmıştı. İşte biricik yurdumuzun, Covid-19 belasıyla, el yordamı ve göz kararı mücadelesinin üzerinden tam bir sene geçti. Acılar ve kayıplarla dopdolu.

Evet, koronavirüs ile kavgamız, türlü tuhaflıklar, epey saçmalıklar, bariz tutarsızlıklar içerse de yerkürenin pek çok ülkesinde, hatırı sayılır bir güce, paraya ve imkâna sahip olanlar da dahil, resmen çıldırmış gibi davranınca, aslında bütün insanlığın travmaya karşı karşıya kaldığı ortaya çıkıyordu, bu tarifsiz yıl boyunca. Lakin bizim canım coğrafyanın kadim halkları, ateşli, heyecanlı, sabırsız ve ihtiyatsız olunca, normalleşme hamleleri de anormalleşme gibi algılanacaktı, hiç kuşkusuz.

Hah! Kendimi bildim bileli, harbiden en has tiryakisi olduğum sigarayla vedalaşmamın üzerinden de bir sene geçti, neredeyse. Bu açılıp kapanalım, kısıtlanalım, yasaklanalım, özgür kalalım, fırsat kollayıp ortamlara akalım gelgitinde, amansız dumanlı nesneye, yine mi dönsem diyerek, kendimle az didişmedim. Zaten durum hayli vahim, haliyle tüttürmeye de üşenmeyim dedim. Yalan yok! Neyse ki, başkaları kadar kendimi de dinlemeyi pek sevmiyorum. Elbette sigarasız oyalanma hallerinde ve zorunlu ev hapsinde, ciklet ve çekirdek gibi dur durak bilmeyen, çekici ve yapışkan arkadaşlar edindim. Hırlaşma, salt tütün ve türevleriyle değilmiş, bu belalı ikili de pek yamanmış. Anladım. Yeni ahbaplar, gündelik hayatın vazgeçilmezleri gibi davranmaya devam ettikçe, iyice bilendim ve veda etmeyi bildim. Şimdi, kilo ne oldu kilo, hiç almadın mı yani, haydi dökül birader derseniz şayet, tek bende değil, pandemide alayımızın ağırlığı arttı diye yanıtlarım, artık bu dert, her civanda ve illa cihanda.

Devletin üst düzey memurları, ‘reform paketi’ adı altında, göz boyar mıyız edasıyla, kamuda asla israfa tahammülümüz yok dediler ve son model lüks arabalarıyla açıklamaya geldiler. Cevabı bilsem de yine aklımda; biz neden hep kendimizle çelişiyoruz, kara mizahtan niye vazgeçemiyoruz diye kendileriyle dertleşiyorlar mı acaba? Hımmm itibardan tasarruf olmaz arkadaşlar dediğine göre en yetkili, saygınlık sadece kendilerine, kıt kanaat geçinmek de sayın halkımıza kalıyor demektir. Vah ki vah!

Kardeşim, canım ciğerim Beşar Esad’dan nerelere geldik, malumunuz. Hızla bağlar koptu, ardından da kızılca kıyamet. Suriye kesmeyince, dıştaki işleri, iç siyaset malzemesi yapmak için Mısır’a odaklandık. Meydan meydan gezerek, Sisi aşağı Sisi yukarı denilerek, ‘Rabia’ işaretini, partililere sayısız kez öğreterek, Mısır’ın ekmeği yenildi, afiyetle. Cunta mevzubahisse, her serzeniş haklıdır, eyvallah. Ancak bunu, oya dönüştürme çabası, haliyle olmadı ve devamında tüm muhaliflerin tepkisini aldı. Şimdilerde Mısır ile yeniden bağlantıya geçildi, iş birliği ve temas söylemi, ardı ardına geldi. Eee hani darbecilik, hani katil idi Sisi, diyorsunuz ki; of aman, bunca sene boşa geçti o zaman.

Son ‘Altın Küre’ ödül töreninin ardından şunu bir kez daha fark ettim, sinemanın büyüsü giderek kaybolmakta, peşi sıra, yara üstüne yara almakta. Milenyuma kadar, sinema sanatı iniş çıkışlar gösterse de iflah olmaz sinema tutkunlarını mutlu etmesini biliyordu, önünde sonunda yolunu buluyordu. Büyük filmler ile büyük prodüksiyonlar arasında, gerçekten çok büyük farklar vardır. En önemlisi, ilki başyapıta, kült bir yapıma işaret eder, diğeri çok para harcayıp, daha çoğunu kazanmaya.

Süper kahraman abanması, çizgi roman furyası, özgün projeler yerine, salt tüketimi ve eğlenceyi hedefleyen işlerle tıka basa doldurdu sinema salonlarını. Salgınla birlikte, cazibe merkezinden endişe odalarına dönüşünce yüz yıllık alışkanlık, çekilen filmlerin konusu da dokusu da başkalaştı, bambaşka oldu. Odak da hedef de ıskalanmaya, işler çabucak bağlanmaya başladı, televizyon estetiğinden yaka silkerken, birden dijital platform estetiğiyle tanışmaya kadar vardı mevzu. Karamsarlık, karanlık ve yalnızlık, salgının tetiklemesiyle daha da kabaracaktır, bu sorun değil, dünyaya şu an bile bakınca, bu işin sonu bağıra çağıra distopya. Gayet anlaşılır. Ama dizileri, filmlerden daha değerli, daha önemli ve daha geçerli kılmaya çabalamanın, anlaşılacak hiçbir tarafı ve yanı yok. Bu uluorta sövmek demektir sinema sevdalılarına. Yani diyeceğim şudur cancağızım, beni heyecanlandıran, beklentiye sokan, mahkûm veya askermiş gibi gün saydıran pek bir seyirlik kalmadı, yanar ha yanarım.

Uzakdoğu sinemasını oldum olası severim ve takip ederim. Böylelikle birçoğu ülkemize de uyarlanan K-Dramalardan ve dünyayı resmen avucuna alan K-Pop gerçeğinden de haberim oluyor, ister istemez. Böylelikle meşhur Z kuşağını daha çok anlayabiliyor ve gözlemleyebiliyorum. Şunu söyleyebilirim, asla onların gücünü test etmeyin. Fan olarak, adanmış olarak ve tüm arza yayılarak, bu yeni ve sınırsız çokluğun gayet farkındalar. Güney Koreli BTS müzik grubunu, Batı'nın yıllardır süren hâkimiyetini hiçe sayarak, dünyanın en çok satan sanatçısına çevirmek onların işi. Saatler içerisinde milyonlar oluyor, tüm gündemi değiştirebiliyor. Tıklanma, beğeni, izlenme, yorum, ne varsa üst üste rekor kırabiliyorlar. Yeni nesli tehlikede gören de var tehlikeli bulan da. Amenna. Lakin dünya artık onların oluyor, olmakta. Her şeyi değiştirecek, çevirecek, dönüştürecekler. İyi veya kötü olacak, kime göre, neye göre. Ama benzersiz olacak. Besbelli.

Güney Kore demişken, şu dünyayı saran tacizcileri ifşa etmeyi örnek alarak, ünlü olmuş okul zorbalarını açıklama dalgasını başlattılar bir anda. Birçok idol, oyuncu açığa çıkarıldı. Ve toplum, onların ününü geri almaya, oynadıkları yeni filmler ve dizilerden onları çıkartıp yeniden çekmeye karar verdi. Ah! Bizde ise herkesin yaptığı yanına kâr kalıyor, elemanların her şeyini ithal ediyorduk ya, bari bunu da alalım, değil mi ama?